17 Mayıs 2011 Salı

Plaza De Mayo'dan Galatasaray'a
Foto: Plaza De Mayo'dan Galatasaray'a
İSTANBUL- Perşembe Anneleri... Ya da, tüm dünyanın bildiği Plaza De Mayo Anneleri. Arjantin'de cuntanın kaçırıp kaybettiği 30 bini aşkın insan için bir grup kayıp annesinin 13 Nisan 1977'de cuntanın yönetim binasının karşısında meydanda oturmaya başlamasıyla başladı her şey. Dünya, kaybetme politikasına karşı çığlığı, Plaza De Mayo Anneleri'nin bu cesur adımıyla duydu.
Cumartesi Anneleri... Türkiye ve bölge illerinde art arda yaşanan kayıplardan sonra seslerini dünyaya duyuran, ancak Türkiye'deki yetkililere bir türlü ulaşamayan kayıp yakınları. İlk kez 27 Mayıs 1995'te Galatasaray Meydanı'nda oturmaya başladıklarında tek istekleri, kaybettikleri çocuklarına, yakınlarına ulaşmak, hiç olmazsa bir mezar yaptırabilmekti. Onları tüm Türkiye ve dünya tanıyor, ama hala çocuklarının bir mezarı yok.
Kayıp yakınlarının enternasyonal buluşması
17-31 Mayıs tarihleri, “Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Haftası”. Bu haftanın yaratıcıları da Plaza De Mayo Anneleri ve Cumartesi Anneleri. Türkiye'de Cumartesi Anneleri 27 Mayıs 1995 yılında ilk kez Galatasaray Meydanı'nda oturmaya başladıklarında, Hasan Ocak daha on gün önce bulunmuş, 8 gün önce uğurlanmıştı. Hasan Ocak'ın bulunması için başlatılan mücadele, sonuç vermiş, yine aynı dönemde kaybedilen Rıdvan Karakoç'la birlikte cansız bedenlerine ulaşılmıştı. Kaybedilen Hasan Ocak ve Ridvan Karakoç'un cansız bedenlerine ulaşılması, diğer kayıp yakınları için de umut olmuştu. Böylece, Cumartesi Anneleri tam 16 yıllık yolculuklarına başladı.
Plaza De Mayo Anneleri ve Cumartesi Anneleri, bu tarihten bir yıl sonra, 17-19 Mayıs 1996'da İstanbul'da, 1. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı'nda bir araya geldi. 1. Kayıplar Kurultayı'nda “Kayıplara Karşı Uluslararası Komite”nin (ICAD) kurulmasına karar verildi. Ve yine bu kurultayda, 17-31 Mayıs tarihleri “Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Haftası” ilan edildi.
ICAD tarafından, 1997’de Kolombiya-Bogota, 1999’da Filipinler-Manila, 2002’de Almanya-Nürnberg, 2006'da Diyarbakır, 6. ve sonuncusu 2010'da İngiltere-Londra'da olmak üzere kurultaylar örgütledi. Diyarbakır'daki kurultay, YAKAY-DER'le birlikte organize edildi.
Beyaz ölüm devletler politikası ve sürüyor
Gözaltında kayıplara karşı uluslararası kurultay ihtiyacı, kayıpların tek bir ülkeye veya bölgeye ilişkin olmamasından kaynaklanıyordu. Nazi Almanya'sının milyonlarca Museviyi ve farklı inanç ve etnik kimlikteki insanı gaz odalarında kaybetmesinin insanlık belleğinde yarattığı etki varlığını sürdürürken, sonraki yıllarda da devletlerin kaybetme politikaları sistemli bir şekilde devam etti. 9-12 Aralık 2010'da Londra'da toplanan 6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı'na Balucistan, Tamil Ealam, Srilanka, Filipinler, Penjap, Kaşmir, Nepal, Hindistan, Kuzey Kürdistan, Türkiye, Meksika, Arjantin, Şili, Kolombiya, ABD, Etiyopya, Fas, Bask, İsviçre, İtalya, Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika, Norveç, İngiltere ve İrlanda olmak üzere farklı kıtalardan 27 değişik ülke ve ulustan aralarında kayıp yakınlarının da bulunduğu delegelerin katılması, sorunun yaygınlığı ve bugünün konusu olmaya devam ettiğini göstermesi açısından kayda değer.
Londra'daki kurultaya, katılanların yaşadıkları insan hakları ihlallerini, baskıları, katliamları anlatırken bir kez daha görüldü ki; dünyanın her yerinde insan hakları sorunları yaşanıyor ama özellikle savaş, işgal, etnik çatışmalar ve ulusal mücadelelerin olduğu coğrafyalarda yaşananlar, vahşet boyutunda. İki yıl önce Sri Lanka devletinin Tamil halkına karşı başlattığı katliam saldırısında kaybedilenlerin akıbetleri hala bilinmiyor. Devletlerin kaybetme politikası, sadece çatışma bölgelerinde değil, “uygarlığın beşiği” olarak gösterilen Avrupa'nın göbeğinde de yaşanmaktadır. Daha geçtiğimiz yıl ETA militanı Jon Anza'nın Fransız emperyalizmi tarafından kaçırılarak katledilmesi, insanlık için devam eden tehlikeyi göstermektedir.
Cumartesi Anneleri devlete geri adım attırdı
Kayıplar söz konusu olduğunda, Türkiye de sicili bozuk ülkeler arasındadır. Osmanlı'dan miras alınan Ermeni soykırımında, 1,5 milyon insanın katledilmesi ve toplu mezarlara gömülmesi kara bir leke olarak duruyor. 1934'te Trakya'da yaşayan Yahudilere yönelik kaybetme politikası, 1938 Dersim katliamı, devletin kaybetme politikasının sürekliliğini gösteriyor. 1970'lerin sonunda ve 12 Eylül'le birlikte kaybetme politikası, devrimci ilerici kapsayacak şekilde uygulandı. Bölge illerinde özellikle '90'lı yıllar boyunca yoğun ve sistematik biçimde uygulandı.
21 Mart 1995'te Hasan Ocak'ın kaçırılması, akabinde başlatılan mücadele ve Cumartesi Anneleri'nin ortaya çıkması, devletin kayıp politikasını boşa çıkardı. Bu süreçten sonra gözaltında kayıplarda ciddi oranda düşüşler yaşandı, ama son bulmadı. 2001 yılında DEHAP Silopi İlçe yöneticileri Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz, politik kimliklerinden dolayı gözaltına alınıp kaybedilen son kişiler olarak kayıtlara geçti.
Başbakan 16 yıl sonra 'tanıdı'
Tam 16 yıl Galatasaray Meydanı'nda oturan kayıp yakınlarını devlet, ancak copla, gaz bombasıyla hatırladı. “Onlar kim ki?” diyen Başbakan Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz Şubat ayında kayıp yakınlarını Dolmabahçe'deki çalışma ofisinde ağırlamak zorunda kaldı. Notlar alındı, sözler verildi. Hatta, Meclis Alt Komisyonu kuruldu. Komisyon, sadece AKP Hükümetleri döneminde kaybedilen Tolga Baykal Ceylan'la ilgili soruşturma yürüttü. O soruşturmanın sonucunda yapılan açıklama ise, bugüne kadar Ceylan'ı kaybedenlerin yaptığı açıklamadan farklı olmadı. Komisyon Başkanı Zafer Üskül'ün Cemil Kırbayır'ın işkencede öldürülmüş olabileceğini kabul etmesi, tek somut “kazanım” oldu.
Kayıplar ve kaybedenler hala 'kayıp'
Diyarbakır'da 5.si düzenlenen kurultayda söz alan bir kayıp yakını, “Artık yeter diyoruz. İstediğimiz tek şey var, barış. Evlatlarımızın cenazesini alıyoruz, barış diyoruz. Zulüm görüyoruz, yine barış diyoruz. Bütün dünyaya haykırıyorum. Bize yardım edin!” çığlığı atıyordu. Bir başkası, “Acının vatanı, sınırı yoktur. Bekleyişin ve kavganın da... Türkülerimiz kendi dilimizde olsa da, kavuşmamız büyük bir yürek gücüdür. Onlar, kayıplarımız, bir gün çıkagelecekler. Bu yüzden kapımız açıktır daima. Ellerini tutacağız.”
Cumartesi Anneleri, tam da bu yüzden hala meydanlarda. Çünkü kaybettikleri yakınlarının hala ellerini tutabilmiş değiller. Kapılar, perdeler hala aralık bırakılıyor. Sevdikleri içeri girecek, ışığı görecek diye...
Baba Ocak'ın, Ramazan Doğan'ın ömürleri yetmedi. Berfo Ana, 103 yaşında olmasına rağmen, oğlu bulunana kadar yaşamakta kararlı. Emine Ocak, oğlu bulundu ama Cumartesi Anneleri'nin yanında yer almaya devam ediyor. Çünkü, ne oğlunun, ne diğer kayıpların sorumluları bulunup cezalandırıldı; ne de coğrafyamızda kaybedilen 1500'e yakın diğer kayıplar bulundu.

http://www.atilim.org/haberler/2011/05/17/Plaza_De_Mayo_dan_Galatasaray_a.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder