28 Mayıs 2011 Cumartesi

Gözaltinda Kayiplar Bülteni ( KAYIPLARIN SESI ) Cikti !‏


İÇİNDEKİLER
6. Uluslararası
Gözaltında Kayıplar
Kurultayı Başarıyla
Gerçekleştirildi
6. Uluslararası
Gözaltında Kayıplar
Kurultayı Sonuç
Bildirgesi
Kurultaydan Kayıp
Öyküleri
Dünyada Toplu
Mezar Vahşeti
Sri Lanka’da Devlet
Vahşeti Devam
Ediyor
Meksika: Javier
Martinez Robles ve
Profesor Gerardo
Vera Orcino
Nerede?
Türkiye: Hasan
Ocak’ın Katilleri için
Suç Duyurusu
17-31 Mayıs
Kayıplar Haftasında
Mücadeleyi
Yükseltelim
Ortadoğu ve Kuzey Afrika Halkları
Yol Gösteriyor
Tek amaçları Libya’nın yeraltı
kaynaklarına ve coğrafik öneminden
dolayı ülkenin kontrolünü ellerine
geçirmek olan ABD, İngiltere, Fransa ve
İtalya gibi emperyalist ülkeler kuzu
postuna bürünmüş kurt misali daha yakın
zamana kadar Kaddafi rejimi ile yaptıkları
görüşme ve antlaşmaları inkar ediyor.
Daha düne kadar Avrupa’ya göçmen
akışını engellemek için AB’nin Libya’da
oluşturduğu ve yüzlerce göçmenin
gözaltında kaybedildiği göçmen
kamplarına jandarmalık yapan Kaddafi
diktatörü, bugün ikiyüzlü bir şekilde baş
düşman ilan ediliyor.
Ama nafile! Ok yaydan çıktı artık.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika halkları kendi
kaderlerini kendi ellerine almak istiyor
artık. Tüm bu kan ve barutun içerisinde
güzel günler bekliyor bölge halklarını.
Şimdi dünyanın geri kalan halklarına
düşen bölge halkının kendi despot
rejimlerine karşı geliştirdiği mücadeleyle
uluslararası dayanışmayı yükseltmek;
emperyalist müdahaleyi ve oyunları
açığa çıkartarak lanetlemek ve
durdurmak için sokağa çıkmak.
voice of the
April-May-June 2011 No: 1
Yaklaşık yarım yüzyıldır süren baskı ve
zulme; açlığa, her türlü insan hakları
ihlallerine, emperyalizm işbirlikçisi
despotik yönetimlere karşı Ortadoğu ve
Kuzey Afrika halkları başkaldırdı.
Tunus’ta bir işçinin kendisini yakmasıyla
başlayan ayaklanmalar, aynı ülkede Bin
Ali ve Mısır’da Mübarek rejimini alaşağı
ederken, Yemen, Suudi Arabistan, Katar,
Ürdün, Suriye, Libya ve Fas gibi
ülkelerde kitleşerek sürüyor.
Ayaklanmalar binlerce insanın gözaltına
alınmasına, tutuklanmasına, ağır
işkencelerden geçirilmesine,
yüzlercesinin katledilmesine ve
birçoklarının da gözaltında
kaybedilmesine rağmen yeni ve daha iyi
bir yaşamın muştulayıcısı olmaya devam
ediyor.
Tamamıyla emperyalistlerin satranç
oyununa dönüşmüş olan BM’nin sivilleri
korumak bahanesiyle almış olduğu karar
doğrultusunda Libya’ya askeri
müdahalede bulunan emperyalist güçler
ve bölgedeki işbirlikçileri,
gerçekleştirdikleri bombalamalarla sivil,
çoluk çocuk da dahil birçok insanı
katletmeye devam ediyor.
Quarterly Bulletin
KAYIPLARIN SESİ
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı
Başarıyla Gerçekleştirildi
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
2
ICAD’ın mücadelesi içinde özel bir öneme sahip
olan, kayıp yakınlarını, insan hakları
savunucularını ve bu soruna duyarlı kişi ve
kurumları bir araya getirerek, gözaltında kayıplar
sorunu ve bu soruna karşı mücadeleyi tartıştırmak
ve mücadele deneyimlerini paylaşmak amacıyla
gerçekleştirdiği uluslararası kurultaylardan 6.sı
Londra´ da başarıyla tamamlandı.
9-12 Aralık 2010 tarihlerinde “Savaşlar, Ulusal
Hareketler ve Kayıplar” başlıkları altında toplanan
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı’na
27 değişik ülke ve ulustan toplam 123 delege
katıldı. Katılımcı delegelerin birçoğu ilk defa
böylesi bir kurultayda yer aldı. Kurultaya katılmak
isteyen, ancak bir kısmı İngiliz devletinin vize
engeline takılan ve bir kısmı da maddi
olanaksızlıklardan dolayı katılamayan delegeler
de oldu.
Kurultay, ICAD’ın genel perspektifi ve pratiğinde
olduğu gibi, merkezinde gözaltında kayıplar olsa
da bir bütün olarak insan hakları ihlallerini ve
sorunlarını gündeme taşıdı, tartıştı. İnsan hakları
ihlallerine ve gözaltında kayıplara karşı farklı
ülkelerde yaşanan mücadele deneyimlerini
paylaştı.
3 gün boyunca süren kurultay, basın açıklaması,
miting, yürüyüş gibi sokak eylemleriyle, genel
oturumlar ve sorunların derinlemesine tartışıldığı
çalışma gruplarıyla, film gösterimleriyle iç içe ve
kurultay salonuna asılan kayıpların bakışları
altında yapıldı.
Kurultay, değişik ülkelerden bir araya gelen kayıp
yakınlarının doğrudan anlatımlarıyla, birçok
ülkede gözaltında kaybetme politikasının halen
devam ettiğini ve bu ülkelerde gözaltında
kayıpların durdurulması için uluslararası alanda
mücadelenin geliştirilmesinin aciliyetini ortaya
koyarken, gözaltında kaybetme saldırısının
nispeten geriletildiği ülkelerde ise, kayıpların
akıbetlerinin ortaya çıkarılması ve sorumlulardan
hesap sorulması görevimizin olduğunu tüm
katılımcılara bir kez daha hatırlattı.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı’nın
özgün bir yanı ise 10-17 Aralık İnsan Hakları
Haftasında gerçekleştirilmiş olması ve belirlediği
gündemler oldu. Her yıl insan hakları haftası
dolayısıyla dünyada insan hakları üzerine çokça
konuşulmaktadır. Özellikle egemen sınıfların
temsilcileri insan hakları, demokrasi, özgürlük
üzerine çokça konuşmaktalar. Ancak sadece bu
kurultayda ortaya konan insan hakları ihlallerinin
boyutu bile, burjuvazinin soruna yaklaşımdaki
ikiyüzlülüğünü ortaya koydu. Avrupa´dan
Amerika´ya, Afrika´dan Asya´ya kadar bütün
kıtalarda, dünyanın dört bir yanında insan
haklarının ayaklar altında, namluların ucunda
olduğu görüldü.
Kurultayın ele aldığı konular bakımından ise,
başta Irak´ta olmak üzere savaşların yaşandığı
bölgelerde gözaltında kaybedilen, yargısız bir
şekilde infaz edilen, işkence ile öldürülen
insanların sayısının ve yapılan vahşi
uygulamaların kamuoyuna yeterince yansımadığı
ortaya çıktı. Yine kendi kaderini tayin etmek
isteyen ulusların yürüttüğü ulusal mücadeleye
karşı sömürgeci, işgalci güçlerin emperyalist
devletlerin desteğiyle gerçekleştirdikleri katliamlar,
Tamillere olduğu gibi, ancak vahşetle ifade
edilebilecek boyutta. Yine Balucistan’da olduğu
gibi, dünyada fazla bilinmeyen birçok ülkede
binlerce insanı gözaltında kaybedildiğini gösterdi.
Duygusal yoğunlukların, acıların, öfkelerin de
doğal olarak yaşandığı, ama aynı zamanda
umutların ve mücadele kararlılıklarının tazelendiği
kurultayda sıkça vurgulanan ve kurultay sonuç
bildirgesine de geçen bir nokta ise, gözaltında
kayıplara karşı mücadele yürüten kayıp yakınları,
insan hakları örgütleri ve kurultay katılımcıları
arasında daha güçlü bir iletişim ve bağlantının
kurulması, gözaltında kayıplara karşı mücadelenin
ortaklaşarak büyütülmesinin önemi oldu.
ICAD, önemli oranda çeviri işini de kapsayan
kurultaya sunulan bilgi ve belgelerin derlenmesi
ve kamuoyuna yayınlanması görevini yakın
zamanda sonuçlandıracaktır.
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
3
9-12 Aralık 2010 tarihlerinde Londra’da
“Savaşlar, Ulusal Hareketler ve Kayıplar”
başlıkları altında toplanan 6. Uluslararası
Gözaltında Kayıplar Kurultayı’na Balucistan,
Tamil Ealam, Srilanka, Filipinler, Penjap,
Kaşmir, Nepal, Hindistan, Kuzey Kürdistan,
Türkiye, Meksika, Arjantin, Şili, Kolombiya,
ABD, Etiyopya, Fas, Bask, İsviçre, İtalya,
Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika, Norveç,
İngiltere ve İrlanda olmak üzere farklı
kıtalardan 27 değişik ülke ve ulustan
aralarında kayıp yakınlarının da bulunduğu
123 delege katıldı.
Katılımcılar kurultay boyunca, yaşadıkları
baskıları, saldırıları, kayıpları; toplamında
yaşadıkları acıları ve bunlara karşı mücadele
deneyimlerini paylaştı. Gelecek döneme ilişkin
gözaltında kayıplara ve insan hakları
ihlallerine karşı mücadeleyi ortaklaşa nasıl
geliştirebileceklerini tartıştılar.
Irak ve Afganistan gibi emperyalist savaş ve
işgale maruz kalmış ülkelerde yaşanan
kaybedilme ve insan hakları ihlallerinin
insanlık adına acı verici boyutlarını ortaya
koyan; yalnızlaştırılmış ulusal hareketlerin
sahiplenilmesinin, kendilerini ifade etmelerinin,
bir birini insan hakları ihlalleri ve kayıplar
üzerinden tanımalarının platformu olan ve
insan hakları ihlallerine ve kayıplara karşı
mücadelenin ortaklaşarak büyütülmesini
kararlaştıran 6. Uluslararası Gözaltında
Kayıplar Kurultayı şu sonuçlara ulaşmıştır:
Emperyalist devletlerin 1990’larda başlattıkları
ve “Yeni Dünya Düzeni“ olarak
isimlendirdikleri yeni sürecin ana yönelimi,
yeni serbestlik olarak ifade edilen sermayenin
serbest dolaşımının önündeki tüm engellerin
kaldırılırken, diğer yandan işçi ve emekçilere,
ezilen halkların haklarına ise saldırıların
artmasıydı.
Dünyanın en önemli stratejik alanlarının
yeniden paylaşılması, bu alanların emperyalist
sermayeye açılmasını da içeren bu süreçte,
emperyalistler 21. yüzyıla Afganistan ve Irak
işgalleri ile girdiler.
Savaş ve işgaller, açıktır ki başta yaşam hakkı
olmak üzere insan haklarının ihlal edilmesini
ve sayıları büyük rakamlara ulaşan kayıpları
beraberinde getirmektedir. Bugün tüm diğer
insan hakları ihlallerinin yanı sıra 100 binlerce
kişinin kayıp olduğu Irak ve Afganistan, bu
gerçeğin açık bir ifadesidir. 6. Uluslararası
Gözaltında Kayıplar Kurultayı bu nedenle,
Afganistan ve Irak işgalini kınar; işgallerin bir
an önce son bulmasını, bu işgaller sırasında
gerçekleştirilen insan hakları ihlallerinin ve
kayıpların hesabının verilmesini ister,
emperyalist işgal ve savaşlara karşı verilen
mücadelenin tarafı olduğunu ilan eder.
Sömürgecilik, başka ulusların/toplulukların en
temel ulusal/toplumsal haklarının ihlal
edilmesinin de adıdır. 21. yüzyılın ilk
çeyreğinde dünyanın pek çok yerinde hala
sömürgeci ilişkiler sürmekte, ulusların devlet
kurma dahil en temel hakları verilmemekte,
hak talepleri ise kanla bastırılmaktadır. Tamil,
Balucistan, Kürdistan, Batı Sahra, Filistin,
demokrasinin beşiği olarak bilinen Avrupa
ülkelerinde Kuzey İrlanda, Bask ülkesi, vb.
bunlar arasında sayılabilir.
Latin Amerika’nın pek çok ülkesinde yerli
halkların, Afrika’da Oromo ve Berberi
halklarının sorunlarını, karşı karşıya kaldıkları
baskı ve zulmü bu çerçevede ele almak
gerekir.
Emperyalistler, kendilerine karşı direnecek
hiçbir kuvvetin olmamasını amaçladıkları bir
sistemin adı olan “Yeni Dünya Düzeni“
saldırılarından en çok payı, ulusal kurtuluş
mücadelesi veren ezilen sömürge ulusların
halkları almaktadır. Kuzey Kürdistan’da,
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı
“Savaşlar Ulusal Hareketler ve Kayıplar”
SONUÇ BİLDİRGESİ
Baluchistan’da Tamil Ealam’da Batı Sahra’da,
Latin Amerika’da ve değişik yerlerde
katliamlar, sürgünler ve sayıları binlerle ifade
edilen gözaltında kayıplar devreye girmiştir. 6.
Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı;
2009 yılında Tamil halkına karşı
gerçekleştirilen katliamı kınar, Tamil halkının
acılarının ve mücadelesinin yanında olduğunu
ilan eder. Afganistan, İran ve Pakistan
tarafından işgal edilmiş Baluci halkının,
Kaşmir halkının, Penjap halkının, Kürt
halkının, Filistin, Bask, İrlanda, Latin Amerika
yerli halklarının haklı mücadelelerinin yanında
olduğunu ilan eder.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı,
ezilen ulusların sömürgeciliğe karşı direnmesi,
başta ayrı devlet kurma hakkı dahil, dil, kültür
gibi temel ulusal hakları için hangi yol ve
yöntemle olursa olsun verdiği mücadeleyi, o
ulusun kendi kaderini tayin hakkının bir ifadesi
olan meşru mücadele olarak görür. Başka
ulusları ezen devletlerin işçi ve emekçilerini,
dünya halklarını, demokratik kitle örgütlerini,
insan hakları örgütlerini, ezilen sömürge
ulusların verdiği bu meşru ulusal kurtuluş
mücadelelerini tanımaya ve sahiplenmeye
çağırır.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı,
emperyalist devletlerin direnen ulusal
hareketlerin örgütlerini “terör örgütü”
nitelemesi ile yasaklanmasını, sömürgeci
devletlere verilen açık destek olarak görür ve
“terör örgütleri listesi”, “kara liste” politikalarına
karşı verilen mücadeleyi destekler.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı;
demokrasinin beşiği diye tanımlanan
Avrupa’da, emperyalist savaş ve işgallerin,
ulusal kurtuluş mücadelesine yönelik
saldırıların sonucu olarak gelmiş mülteci ve
göçmenlerin demokratik hak ve özgürlüklerine
yönelik saldırıların artarak devam ettiği
günümüzde, göçmenlerin karakollarda
yakılmasını, sokaklarda katledilmesini, mülteci
kamplarında adeta esir tutulmasını kınar.
Konferans, Basklı militan Jon Anza'nın
kaybedilerek katledilmesini ve Bask ülkesinin
bağımsızlığına karşı devletlerin yeni kirli savaş
saldırılarını kınar; Jon Anza’nın
katledilmesinde sorumlu olanların hesap
vermelerini ve yargılanmalarını ister.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı;
sınıf mücadelesini ve ulusal kurtuluş
mücadelesi içinde cezaevlerine atılan tüm
devrimci politik tutsaklarla dayanışma içinde
olduğunu ifade eder.
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
4
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı;
insan hakları ihlallerinin ve gözaltında
kayıpların en fazla mağdurlarının kadınlar
olduğunu görür ve buradan olarak emperyalist
savaşlarda, ezilen ulusların halklarına karşı
saldırılarda uygulanan kadın bedenine yönelik
her türlü şiddete karşı mücadele içinde
olacağını ilan eder.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı;
gözaltında kayıp politikasının sonucu olan
toplu mezarların açığa çıkarılması için Kuzey
Kürdistan’da ve Kolombiya’da gündemleşen
mücadeleyi tüm gücüyle destekler. Diğer
kitlesel kayıpların olduğu yerlerde de bu
mücadelenin verilmesini önemser.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı;
gözaltında kayıplara karşı mücadele yürüten
kayıp yakınları, insan hakları örgütleri ve
kurultay katılımcıları arasında daha güçlü bir
iletişim ve bağlantının kurulmasını, gözaltında
kayıplara karşı mücadelenin ortaklaşarak
büyütülmesini kararlaştırır.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı;
insan hakları mağdurlarının ve kayıp
yakınlarının Arjantin örneğinde olduğu gibi her
türlü hak-adalet isteği ve arayışlarını saygıyla
karşılarken, insan hakları ihlallerine ve
gözaltında kayıplara karşı mücadelenin fiilimeşru
mücadele hattından başarıya
ulaşacağına inanır.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı,
17-31 Mayıs tarihleri arasındaki Gözaltında
Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele haftası
etkinliklerinin, gözaltına kayıplara karşı
mücadelenin bir kaldıracı olacak şekilde
örgütlenmesini önemser.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı;
insan hakları ihlallerine ve gözaltında
kayıplara karşı mücadelenin, rapor açıklayıcı
olmaktan ve protestoculuktan çıkarılarak,
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
5
sonuç almayı hedefleyen Arjantin’de Plaza de
Mayo Anneleri, Türkiye’de Cumartesi Anneleri
örneklerinin yaygınlaştırılmasını önemser. Tüm
insan hakları ihlallerinin ve gözaltında
kayıpların son bulması, sorumlularının hesap
vermesi için mücadelenin büyütülmesinin
gerekliliğine inanır ve herkesi bu mücadeleyi
büyütmeye çağırır.
Dilleri, renkleri ayrı ama acıları ve öfkeleri aynı
olan değişik uluslardan kayıp yakınlarının
duygu yüklü buluşmalarına vesile olan 6.
Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı,
insan hakları ihlallerinin ve gözaltında
kayıplara karşı mücadelenin asli unsurları
olarak mücadele yürüten dünyanın her
yerindeki insan hakları savunucularına ve
kayıp yakınlarına en içten sevgi ve selamlarını
iletir.
9-12 Aralık 2010, Londra
Kurultaydan Kayıp Öyküleri
John Anza’nın Kızarkadaşı:
John Anza’yla ilgili konuşmak istiyorum, Anza
kaybedildiğinde, 47 yaşındaydı. Yaşamının 21 yılını
ETA‘ya bağlılık içinde geçirdi. Tümörden dolayı sağlık
sorunu yaşıyordu. 18 Şubat 2009 günü ben tren
istasyonuna götürdüm, 15 Mayıs 2009‘da kaybolduğunu
öğrendik. 21 Mayıs 2009 da ETA‘nın bir bölümü Fransa
ve İspanya’yı onun kaybedilmesinden sorumlu tuttu. Polis
bana geldi ve bir ölü olduğunu bildirdiler. Onun cesedi
olabileceğini belirttiler. 10 ay dan fazla morgda
bekletilmişti.
Raman Alli:
Bütün ailemi kaybettim. Eşim Sri Lanka‘da yaşamını
yetirdi. Oğlum gözaltına alınmıştı ve kendisinden hala
haber alamadık. 12 yıldır İngiltere‘de yaşıyorum, Ailem ve
ben gözaltına alındık, bırakıldıktan sonra sağ
kurtulduğumuz için ülkemizde kaçmaya çalışıyorduk. Bu
süreçte eşim gözaltına alındı, iki oğlum ile birlikte.
2000 yılında gözaltında bırakıldığını öğrendim ve daha
sonra ölüme terk edildiğini öğrendim. Tüm bunları
İngiltere‘deki eşimin yoldaşlarından öğrendim.
Gazeteler bunun bir politik sorun olduğunu kabul etmediler. John Anza’ya işkence edildiğini
söylüyoruz. Avukatlarla birlikte gerçeği arıyoruz. Onun için gerçekleri bilmek istiyoruz.
Oğullarım ve eşim gözaltına alındı. Büyük oğlum, üstüne gaz dökülüp yakılarak kaybedildi. Daha
sonra da küçük oğlumun cezaevine atıldığını öğrendim. 2001 yılında, sadece bir kez haber aldım
kendilerinden. Iki oğlumdan da haber alamadım. ICAD‘dan oğlumun ve eşimin bulunması için
destek istiyorum.
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
6
Concepcion Empeno:
Filipin Üniversitesinde okuyan Karen Empeno’nın annesiyim.
Öğrenci mücadelesinde yer alıyordu ve kaybedildi.
Köylülerin sorunlarını inceliyordu. Bundan dolayı her yeri
dolaşıyordu. 15 üniformalı asker tarafından bir arkadaşıyla
birlikte zorla kaçırıldı. Başka bir köylü de öğrencilere yardım
için gitmesine rağmen o da onlarla kaçırıldı. Kızımı tanıyan
çiftçinin yakınları gördüklerini ve yaşananları paylaştılar.
Onları bağlamışlardı. Onlar ‘bizi götürmeyin’ diye
bağırmışlar. Köylüleri tehdit etmişler. Hiçbir şey
anlatmamalarını istemişler. Daha sonra onları 3 km
uzaklıktaki askeri kampa götürmüşler.
Ben haberi alır almaz hemen harekete geçtim. Her yere gittik. Hastane, morg, askeri bölgelere gittik.
Medyaya mülakatlar verdik. Kaçıranlar üzerinde baskı oluşturacağını düşündük, bırakırlar diye
düşündük. Mahkemeye başvurduk ama reddedildi. Ben bu süreçte aslında bilinçlendim. Basit bir
anne olarak bu mücadelede birçok şey öğrendim. Her yerde konuşmaya başladım. Büyük
yürüyüşlerde, mitinglerde konuştum. Başka mağdur için yürüdüm. Onun bıraktığı yerde devam ettik.
Kızımla gurur duyuyorum.
Nobat Marri:
ICAD’a teşekkür ediyorum. Burada ülkemdeki kayıplara
ilişkin ailem ve tüm diğer kayıplar adına konuşmak istiyorum.
Binlerce kaybolan ve ağlayan halkım için buradayım.
Pakistan Özel Servisinin gerçekleştirdiği operasyonlar
sürüyor. Kardeşim ve 2 Pakistanlı 2000 yılında kaybedildi.
Kayıplar Müşerref rejimi döneminde 4 bine yükseldi. 10 yıldır
kardeşimi görmedim. Neler yaşadıklarını bilmiyorum. Evim bir
kaç defa basıldı. 2 defa öldürülmeye çalışıldım. Bugün
yanınızda bulunuyorsam şanslıyım. Aksi takdirde işkence
altında öldürülecektim. Kardeşimin işkence altında ve kritik
durumda olduğunu belirten bir tanık vardı.
Onu kuzenim hastaneye kaldırdı, ancak daha sonra hastaneden yeniden Pakistan özel servisi
tarafından gözaltına alındı. Şuanda kendisinden haber alamıyoruz. Ölüm oruçlarına, protestolara
rağmen Baluç özgürlük savaşçıları hala serbest değiller. Maalesef uluslararası kamuoyu, BM ve
insan hakları kurumları gözaltında kayıpları göz ardı etmişler. Bunları sadece benim ailem değil
birçok Baluç ailesi yaşıyor. 8 bin Baluç kayıptır. İsimlerini sayamadığım binlercesi hala kayıp.
Özgürlüğü sevenlere bir kaç soru sormak istiyorum. Ailenizden biri kaybolduğunda ne hissederseniz?
Ne yapabilirsiniz? Dayanılmaz bir acıya nasıl katlanırsınız?
Şehriban Erdoğan Tepeli:
ICAD’a teşekkür ediyorum. Benden önce konuşanların
yaşamları gerçekten çok acı ve üzücü. Ben yalnız değilim,
bunu anladım. Maksut’u anlatmak istiyorum. Varto’da doğan
Maksut yoksul bir ailenin çocuğudur. Ben Maksutla devrimci
çalışma içinde tanıştım. Biz 1980’de evlendik, bir ay sonrada
yakalandık.15 gün sorgulandık. İşkence gördük. 4 ay hapiste
kaldıktan sonra serbest bırakıldık. Daha sonra İstanbul’da
faaliyete devam ettik. 12 Eylül 80 darbesi oldu ve biz yoğun
aranmaya başladık. Bu arada bir kızımız oldu. Zor koşullarda
bir yaşam sürdürdük. Öyle 1984 yılına kadar geldik.
Daha sonra Erzincan’dan başlayan operasyon Maksut’un İstanbul’da ev sahibin alınmasına uzandı.
Maksut eve geldiğinde polis tarafından alındı. Evde pusuyu fark eder etmez geri dönmek isterken
vurulmuş. Yaralı haldeyken evde başlayan işkence karakolda devam etmiş. Benim onu arama
şansım yoktu, zaten bende aranıyordum. Onu arayan bir abisi vardı ve o da bir yıl önce hapishanede
ölmüştü. O dönem her gün kardeşim Ahmet’ten haber bekliyordum. Her geldiğinde ‘Maksut’tan haber
yok’ diyordu. Bir gün ağlayarak geldi ve onun öldürüldüğünü öğrendim. Ancak ceset bulunmayınca
yas bitmiyor.
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
7
Toplu mezarlar, dünyanın pek çok ülkesinde darbelerin, savaşların ve iç çatışmaların yaşandığı
dönemlerde sistem muhaliflerine ya da savaşan taraflardan diğerine karşı uygulanan insanlık dışı bir
yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanları öldürmekle yetinmeyip onları toplu mezarlara
gömmek yok edileni değersizleştirmenin, yok etmenin yanında katilin suçunu gizlemenin bir yöntemi
olarak uygulanmaktadır. Her toplu mezar hikâyesinde olduğu gibi, öldürülenler yargısal süreçlerde
suçlulukları tespit edilmemiş kişilerdir. Ve onları öldürenler kendi hukuklarına göre dahi suç
işlemektedirler, her biri bir katil ya da suç ortağı durumundadır. Bu nedenle bu suçlarının ortaya
çıkmasını önlemek amacı ile insanları resmi kayıtlara geçirmeksizin toplu mezarlara gömmek ve
kurtulmak istemektedirler. Bu uygulama aynı zamanda toplumda korku yaratarak taleplerinden
vazgeçmeleri için de bir araç olarak kullanılmaktadır.
İnsanlığa karşı işlenen suçlar içinde sayılan toplu mezarlar ile buralara gömülenler kadar aileleri de
cezalandırılmaktadır. Özellikle geride kalan yakınları onları on yıllarda geçse aramaya devam
etmektedirler. Hiç değilse kemiklerine ulaşarak onlarla vedalaşmak ve ziyaret edebilecekleri bir
mezar vermek ve tabii ki katillerin cezalandırılmasını ve adalet talep etmektedirler.
Dünyada hâkim sistemin bir anlayış olarak ayrımcılık ve şiddetten vazgeçmemiş olması nedeni ile
ancak uzun soluklu, kararlı mücadeleler sonucu toplu mezarlar ortaya çıkarılıyor. Gelinen nokta
henüz çok yetersiz de olsa, dünyanın birçok yerinde katiller suçları ile yüzleşmeye zorlanmaktadır.
Toplu mezarlar halen pek çok yerde faili meçhul cinayetlerle, gözaltında kaybedilenlerin son durağı
durumunda. Gözaltında kaybetme uygulamasına karşı gelişen tepkiler üzerine BM tarafından çeşitli
çalışmalar başlatılmıştır. BM Genel Kurulu 1992 yılında "Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin
Korunmasına Dair Bildiri" yi yayınlandı. Bu bildiri çerçevesinde yürütülen çalışmalar sonrasında 20
Aralık 2006 da "Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeye Karşı Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme"
BM Genel Kurulunda kabul edildi. 6 Şubat 2007'de imzaya açılan Sözleşmeye 91 ülke imza attı. 23'ü
onayladı. Onaylayan ülkeler arasında, askeri darbe ve diktatörlük döneminden geçmiş, cunta
yönetimleri altında kayıplar da dâhil ağır hak ihlalleri görmüş Arjantin, Şili, Bolivya, Paraguay ve
Fransa, Almanya, Japonya gibi ülkeler var. Ancak Türkiye ne imzaladı ne de onayladı bu
sözleşmeyi.
Sözleşme; ‘‘hiçbir devlet zorla kayıp edilmeyi uygulayamaz, izin veremez ya da hoş göremez" diyor
ve "İnsanlık suçu" olarak tanımladığı zorla kaybetmelere karşı devletlerin uluslararası mahkemelerin
denetimine açık olmasını istiyor. Sözleşmede uluslararası hukukun ve İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi'nin zorla kaybetmeyi "suç" olarak tanımladığına dikkat çekiliyor ve ülkelere şu çağrı
yapılıyor: "Hiçbir devlet zorla kayıp edilmeyi uygulayamaz, izin veremez ya da hoş göremez.
Devletler zorla kayıp edilmeleri önlemek ve ortadan kaldırmak için gerekli tüm araçları ulusal ve
uluslararası düzeyde BM ile işbirliği halinde kullanırlar. Her devlet kendi egemenliği altında bulunan
topraklarda zorla kayıp edilmeleri önleyecek ve ortadan kaldıracak etkin, yasal, idari, adli ve diğer
tedbirleri alacaktır." "Hiçbir durum, savaş tehdidi, savaş ilanı, iç siyasi istikrarsızlık ya da diğer
olağanüstü haller zorla kayıp edilmeleri haklı çıkarmaz" denilen sözleşmede, "Hiçbir kamu
makamının, sivil, askeri ya da diğer talimat ya da emirleri zorla kayıp edilmeleri haklı çıkarmaz.
Böylesi bir emir ya da talimat alan buna uymama hakkına sahiptir. Her devlet zorla kayıp edilmeye
yetki veren ya da teşvik eden emir ve talimatları yasaklamakla yükümlüdür" diye belirtiliyor.
DÜNYADA TOPLU MEZAR VAHŞETİ
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
8
Toplu mezarların sadece yer olarak tespiti değil, çıkarılacak delillerin bilimsel olarak
değerlendirilebilecek değerde olması da gerçeklerin ortaya çıkarılması için hayati önem taşıyor. Bu
nedenle yeri tespit edilen toplu mezarların açılması belli koşullara bağlanmış durumda. Ancak bir çok
yerde ve Türkiye’de de devletin bu suçlara ve bu suçları işleyenlere koruyucu tavrı devam ettiğinden
bu koşulları gösteren Minnesota Otopsi Protokolü hiçe sayılarak mezarlar açılmaktadır. Adli Tıp
uzmanlarının açıklamalarına göre ise iş makineleri ve uzmanlar bulundurulmadan yapılan mezar
kazılarında birçok delilin değerlendirilemeyecek derecede bozulduğunu söylemektedirler. Bosna’da
15 yıldır devam eden çalışmalar Türkiye’de yeni başlamaktadır.
Bu kısa nottan sonra Dünyanın çeşitli ülkelerinde insanlığa karşı işlenmiş toplu kayıp ve toplu
mezarlara ilişkin kısa örnekler aktaralım.
Bosna-Hersek’te 1992-1995 yılları arasındaki savaşta öldürülüp toplu mezarlara atılan Boşnakların
cesetlerinin büyük bir kısmına, Toplu Mezarları Araştırma Komisyonunun 14 yıldır sürdürdüğü
çalışmalarla ulaşıldı. Daha önce esir tutulduğu düşünülenlerin kayıp statüsüne geçirilmesiyle kurulan
komisyonun başına getirilen Maşoviç, 27 bin 374 kişinin kayıp olduğunu tespit ettiklerini açıkladı.
Bulunan insanların 18 bininin kimliği belli oldu. 2 bininin ise kimliği çeşitli nedenlerden tespit
edilemedi. Bu da katillerin kurbanlarını yakmaları, üzerlerine asit dökmeleri ve mezar yerlerini üç kez
değiştirmelerinden kaynaklanıyor. Şu ana kadar Bosna- Hersek de 407 toplu mezar bulundu. Tek tek
bulunan mezarlarla, ülke genelinde toplam 6 binden fazla mezar tespit edilmiş durumda.
Japonya’ da Iwo Jima'da 1945 yılında bir ay süren çatışmalarda Amerikan ordusu adayı savunan 22
bin Japon askeriyle savaşmıştı. Çatışmalarda 22 bin Japon askerinin tamamına yakını ölmüştü.
Japon yetkililer, Kyodo haber ajansına yaptıkları açıklamada, İkinci Dünya Savaşı'nda kanlı
çatışmaların olduğu Iwo Jima adasındaki toplu mezarlarda binlerce Japon askerinin kalıntılarının
olduğunu tahmin ettiklerini söyledi. Yetkililer, Japon araştırma ekiplerinin Amerikan ordusu tarafından
bildirilen iki alanda şimdiye kadar 51 kişinin kalıntılarının bulduğunu, mezarların birinde yaklaşık 2 bin
ceset olabileceğini ifade etti.
Meksika'da, Devlet Başkanı Felipe Calderon, dört yıl önce uyuşturucu kartellerine karşı başlattığı
savaşta 40 bin askeri devreye soktu. Uyuşturucu kartellerinin savaşı, 4 yılda 35 bin kişinin hayatına
mal oldu. Bu uyuşturucu kartelleri savaşında öldürülen on binlerce insanın ailelerine teslim yerine
toplu olarak çukurlara atıldığı sık sık ifade ediliyor. Meksika'nın bir köyünde, içinde 17 cesedin
bulunduğu bir toplu mezarın ortaya çıkarıldığı bildirildi.
Avusturya’nın güneyindeki Graz şehrinde bulunan orduya ait bir spor tesisindeki futbol sahasının
altında toplu mezarın bulunduğu iddiası güncelliğini koruyor. Yetkililer, mezarlarda SS’ler tarafından
öldürülen 70 kurbana ait kalıntıların bulunduğunu belirtti.
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
9
Hırvatistan’da ikinci dünya savaşından kalma toplu mezarlar bulundu. Medya haberlerine göre,
mezarlar Zagreb’in 20 km kadar batısındaki Zapresic bölgesinde ortaya çıkarıldı. Mezarda savaş
sonlarında öldürülen 4500 kişinin kemiklerinin bulunduğu tahmin ediliyor. Mezarlardaki kemiklerin,
Nazilerle işbirliği yapan Ustaşa rejiminin askerleriyle yaklaşık 500 Nazi subayına ait olduğu
sanılıyor. Helsinki insan hakları komitesinin Hırvatistan şubesinden bir yetkili, "kurbanların Alman
subaylarının komutasındaki Hırvat askerlerinden oluşan 39. tümen mensupları" olabileceğini söyledi.
İngiltere’de bir erkek çocuk yurdunun altında toplu mezar olduğu iddia edildi. Toplu mezarda doğal
yollardan ölen 40 çocuğun cesedinin bulunduğu tahmin ediliyor.
Irak'ın Kerkük kentinde peşmergeler tarafından yeni bir toplu mezar bulunduğu belirtildi. Bulunan
mezarla ilgili bir açıklama yapan Peşmerge Bakan Vekili Enur Haci Osman, bir peşmergenin
bölgede bir çukur bulması üzerine yapılan kazıda yaklaşık 3 bin kişiye ait toplu mezara
rastladıklarını söyledi. Adı açıklanmayan bir polis yetkilisi, Sünni direnişlerin eski bir kalesi olan
Bağdat'ın 25 kilometre kuzeyindeki el Midaan köyünde ortaya çıkarılan toplu mezarda parçalanmış
halde 40 ceset bulunduğu basına yansıdı.
Kolombiya‘nın Başkenti Bogota’ya 200 kilometre uzaklıktaki La Macarena bölgesinde, 2000’den
fazla cesetten oluşan bir toplu mezar bulundu. Bu, Latin Amerika tarihinde görülmüş en büyük toplu
mezardı. Latin Amerika ülkelerinde ’68 lerden sonra ardarda yönetime el koyan diktatörler
döneminde gözaltında kaybetme uygulana gelen bir yöntemdir. Şili’de ve Arjantin’de 30.000 kişi
Okyanusa atılarak topluca kaybedildi
Kıbrıs’ta 2004 yılında 1963 yılındaki çatışmalar ve 1974’teki Barış Harekatı döneminde kaybolan
Rum ve Türklerin bulunması amacıyla tespit edilen mezarların açılmasına karar verildi. Rum
Kesiminde 22, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde dört mezar yeri bulunduğu bildirildi. Bin 400 Rum
ve 500 Türkün kayıp olduğu iddiası var.
Rum ve Türk toplumundan yetkililerin ortak katılımıyla oluşturulan ve BM gözetiminde çalışan Kayıp
Şahıslar Komitesi (KŞK) adlı karma komite 1963-1974 arasında adada kaybolan bin 842 kişi
olduğunu açıkladı. Komite 2009 yılına kadar 500 civarında kişinin mezarlardan çıkarıldığını belirtiyor.
Kazılar halen devam ediyor.
Türkiye ve Kürt coğrafyasında daha çok Ermenilere, Kürtlere, Alevilere, Sosyalistlere, muhalif
aydınlara ve kanaat önderlerine yönelik saldırılar, gözaltında kaybetme ve toplu mezarlara gömme
uygulamaları söz konusu oldu. İlk toplu mezar 2003 te ortaya çıkarılan, Diyarbakır Kulp’ta 11 kişinin
bulunduğu mezardır. Sonrasında; Kasaplar Deresinde 33 kişi, Mutki‘de 28 kişi, Dersim
Çemişkezek’te ve hatta Türkiye’nin en batısı Tekirdağ’da 169 kişilik toplu mezarlar ortaya çıkarıldı.
Sason’da bulunan toplu mezarlar ise açılmayı beklemekte.
Türkiye ve Kürt coğrafyasında faillerin ve tanıkların itirafları ile 300 civarında toplu mezarın olduğu
biliniyor. 1984 den itibaren Kürt hareketinin güçlenmesiyle birlikte devlet tarafından uygulanan kirli
savaş da, Meclis tutanaklarında geçen 17.500 kişiden faili meçhul cinayet kurbanı ve kayıp olarak
söz ediliyor. İnsan Hakları örgütlerinde toplam 1250 kişinin kayıp olduğu başvurusu bulunmaktadır.
Türkiye ve Kürt coğrafyasında sürdürülen kararlı mücadele, Cumartesi Anneleri’nin eylemleri 16 yıl
sonra Hükümetin bu konuya ilgisini çekmeyi başardı. Ancak bu ilgi hükümet nezdinde henüz
gerçeklerle yüzleşme noktasından oldukça uzak. TBMM‘de kurulan alt komisyonun etkili çalışma
yapmasının olanakları yok. Minnesota Otopsi Protokolüne aykırı kazılar nedeni ile mezarlardan elde
edilen kemikler, giysiler ve diğer deliller değerlendirilemeyecek kadar bozulmuş olarak gidiyor Adli
Tıp merkezlerine. Ve halen birçok yerde resmi kurumlar tarafından kaçak kazılar yapılarak deliller
yok ediliyor. Türkiye Devletinin hukuki ve insani sorumluluklarını uygulamamakta direniyor olması
nedeni ile daha kararlı ve güçlü bir mücadeleye olan ihtiyaç devam ediyor.
Javier Martinez Robles ve Profesor Gerardo
Vera Orcino Nerede?
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
10
Sri Lanka ordusunun Tamil Kaplanlarına dönük 2009’da gerçekleştirdiği imha
saldırısı esnasında binlerce kişi katledilip yüzlerce kişi de gözaltında kaybedilirken,
Tamil halkı da bir bütün olarak Nazi Almanya’sını aratmayan toplama kamplarına
alınmıştı. Devlet yetkilileri bu toplama kamplarında bütün halkı fişlerken, aynı
zamanda Tamil Kaplanı olduğuna inanılan kişileri de diğer halktan ayırdı. Şuana
kadar edinilen bilgilere göre 11,600 LTTE kadrosu hala cezaevinde tutulmakta.
Gözaltında yada rehabilitasyon merkezlerinde tutulan kişilerin bir kısmı aile üyeleri
tarafından tespit edilirken, bir çok kişi ise hala kayıp.
Savaş sonrası koşullarda herhangi bir iyileşme gözlemlenmezken Sri Lanka
hükümeti hala uluslararası gözlemcilerin, gazetecilerin, demokratik kurumların
ülkeye girişine izin vermiyor. Yine çatışmaların gerçek nedeni olan Tamil halkının
yaşadığı acılara dair herhangi bir siyasi adım atılmış değil. Sri Lanka devleti tek ulus
anlayışında ısrar ederek, Tamil halkının ulusal demokratik haklarını inkar etmeye
devam ediyor.
Yeni Kayıplar
Kayıp yakınları ve tanıklarla yeni dönemde yapılan görüşmeler sonrası 16 ve 18
Mayıs 2009 tarihleri arasında Sri Lanka ordu güçleri ve Tamil Kaplanları arasında
son çatışmanın yaşandığı Vadduvaakal bölgesinde gözaltına alınan 20 kişinin de
hala kayıp olanlar arasında bulunduğu ortaya çıktı. Bölge o tarihlerde Sri Lanka
ordusunun 56. Tümeni tarafından kontrol ediliyordu.
Sri Lanka’da Devlet Vahşeti Devam Ediyor
Kayıp yakınlarından biri olan Aananthi yatığı açıklamada Mayıs 2009’dan bu yana kocasından haber
alamadığını belirtti. Aananthi açıklamasında “Bütün kampları aradım. Savunma Bakanlığına gittim. Ocak
2010’da polise şikayet başvurusunda bulundum. Ancak kocam hakkında hiçbir bilgi almadım. Polis sadece
bana onu bulmalarının zor olacağını, çünkü bölgenin ordu kontrolü altında olduğunu söyledi. Ben
hükümetten kocama ne olduğunu bana söylemesini istiyorum. Öldü mü yoksa yaşıyor mu, bir yanıt
istiyorum” dedi.
Yine aynı tarihlerde gözaltına alınan ve aralarında bir papazın da bulunduğu bir otobüs dolusu Tamilliden
haber alınamıyor. Gözaltında kaybolan bu kişiler arasında LTTE önderlerinden olan Komutan Ramesh’de
bulunmakta. Görgü tanıkları yaptıkları açıklamalarda 2 eski LTTE üyesinin Sri Lanka askerlerine Komutan
Ramesh’in kimliği hakkında yardımcı oldukları ve yanında 3 kişiyle birlikte küçük bir kulübeye
götürüldüklerini belirttiler. Aralık 2010’da bazı medya kuruluşlarının yayınladıkları görüntülerde Ramesh’in de
olmasına rağmen Sri Lanka yetkilileri Ramesh’in çatışmalar esnasında öldüğü açıklaması ve televizyon
görüntülerini de sahte olarak nitelemekte ısrar etmekte.
Son kayıp örneklerinin de gösterdiği gibi Sri Lanka devletinin gerçekleştirdiği katliamlar, keyfi gözaltılar,
gözaltında kayıplar, her türlü insan hakkı ihlali ve bu ihlalleri uygulayanların dokunulmazlığı, adada yaşayan
Tamil halkının bir ulus olarak varlığını devam ettirmesini engellemeyi hedeflemektedir.
MEKSİKA
Meksika hükümeti milyonlarca insanın daha iyi yaşam
koşulları ve haklar için yürüttüğü mücadelede yaşamını feda
ettiği Meksika devriminin 200. yıldönümü kutlamaları için
milyarlarca Peso para harcarken, Meksikalı devrimci ve
ilericilere, yerli halkların hakları için mücadele yürütenlere
karşı uyguladığı baskı, işkence ve gözaltında kayıp
uygulamalarına da devam ediyor.
Temmuz 2009’da Michoacan bölgesinde Santa Maria
Ostula’ya bağlı Nahuatl köylüleri kendilerine ait olan 1300
hektarlık toprağı yeniden ele geçirme kararı almış ve böylece
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
11
Hasan Ocak’ın katilleri için suç duyurusu
21 Mart 1995 günü gözaltına alınarak kaybedilen ve ailesinin ve arkadaşlarının
yoğun çabaları sonucunda 17 Mayıs 1995 günü işkence edilerek öldürüldüğü ve
kimsesizler mezarlığına gömüldüğü ortaya çıkarılan Hasan Ocak’ın katillerini
bulmak için çabalar devam ediyor.
Olayın peşini bırakmayan Ocak ailesi ve avukatları Gülseren Yoleri 23 Şubat
tarihinde İstanbul Cumhuriyet Savcılığından yeni bir suç duyurusunda bulundu. Bu kez Ergenekon
davasında ortaya çıkan bazı bilgiler ışığında, olayda sorumluluğu bulunduğuna inanılan asker ve
polislerden Veli Küçük, Hanefi Avcı, Korkut Eken, Osman Yıldırım, Osman Gürbüz ve olayla ilgili
emniyet görevlilerinin yargılanmaları istendi. Gelişmeler bekleniyor.
TÜRKİYE
Maksut Tepeli ve 12 Eylül darbe dönemi gözaltında kayıpları için
suç duyurusunda bulunuldu.
12 Eylül 1980 askeri darbe döneminde işlenen birçok suç hakkında yargılama
yapılmasına engel olan Anayasa maddesinin kaldırılmasının ardından, birçok
suç duyurusunda bulunuldu. Bu suç duyurularının suçluların yargılanmasını
sağlayıp sağlamayacağı henüz net olmamakla birlikte açılan bu yoldan adalet
arayışları devam ediyor.
Bu dönemde göz altında kaybedilenlerden aileleri ile irtibata geçilen Maksut Tepeli,Cemil Kırbayır,
Nurettin Yedigöl, Zeki Altunbaş,Hayrettin eren, Veysel güney, Hüseyin Morsümbül, Nurettin Öztürk,
M.Zeki Yıldız, Mahmut Kaya, Gürkan Mungan, Ömer Aydar hakkında avukatları aracılığı ile İstanbul
Cumhuriyet Savcılığından 2 Mart tarihinde suç duyurusunda bulunuldu.
Dilekçede göz altında kayıp olaylarında sorumluluğu bulunan 12 Eylül darbesini yapan paşalar,
dönemin Sıkıyönetim Komutanları, Emniyet Müdürleri, MİT yetkilileri, Terörle Mücadele Ekipleri’nin
işledikleri insanlığa karşı suçlar nedeni ile yargılanmaları istendi.
devam ediyor. Geçtiğimiz on yıl içerisinde
aralarında Hermenegildo Galeana Kurtuluş
Cephesi üyesi Victor Ayala Tapia, Devrimci
Halk Ordusu üyeleri Gabriel Alberto Cruz
Danchez ve Edmundo Reyes Maya, Diego
Lucero Vakfı’ndan Francisco Paredes Ruiz ve
Truqui Birlik ve Mücadele Hareketi’nden
Daniela ve Virginia Ortiz Ramirez’in de
bulunduğu yüzlerce devrimci ve ilerici
gözaltında kaybedildi.
ICAD olarak Meksika hükümetinin yerli
halklara, ülkedeki devrimci, ilerici,
demokratik güçlere karşı gerçekleştirdiği
başta gözaltında kayıplar olmak üzere, her
türlü baskı ve sindirme politikasını kınıyor,
gözaltında kaybedilenlerin akıbetinin
açıklanmasını ve sorumluların
cezalandırılmasını istiyoruz.
eyaletteki özerklik sürecini daha da ilerletmeyi
hedeflemişti. Yerli halkların bu cesur girişimine
karşılık olarak Meksika devleti, paramiliter
güçleri de devreye sokarak baskı politikasına
hız verdi.
23 Şubat 2010 tarihinde Santa Maria Ostula
halkından olan, Kızılderili Ulusal Kongresi
üyesi ve Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun
Selva Lacandona 6. Deklarosyonu’na bağlı
Javier Martinez Robles ve Profesor Gerardo
Vera Orcino bölgede bulunan paramiliter
güçler tarafından gözaltına alınarak kaybedildi.
Yine aynı yılın 20 Nisan ve 29 Haziran
tarihlerinde Michoacan bölgesinde bulunan
Nahua Ostula yerli halkları üyesi Francisco de
Asis Manuel ve Maximo Magno Valladares’de
gözaltında kaybedilerek, yerli halklara korku
salınmaya çalışıldı.
Gözaltında kayıplar gerek ordu güçleri ve
gerekse de paramiliter güçler tarafından
Meksika’da yaygın bir şekilde uygulanmaya
International
Committee
Against
Disappearances
17-31 MAYIS KAYIPLAR HAFTASINDA
MÜCADELEYİ YÜKSELTELİM!
17-19 Mayıs 1996’da İstanbul’da gerçekleştirilen 1. Uluslararası Gözaltında
Kayıplar Kurultayı, 17-31 Mayıs tarihlerini “Kayıplara Karşı Uluslararası
Mücadele Haftası” ilan etmiştir.
ICAD Seksiyonları, her yıl 17-31 Mayıs tarihlerinde gözaltında kaybetme
saldırısına karşı yoğunlaştırılmış bir mücadele yürütmektedirler. ICAD,
Kayıplar Haftası’nda bütün dünyada gözaltında kaybetme saldırısının sona
ermesini, kayıpların akıbetlerinin ortaya çıkarılmasını ve sorumlularından
hesap sorulmasını talep etmektedir. Bu talepleri dile getirmek için yürüyüşler,
mitingler, toplantılar yapmakta, film gösterimleri, resim sergileri vb. etkinlikler
gerçekleştirmektedir.
Gözaltında kaybetme saldırısının dünyanın birçok yerinde devam ettiği, birçok
ülkede kayıpların akıbetlerinin ortaya çıkarılması için tespit edilen toplu
mezarların açılması çabasının sürdüğü, kaybetme saldırısının sorumlularının
hala ortalıkta dolaştığı bir süreçte bu mücadeleyi sahiplenmek, her duyarlı
insanın görevidir.
ICAD, bütün demokrat, ilerici kurum ve kişileri, insan hakları savunucularını
17-31 Mayıs Kayıplar Haftası etkinliklerine aktif olarak katılmaya, kayıp
yakınlarının sesine ses katmaya çağırmaktadır.
İnsanlığın özgürce ve kardeşçe yaşayabileceği bir dünya için yürüttükleri
mücadele için egemen sınıfların saldırılarına uğrayarak katledilen,
kaybedilenleri sahiplenmek, kendi geleceğimizi sahiplenmektir.
Unutmayalım ki, kaybetme saldırısına karşı susmak, seyirci kalmak
onaylamaktır.
ICAD’a üye olmak, çalışmalarına katılmak, her hangi bir toplantıya ICAD
temsilcisi davet etmek, ICAD bültenine abone olmak ya da başka bir biçimde
ICAD’a destekte bulunmak istiyorsanız aşağıda yazılı olan mail adreslerinden
bağlı bulunduğunuz ülke seksiyonu ile irtibata geçebilirsiniz.
ICAD Uluslararası Ofis
icadint@hotmail.com
ICAD Türkiye Seksiyonu
icadturkey@hotmail.com
ICAD Almanya Seksiyonu
icadde@hotmail.de
ICAD Fransa Seksiyonu
icadfrance@hotmail.com
NASIL YARDIMCI OLABİLİRSİNİZ?
ICAD Britanya Seksiyonu
icadgb@icad-int.org
ICAD İsviçre Seksiyonu
icadch@icad-int.org
ICAD Hollanda Seksiyonu
icadnl@hotmail.com
ICAD Belçika Seksiyonu
icadbelgium@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder