30 Nisan 2011 Cumartesi



Kayıp yakınlarından Şerko Maerifi için acil çağrı

ANF
13:23 / 30 Nisan 2011
AMED - Diyarbakır'da İHD ve kayıp yakınları her hafta düzenledikleri "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" eyleminde, İran’da her an idam edilme tehlikesi altında olan Kürt siyasi tutuklu Şerko Maerifi için acil çağrı yaptı. Uluslar arası kuruluşları harekete geçmeye çağıran İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, "Yanı başımızdaki İran'da bir insanlık trajedisi yaşanmaktadır. Ancak tüm dünya bu insanlık ayıbına sessiz kalmaktadır. 1 Mayıs günü yine bir Kürt genci idam edilecek. Bu vahşete daha ne kadar sessiz kalacağız? dedi.

İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlediği oturma eylemi, 116. haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi. Oturma eylemine aralarında İHD yönetici ve üyeleri, MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi ve KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ile kayıp yakınları katıldı.

Kayıpların fotoğraflarının taşındığı oturma eylemi öncesi bir konuşma yapan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, yıllardır kayıpların akıbetinin ortaya çıkması için mücadele verdiklerini, ancak tüm girişimlere rağmen devletin ve AKP hükümetinin bu konuda bir adım atmadığını söyledi.

İran’da 1 Mayıs günü idam edileceği söylenen Şerko Maerifi’nin durumuna da dikkat çeken Bilici, “Yanı başımızdaki İran’da bir insanlık trajedisi yaşanmaktadır. Bu ülkede her gün insanlar idam edilmektedir. Ancak tüm dünya bu insanlık ayıbına sessiz kalmaktadır. 1 Mayıs günü yine bir Kürt genci idam edilecek. Bu vahşete daha ne kadar sessiz kalacağız? Bunlara artık bir dur demenin zamanı gelmiştir” dedi.

‘DURDURUN BU İDAMLARI’

Uluslar arası güçler ve sivil toplum örgütlerine de çağrıda bulunan Bilici, şunları söyledi: “Biz daha önce yaşanan bu idamları protesto etmek için bir çok ülkenin büyükelçiliklerine ve uluslararası insan hakları kuruluşlarına mektup gönderdik. O dönem gerçekleştirdiğimiz tepkiler sonucu bazı idam kararları ertelendi. Ancak bu sorun ortadan kalkmış değil. Adında İslam sözcüğü bulunan bir devlet, bu isminin tam tersi uygulamalara imza atmaktadır. Bizler insan hakları savunucuları olarak bu durumu kabul etmiyoruz. Ayrıca Türkiye Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve diğer ülkelerin yönetimlerine ve uluslararası insan hakları kuruluşlarına tekrar çağrıda bulunmak istiyoruz. Artık yeter, bu insanlık ayıbı karşısında bir şeyler yapın. Durdurun bu idamları.”

KÜRT SORUNU OPERASYONLARLA ÇÖZEMEZSİNİZ’

Konuşmasının devamında bölge genelinde yürütülen gözaltı operasyonları ve kırsal alanda yürütülen askeri operasyonlara değinen Bilici, “Tüm ısrarlı söylemlerimize rağmen devlet operasyonları sürdürmekten vazgeçmiyor. Birçok ilde onlarca Kürt siyasetçi gözaltına alınarak tutuklanıyor. Yine daha iki gün önce Dersim’de 7 PKK militanı yaşamını yitirdi. Bu devlet, bu iktidar sorunu çözümsüzlüğe sürüklemeye devam ediyor. 30 yıl boyunca bu yöntemleri denediniz, sonuç alınamayacağını kendiniz de gördünüz. Ancak halen aynı yöntemlerle sorunu çözmeye uğraşıyorsunuz. Kürt sorununu siyasi ve askeri operasyonlarla çözemezsiniz. Artık bunu anlayın ve bundan vazgeçin” diye konuştu.

Bilici’nin konuşmasından sonra İHD Kayıp Komisyonu Üyesi Necibe Güneş Perinçek, 22 Mayıs 1998 tarihinde Diyarbakır’da evinden ayrıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Ahmet Eğitmiş’in kaybediliş hikayesini anlattı. Konuşmaların ardından kayıp yakınları 5 dakika oturma eylemi yaparak eylemlerine son verdi.

ANF NEWS AGENCY

23 Nisan 2011 Cumartesi

Kayıp yakınlarından Mersin'de oturma eylemi

ANF
16:20 / 23 Nisan 2011
MERSİN - Mersin’de MEYA-DER öncülüğünde bir araya gelen yüzlerce kayıp yakını, çocuklarının mezarlarının bulunarak kendilerine teslim edilmesi için oturma eylemi düzenledi. MEYA-DER Sözcüsü Ali Atsız, hükümete seslenerek, “Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulması, çıkarılan kemiklerle ilgili DNA bankası oluşturulması, ortaya çıkarılan kemiklerin DNA bankasına alınmasını talep ediyoruz” dedi.

Mersin’de, MEYA-DER öncülüğünde bir araya gelen yüzlerce kayıp yakını, ellerinde çocuklarına ait fotoğraflarla BDP’li Akdeniz Belediye binası önünde oturma eylemi yaptı. Eyleme, aralarında BDP’nin desteklediği Bağımsız milletvekili adayı Ertuğrul Kürkçü, Akdeniz Belediye Başkaın M. Fazıl Türk, belediye meclis üyeleri ile partililer ve şehit annelerinin de bulunduğu yaklaşık 700 kişi katıldı. “Biji serok Apo”, “Şehit namirin”, “Savaşa hayır, barış hemen şimdi”, “Ey Şehit, yolunuz yolumuzdur”, ve “PKK halktır, halk burada”, “Katil Erdoğan” sloganları atılan eylemde AKP Hükümeti’ne seslenen yüzlerce şehit annesi, çocuklarının kemiklerinin bulunarak kendilerine teslim edilmesi taleplerini haykırdı. Oturma eyleminin yapıldığı Belediye çevresinde Çevik kuvvet polisi panzer ve tazyikli su fırlatan tomo adı verilen araçlarla yoğun güvenlik önlemi aldığı gözlenirken, eylem yaşamını yitirenlerin anısına yapılan bir dakikalık saygı duruşu ile başladı.

ÇOCUĞUNU KAYBEDEN ANNEDEN 23 NİSAN DERSİ

Elinde kayıp olan çocuğuna ait fotoğrafla gazetecilerin yanına kadar gelerek konuşan Şerife Orhan adlı anne, “Bugün günlerden ne biliyor musunuz? Bugün 23 Nisan Çocuk Bayramı. Ama bizim çocuklarımız kayıp. Bir mezarları bile yok. Çocuklarımızı toprağın altında değil, kucağımızda uyutmak istiyoruz. Artık yeter! Bu kan, savaş dursun. Türk, Kürt, Arap hiçbir annenin yüreği yanmasın. Müslüman’ım diyen Başbakan Erdoğan’ın hiç mi vicdanı sızlamıyor. Bu savaşı bitirmek onların elinde” dedi.

Ardından söz alan Ertuğrul Kürkçü ise, Kürtlerin tek talebinin insanca, kardeşçe ve birlikte yaşam olduğunu, ancak kendilerine ölüm, işkence, cezaevi ve sürgünlerin reva görüldüğünü vurguladı. Musa Anter, Vedat Aydın, Mehmet Sincar, pek çok İHD yöneticisi Özgür Gündem gazetesinin yazarları, muhabirleri ve daha birçok değerli Kürt aydınının sistem tarafından katledildiğini belirtti.

Kürkçü, “Hiç kimsenin bu halka, annelere bu acıları yaşatmaya hakkı yoktur. Acılarınızı paylaşıyoruz. Oğullarınız ve kızlarınız Kürt Özgürlük Mücadelesi’nde yaşamlarını feda ettiler. 30-40 süren bu savaşta, orta büyüklükte bir kenti dolduracak kadar insanımız yaşamını yitirdi. Diyarbakır cezaevinde başlayan zulüm, bunu izleyen yıllarda HEP, DEP, HADEP, DTP ve Bugün BDP saflarında süren mücadelenin içinde pek çok insan, barışçıl, şiddetsiz bir politika sürdürdükleri halde katledildi. Savaşı istemedikleri halde, savaşa sürüklenen Türk kardeşlerimiz de hayatlarını kaybetti. Neresinden bakarsanız bakın, ezilen bir halk hakkını istedi, kendi dilini konuşmak, kendi dilinde eğitim görmek, kendi kendini yönetmek, diğer yurttaşlarla eşit olmak ve özgür vatanda yaşamak istedi. Başka da bir şey istemedi” diye konuştu.

Türkiye Cumhuriyet Devletinin ise, Kürtlerin barışçıl ve demokratik taleplerine savaş ve silahla karşılık verdiğini söyleyen Kürkçü, şöyle konuştu: “Bugün geldiğimiz noktada, bu sürecin artık silahlarla sürdürülemeyeceği artık ortaya çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyet Devleti’ne, Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, Parlamenterlere, tüm siyasi partilere ve TSK’ya buradan sesleniyoruz. Bir an önce barış için harekete geçin. Bu çatışmaya son verecek çözümü gündeme getirin. Çözüm son derece basit. İnsanların kendilerini yönetmelerine razı olun. Demokratik ve eşit yurttaşlık temelinde yeni bir anayasa hazırlayın. İşte o gün Türkiye’ye barış gelecektir.”

AKP ÖNCEKİ HÜKÜMETLERDEN DAHA ZALİM

MEYA-DER Sözcüsü Ali Atsız ise, “Yaşanılan vahşetlerin kirli yüzü açığa çıkmasın diye AKP hükümeti ve devleti tarafında ört bas edildiğini söyledi.

Kürt halkı özgürlük mücadelesinde binlerce evladını yitirdiğini hatırlatan Atsız, “Bir kısmı işkence, bir kısmı faili meçhullerle, bir kısmı çatışmalarda, bir kısmı da kimyasal silahlarla olmak üzere binlerce özgürlük savaşçısı katledildi. Bu insanlar adaletli bir dünya için eşit ve özgür bir gelecek için onurlu bir yaşam için her türlü zorluğu göze alarak özgürlük savaşımını verdi” dedi.

“Biz kayıp yakınları olarak bu kirli savaşta hayatlarını kaybeden, toplu mezarlara gömülen, bedenleri parçalanan, direnerek ölümsüzleşen evlatlarımızın anıları ile mücadelemizi sürdüreceğiz” diyen Atsız, açıklamasına şöyle devam etti; “Kaybettiklerimizin mücadelelerine olan bağlılığımızı bir kez daha göstermek için buralardayız. Burada AKP ve başbakana sesleniyoruz, artık bu kan dursun ve gençlerimiz ölmesin istiyoruz. Bütün çağrılara rağmen maalesef görünüyor ki AKP kendisinden önceki hükümetlerden daha zalimce uygulamalara giderek, kanın akması için bütün yolları deniyor. Bizlere bu yapılanları kınıyoruz. Kürt Sorunu, demokratik ve barışçıl yollarla çözülünceye dek mücadeleye devam edeceğiz. Hükümetten şu talepleri istiyoruz: ‘Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulması, çıkarılan kemiklerle ilgili DNA bankası oluşturulması, ortaya çıkarılan kemiklerin DNA bankasına alınmasını talep ediyoruz’ AKP devleti bilsin ki biz çocuklarımızın mücadelesinin arkasındayız, yolundayız”

Konuşmaların ardından yüzlerce şehit yakını, ellerinde kayıp çocuklarının resimleriyle, bir saatlik oturma eylemi başlattı. Ardından kitle Belediye binasından 10 kilometre uzaklıkta bulunan Barış çadırlarına doğru slogan ve alkışlar eşliğinde yürüdü.

ANF NEWS AGENCY

O kayıp dedesi için eylemdeydi

ANF
17:39 / 23 Nisan 2011
CİZRE - Cizre'de kayıpların bulunması için her hafta yapılan oturma eylemine katılan 7 yaşındaki Mariya Esendemir, 23 Nisan Çocuk Bayramı'nda çocuklar eğlenirken, o henüz kendisi doğmadan kaçırılıp işkence edilerek öldürülen dedesini sormak için alandaydı.

Cizre'de Orhan Doğan Caddesi üzerinde her hafta kayıpların bulunması için yapılan oturma eylemine katılan Maria Esendemir, kayıp dedesini sordu.

Elinde dedesinin fotoğrafıyla kameralara anlamlı bakan küçük Mariya dedesine kavuşamasa bile her hafta Cizre'deki kayıplar bulunsun eyleminde yer alacak.

Osman Esendemir, Güçlükonak'a bağlı Fındık beldesinde Tabur Komutanı Oktay'ın emri ile 24 Mayıs 1989 yılında gözaltına alındı. 18 Haziran 1989 tarihinde ise Banê köyü kırsalında kafası ve kolu parçalanmış bir şekilde çobanların ihbarı ile cesedi bulundu. Aile savcılığa başvurdu ama diğer kayıplar gibi bir sonuç alamadı.

ANF NEWS AGENCY

Kayıp yakınları: Failler bulunsaydı İbrahim ölmezdi

ANF
13:03 / 23 Nisan 2011
AMED - İHD ve kayıp yakınlarının her hafta düzenlediği oturma eyleminin 115. Haftasında konuşan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, son günlerde yaşanan şiddet olaylarının tek sorumlusunun devlet olduğunu belirterek, “Bir kez daha tekrarlıyoruz; şiddetle bastırmayla bir yere varamazsınız. Polis tarafından öldürülen Aydın Erdem, Mahsum Karaoğlan, Mehmet Uytun’un failleri ortaya çıksaydı bugün İbrahim’i kaybetmemiş olacaktık. Ama maalesef katillerin üzerine gidilmiyor. İktidar güvenlik güçlerinin arkasında durarak onları savunuyor” diye konuştu.

İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlediği oturma eylemi, 115. haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi. Oturma eylemine aralarında İHD yönetici ve üyeleri, MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi ve KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ile kayıp yakınları katıldı.

Oturma eylemi öncesi bir konuşma yapan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, YSK’nın bağımsız adaylara ilişkin veto kararı sonrası yaşanan olaylara değinerek, “Kürtler için legal siyaset yapmanın ne kadar zor olduğu bir kez daha ortaya çıktı. HEP’ten bu yana Kürtlerin yaşanan sorunları demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözme istemi şiddetle, kanla bastırıldı. Ancak Kürtler ısrarla demokratik siyasetten uzaklaşmadan legal alanda siyaset yapmayı sürdürdüler. DEP döneminde bu halkın temsilcilerini Meclis’ten atarak cezaevin koydular. Bu dönemde de ‘sizler siyaset yapamazsınız’ denilerek, onları seçime sokmamak için ellerinden geleni yapıyorlar” dedi.

Ancak, hukuk dışı, faşist, antidemokratik uygulamaların halkın iradesinin önüne geçemeyeceğinin bir kez daha ortaya çıktığını kaydeden Bilici şunları söyledi: “Son üç gündür sorunların demokratik bir şekilde çözümü için mücadele verildi ve yanlıştan dönüldü. Ancak yine bir can verdik. Ayrıca yüzlerce insan yaralandı ve gözaltına alındı. Cumhurbaşkanı sorunların şiddetle çözülemeyeceğini söylüyor. Doğrudur, biz de insan hakları savucuları olarak, Kürtler olarak sorunun şiddetle çözülemeyeceğini ısrarla söylüyoruz. Bunu her fırsatta söyleyen Kürtlerdir ve nitekim şiddete uğrayan da Kürtlerdir. Bunu söyledikleri için her türlü antidemokratik uygulamaya maruz kalıyorlar.”

ŞİDDETLE, BASTIRMAYLA BİR YERE VARAMAZSINIZ

Bölgede son günlerde polisin halka yönelik gerçekleştirdiği saldırıları kınadıklarını ifade eden Bilici konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bizler yıllardır faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar ortaya çıksın diye mücadele ediyoruz ama her gün bunlara yeni birisi ekleniyor. Bir kez daha tekrarlıyoruz; şiddetle bastırmayla bir yere varamazsınız. Polis tarafından öldürülen Aydın Erdem, Mahsum Karaoğlan, Mehmet Uytun’un failleri ortaya çıksaydı bugün İbrahim’i kaybetmemiş olacaktık. Ama maalesef hiçbir hesap sorulmuyor ve katillerin üzerine gidilmiyor. İktidar güvenlik güçlerinin arkasında durarak onları savunuyor. Son günlerde yaşanan olayların sorumlusu devlettir, Başbakan’dır İçişleri Bakanı’dır. Buradan tekrar çağrıda bulunuyoruz; bu şiddeti yapanlardan bir an önce hesap sorulsun, İbrahim’in failleri ortaya çıkarılsın. Bu yapılmazsa, bir dahaki toplumsal gösteride sıranın kime geleceğini bilemiyoruz. Bu nedenle bunun hesabının sorulması gerekiyor.”

ARTIK DURDURUN BU ÖLÜMLERİ

Maraş’ın Pazarcık İlçesi kırsalında meydana gelen çatışmada yaşamını yitiren HPG’lilere de değinen Bilici, “Bakın yine kentimize bir cenaze geliyor. Geçen hafta bugün yine bir cenaze daha kaldırdık. Bu coğrafyaya her gün bir cenaze gönderiliyor. Her hafta bir cenaze merasimi yapılıyor bu kentte. Evet, biz de Cumhurbaşkanı gibi şiddetle bir şeyin çözülemeyeceğini söylüyoruz ama bu şiddeti uygulayan bizzat devlettir. Artık insanlarımızın ölümüne bir son verin, durdurun bu ölümleri” diye konuştu.

Bilicinin konuşmasının ardından 1994 yılında Mardin’in Kızıltepe İlçesi’nde gözaltına alınarak katledilen M. Zeki Aksoy’un hikayesini kardeşi Mahsum Aksoy tarafından anlatıldı. Ardından Aksoy’un annesi Sultan Aksoy da o dönem yaşadıklarını ve tanıklıklarını anlattı.

Yapılan konuşmaların ardından kayıp yakınları 5 dakika oturma eylemi yaparak eylemlerine son verdi.

ANF NEWS AGENCY

19 Nisan 2011 Salı

'Bu insanlık suçu temizlenmeli'

http://www.ntvmsnbc.com/id/25204237/

Nurettin Yedigöl 30 yıl önce gözaltına alındı. Onunla birlikte içeriye giren arkadaşları Yedigöl'ün ağır işkenceler sonucu öldürüldüğünü söylüyor ama Yedigöl hala bir 'kayıp', hala bir mezarı yok. Kardeşi Muzaffer Yedigöl bir kez daha yineliyor: ''Devlet en azından özür dilemesini bilmeli. Yapanları cezalandırmalı...''


    Sol görüşlü bir genç
Nurettin Yedigöl 1955 Erzincan doğumlu. Dört kardeşin en büyüğü. Çiftçilikle uğraşan bir aileden geliyor. Zor şartlar altında okulunu bitiriyor. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesini kazanıyor. 1973’te İstanbul’a geliyor. Onunla aynı dönemde Abdullah Gül de hukuk okuyor. Yedigöl, sol görüşlü olduğu için sol gruplara katılıyor. 77’de üniversiteyi bitiriyor. Birçok işte çalışıyor. 12 Nisan 1981’de İdealtepe’de yakalanarak gözaltına alınıyor. Bir daha kendisinden haber alınamıyor. Diğer tutsakların tanıklıklarına göre gözaltında kafasına çivi çakılarak elektrik veriliyor, ağır işkenceler sonucu öldürülüyor. Yedigöl'ün tüm işkencelere rağmen hiç kimsenin adını vermediği de biliniyor.

   
ntvmsnbc
Güncelleme: 10:13 TSİ 19 Nisan. 2011 Salı
İSTANBUL - Onlar ara sıra hatırlanıyor; yıldönümlerinde ya da bir ‘devlet büyüğü’nün ağzından düşen kelimeler arasında gündeme geliyorlar. Hepsinin isteği aynı ve yıllardır da bir umutla bekliyorlar: Acılarının biraz olsun azalması için, kaybedilen yakınlarının bir mezarı olsun, onları kaybedenler cezalandırılsın istiyorlar.
Cumartesi Anneleri her Cumartesi toplanmaya devam ediyor. Daha düne kadar devletin muhatap bile almadığı kayıp yakınları, Cemil Kırbayır ve Tolga Ceylan’ın akıbetinin araştırılmaya başlanmasıyla biraz olsun umutlanmıştı ama bir süre sonra kendi yakınlarıyla ilgili hiçbir şey yapılmadığını gördüklerinde tekrar başa döndüklerini ya da doğrusu hep başlangıçta olduklarını gördüler.
  CUMARTESİ ANNELERİ

14 Nisan 2011 Perşembe



Üskül: Cemil Kırbayır işkenceyle öldürüldü

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1046148&Date=14.04.2011&CategoryID=77

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, kamuoyunda Berfo Ana olarak tanınan Berfo Kırbayır'ın gözaltında kaybolan oğlu Cemil Kırbayır'ın işkencede öldürüldüğü kanaatinde olduklarını açıkladı.

Üskül: Cemil Kırbayır işkenceyle öldürüldü
TBMM - Üskül, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, kayıplarla ile ilgili kurulan alt komisyonun Kırbayır konusunda ulaştığı nokta hakkında bilgi verdi.

Üskül, Başbakan Erdoğan’ın kayıp aileleriyle yaptığı toplantıda oğlu Cemil Kırbayır’ın akıbetini soran ve Başbakan’dan bizzat ilgilenme sözü alan Berfo Ana’ya da kara haberi verdi.

Ailenin iddialarına göre, Kırbayır'ın 13 Eylül 1980'de evinden alınıp 247. Piyade Alayına, orada bir hafta tutulduktan sonra da Kars Askeri Gözetimevine gönderildiğini, sorgu evi olarak kullanılan Dede Korkut Eğitim Enstitüsünde emniyet personelince sorgulandığını, işkenceye tabi tutulduğunu ve 8 Ekim 1980'de öldürüldüğünü anımsatan Üskül, polisin ise gözaltında tutulduğu yerden kaçtığına ilişkin tutanak tuttuğunu kaydetti.

Kırbayır'ın annesi Berfo Kırbayır'ın oğlunun mezarının olması için kemiklerini talep ettiğini hatırlatan Üskül, alt komisyonun bir takım çalışmalar yaptığını kaydettiği.

Öğrendikleri birinci şeyin; Kırbayır'ın yok olmasının ardından Kars'ta Cumhuriyet Savcılığının hiçbir soruşturma yapmadığı olduğunu dile getiren Üskül, Kars Cumhuriyet Başsavcılığının kendilerinin bilgi istemesinden hemen sonra bir soruşturma başlattığını ve o soruşturmanın halen devam ettiğini anlattı.

Üskül, o dönemde emniyet, MİT ve sıkıyönetimde görev yapan kişilerin isimlerini istediklerini, Emniyet ve MİT'ten çok kısa sürede yanıt aldıklarını, ancak Milli Savunma Bakanlığından henüz bir yanıt alamadıklarını bildirdi.

O dönemde görev yapan polis ve bekçiler, MİT görevlileri, Cemil Kırbayır ile birlikte gözetimevinden sorgu evine götürülen 3 kişi, gözetimevine Kırbayır'ın götürülüşüne tanık olanlar ve Kırbayır ile ilgili bilgi sahibi başka kişileri de dinlediklerini kaydeden Üskül, şunları söyledi:

“Bütün bunlardan şöyle bir sonuç çıkıyor: Kırbayır, 13 Eyül 1980'de yakalanmıştır. Bir hafta kadar Göle'de tutulmuştur, sonra Kars'a nakledilmiştir. Kars'ta gözetimevine alınmıştır. O sırada gözetimevinde yüzlerce insan bulunmaktadır. Bir polis ekibi sorguya alınması istenen kişileri gözetimevinden almakta sorguevine götürmekte, sorgu bittikten sonra da gözetimevine tekrar götürmektedir. Sorguevinde, emniyet görevlileri, MİT gözlemcisi ve sıkıyönetim görevlileri sorgulamada bulunmaktadır. Bu düzen içinde Kırbayır, 8 Ekim 1980'de sorguevine getirilmiştir. Birlikte getirildiği 3 kişi aynı gün götürüldüğü halde Kırbayır, götürülmemiştir. Kırbayır'ın kaçtığına ilişkin bir tutanak tutulmuştur. Kaçmasından sorumlu sayılan 3 polis memuruna kınama cezası verilmiştir ki kınama cezası hafif bir cezadır.”

“İŞKENCE YAPILMIŞTIR”
Bu seyir içinde yaptıkları değerlendirmeyi aktaran Üskül, şöyle konuştu:

“Cemil Kırbayır'a sorguevinde işkence yapılmıştır. Bilgisine başvurduğumuz bazı kamu görevlileri o sorguevinde işkence yapıldığını ve Cemil Kırbayır'ın kaçmasının mümkün olmadığını ifade etmişlerdir. Bize göre de bir kişinin oradan kaçma ihtimali yoktur. Sorguya getirilen kişi gözleri bağlı getiriliyor, sorgulamayı beklerken hücreye konulmaktadır, sonra yine gözleri bağlı sorgu odasına alınmaktadır, sorgu sırasında da bu kişinin gözlerinin bağlı olması gerekmektedir. Gözlerinin bağlı kalması için ellerinin arkadan bağlı olması gerekir. Sorgulamadan önce ya da sonra kalorifer borusuna kelepçelenen bir kişinin kaçma ihtimali aşağı yukarı yoktur. 2. ya da 3. kattan atladığı söyleniyor. Bunu başarması da akla uygun gelmemektedir. Atlaması halinde ise koşarak oradan uzaklaşması son derece zor görünmektedir.”

Dede Korkut Eğitim Enstitüsünü yerinde incelediklerini, yerleşim biriminin dışında olduğunu anlatan Üskül, pek çok güvenlik görevlisinin olduğu bir yerde Kırbayır'ın kaçmasının zor göründüğünü anlattı.

Üskül, alt komisyonun çalışmalarını rapor haline getireceğini belirterek, görevliler hakkında soruşturma açma ve gereğini yapmanın Kars Cumhuriyet Başsavcılığının görev alanı içine girdiğini, elde ettikleri bilgileri Başsavcılık ile paylaştıklarını dile getirdi.
Üskül, “Çok geç olmayan bir tarihte Cumhuriyet Başsavcılığı da soruşturmasını tamamlayıp gereğini yapacaktır” dedi.

“VİCDAN SAHİBİ KİŞİLERİN YER GÖSTERMESİNİ BEKLİYORUZ”
Soruları da yanıtlayan Üskül, “Size göre gözaltındayken öldürüldü mü?” sorusuna “Bizim kanaatimiz o yöndedir” yanıtını verdi.

Üskül, bir başka soru üzerine, net bilgi alamadıklarını, ancak Kırbayır'ın akıbetinin ne olduğunu bilen birkaç kişinin olduğu kanaatinde olduklarını söyledi. Üskül, “Vicdan sahibi bu birkaç kişinin konuşmasını, yer göstermesini bekliyoruz” dedi.

Üskül, bilen kişilerin kimler olduğu konusunda izlenimlerinin olduğunu belirterek, “Ancak bunu sizinle paylaşamam şu anda” diye konuştu.

“Bu kişiler devlet görevlisi mi?” sorusuna karşılık da Üskül, “Teorik olarak sorguevinde sorgulanan bir kişi işkence sırasında ölmüşse, onu ortadan kaldıracak kişiler herhalde orada görev yapan kişilerdir. Başkası olabilir mi?” dedi.

Bu kişilerin hayatta olup olmadığının sorulması üzerine ise Üskül, bir bölümünün hayatta olduğunu söyledi.

“KIRGINLIĞIM YOK”
Yeniden milletvekili adayı olmaması ile ilgili kırgınlığının olup olmadığının sorulması üzerine ise Üskül, “Hayır” karşılığını verdi. Biraz tatil yapacağını söyleyen Üskül, “Benim gibi bir insanın siyasetten uzak durma ihtimali olabilir mi? Siyaset illa milletvekili olarak yapılmaz. Tabii ki ilgileneceğim” dedi. (aa)

8 Nisan 2011 Cuma

'Kayıp Tolga, faili meçhul olarak değerlendirilemez'

08/04/2011 13:13
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1045510&Date=08.04.2011&CategoryID=77

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, Tolga Baykal Ceylan'ın gözaltında kaybolmadığı kanaatinde olduklarını söyledi.

'Kayıp Tolga, faili meçhul olarak değerlendirilemez'
TBMM - Üskül, düzenlediği basın toplantısında, Tolga Baykal Ceylan'ın kaybolmasıyla ilgili oluşturulan alt komisyon çalışmalarıyla ilgili bilgi verdi.

Üskül, Ceylan'ın İğneada'da kimlik sorgusunun ardından bir daha jandarma karakoluna gitmediğini, jandarma ile bir daha ilişkisinin olmadığını tespit etiklerini bildirdi.

“Kanaatimizce Tolga Baykal Ceylan gözaltında kaybolan bir kişi değildir” diyen Üskül, şunları söyledi:

“Çünkü gözaltına alınmamıştır, karakola götürülmemiştir, ifadesine başvurulmamıştır, nezarete konulmamıştır. Karakol kayıtları incelendiğinde ve tüm tanıkların ifadesi dikkate alındığında, bu çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Ceylan'ın kaybolmasını 'faili meçhul' olarak değerlendirmek de mümkün değildir. Bu anlamda kaybolmuş bir kişi değildir. Bir asayiş sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Şu anda kayıptır, doğru ama bunun herhangi bir siyasi yönü yoktur ya da güvenlik görevlileriyle ilişkileri sonucunda ortaya çıkmış bir kaybolma olmadığı konusunda net bir kanaatimiz var.”

Üskül, araştırmanın sonuçlanmadığını, bekledikleri bazı bilgiler olduğunu, Demirköy Cumhuriyet Savcılığının da önemli sayılabilecek bazı konularda çalışmalarını titizlikle sürdürdüğünü bildirdi.

YURT DIŞINA ÇIKMA İHTİMALİ
Daha sonra soruları yanıtlayan Üskül, Ceylan'ın denize açıldığı ve denizde kaza sonucu boğulduğuna ilişkin ellerinde bilgi olmadığını ifade ederek, “Genellikle bu tür boğulma olayı olduğunda cesedin en geç bir hafta içinde ortaya çıktığı belirtiliyor. 'Boğulmuştur' deme imkanına sahip değiliz” diye konuştu.

Bir soru üzerine, Ceylan'ın yurt dışına çıkmış olmasının da bir ihtimal olduğunu ifade eden Üskül, bu ihtimali düşünerek Demirköy Cumhuriyet Savcılığının Ceylan'ın yurt dışında aranması için emniyetle irtibata geçtiğini kaydetti. Üskül, “Bulgaristan'a geçmiş olabilir. Geçmişse orada mıdır, oradan başka yerlere geçmiş midir? Bu konuda araştırmaların yapılması gerekir” dedi.

Ceylan'ın ıslak elbiselerinin bulunduğunun anımsatılması üzerine Üskül, o günlerde havanın yağışlı olduğunu, deniz suyu ile ıslanmamış da olabileceğini kaydetti. Üskül, şunları söyledi:

“Ceylan'ı en son muhtemelen 10 ya da 11 Ağustos'ta deniz kenarında bir çoban görüyor ve o sırada hava yağışlı. 16 Ağustos'ta da bir köylü kayığının kaybolduğunu jandarmaya bildiriyor. Kayığın bulunduğu yerde Ceylan'ın çamaşırlarını buluyor. Bu çamaşırların Ceylan'a ait olduğu tespit edildi. Ne olmuştur, bilemiyoruz. Bir teori; belki kayığı aldı, hava o sırada yağışlı olduğu için ıslanmıştı, elinde bir poşet vardı ve poşette başka giysiler vardı. Islak giysileri bıraktı kuruları giydi ve açıldı. Kayığın bulunduğu yerden Bulgaristan'a 1 ya da 1,5 saatte kürek çekerek geçmek mümkün.”

Tolga'nın İğneada'ya gitmeden dedesinden 300 lira alıp “yurt dışına gitmek istediğini” söylediğini aktaran Üskül, “Herkesin söylediği, Tolga yurt dışına geçmek istediğini belirten bir kişi. İğneada'da da karşılaştıklarına Bulgaristan'a nasıl geçileceği konusunda sorular soruyor” diye konuştu.

Ancak “yurt dışına gitmiştir” denilebilecek kanıtların ortada olmadığını ifade eden Üskül, “İlginçtir, biz epey süredir konu üzerinde çalışıyoruz, annesi hiç bizi arayıp 'ne yaptınız, hangi noktaya geldiniz?' diye sormadı. Konuyla ilgilenmiyor. En azından bizim çalışmalarımızla ilgilenmiyor. Nedenini bilmiyoruz” dedi.

“Annenin oğluyla iletişime geçtiğini mi düşünüyorsunuz?” sorusuna ise Üskül, “Bilemem” karşılığını verdi. Üskül, Cemil Kırbayır olayıyla ilgili büyük olasılıkla gelecek hafta ayrıntılı bir açıklama yapacaklarını bildirdi.

ÇARKIN'IN DİNLENİLMESİ TALEBİ
Komisyon üyesi CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve diğer CHP'li üyelerin Ayhan Çarkın ile ilgili alt komisyon kurulması için talebi olduğunun anımsatılması üzerine Üskül, “Ahmet Ersin sık sık dilekçelerle komisyonumuza başvurur, bunu size iletir, haber yapar ve işi orada bitirir, takip etmez” dedi.

“Bu saatten sonra komisyonun toplanma ihtimali yok” diyen Üskül, “Onun için önemli olan komisyonla ilgili olarak bu tür olayları gündeme getirip haber olmaktır. Zafer Üskül'ü eleştirmek, sataşmak eğer bazı CHP'lilere prim getiriyorsa benim açımdan bir sakıncası yok” ifadesini kullandı.

51 rapor yayınladıklarını, bunlardan sadece üçünde Ersin'in imzası olduğunu dile getiren Üskül, “Onun derdi alt komisyon kurulması ve bir araştırma yapılması değil. Bunu ortaya atarak haber olmaktır” diye konuştu. (aa)
Askeri bölgede toplu mezar              http://www.atilim.org/haberler/2011/04/08/Askeri_bolgede_toplu_mezar.html
VAN (08.04.2011)- Van Barosu, İnsan Hakları Derneği (İHD) Van Şubesi ve Mazlum-Der Van Şubesi, Van'da askeri yasak bölge alanında bulunan Toprakkale mevkisinde bulunan bir taş mağarada, toplu mezar olduğu iddiasıyla Van Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulundu.
Van Adliyesi önünde toplanan insan hakları savunucuları adına açıklama yapan Van Barosu İnsan Hakları Komisyonu üyesi Avukat Abdulbasit Bildirici, 12 Eylül müdahalesinin ardından 'askeri bölge' olarak korunan Topraklale'deki mağaranın bir toplu mezar olduğuna dair önemli şüphelerin bulunduğunu belirtti.
Bildirici şöyle konuştu: "1995 yılında kardeşini kaybeden Vanlı bir vatandaşın anlattıklarında bu gizlidir. Bu tanık, gözleri bağlanarak yaklaşık yarım saatlik yolcuğun ardından bir mağarada gözleri açılınca, kokuşmuş onlarca cesetle karşılaşmıştır. Bu manzaraya fazla dayanamayan bu kişi, çıkmak isteyince gözleri bağlanarak mağaradan çıkarılmıştır. Kaybolan kardeşi şimdiye kadar bulunamamıştır. Tahminlere göre vatandaşın anlattığı mağara, Toprakkale'deki mağaradır. Delillerin kaybolmaması için askeri yasak bölgedeki mağara derhal incelenmelidir." (ETHA)

6 Nisan 2011 Çarşamba

Suriye'de kayıp Kürt tutsak öldürüldü mü?

ANF
10:30 / 06 Nisan 2011
HALEP - Suriye rejimi isyan hareketinin sürdüğü bir sırada 3 Kürt siyasi tutsağı serbest bıraktı ancak onlarla birlikte 10 ay önce tutuklanan Tehsin Memo halen kayıp. Memo’nun öldürüldüğünden şüphe ediliyor.

Suriye’de Kürtlere yönelik insan hakları ihlallerini bildiren KurdWatch sitesi Yekiti partisinin üç üyesi Nezmî Ebilrehman Mihemed, Ehmed Xelîl Derwîş ve Yaşa Xalid Qadir’in serbest bırakıldığını duyurdu. Ancak onlarla birlikte 10 ay önce tutuklanarak Şam yakınındaki işkencesiyle ünlü Sidnaya cezaevine konulan Yekiti üyesi Tehsin Xeyri Memo’dan halen kayıp. KurdWatch, Memo’nun öldürüldüğünü tahmininde bulunuyor.

İKİ TUTSAK DAHA SERBEST

Öte yandan Kürt Özgürlük Partisi üyeleri Salih Ebdo ile Hisen Hemid Mihemed’in de serbest bırakıldığı belirtildi. Emdo ve Mihemed 19 Ağustos 2007’de tutuklanarak Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından dört yıl hapse mahkum edilmişlerdi. Bunlar Devlet Başkanı Beşar El Esad’ın 15 Mart’tan bu yana devam eden isyan karşısında ilan ettiği af kapsamında serbest bırakıldılar.

Serbest bırakılan başka Kürt tutukluların da olduğu yönünde bilgiler var ancak bunların kimlikleri ve sayıları hakkında bilgi alınamadı.

ANF NEWS AGENCY

3 Nisan 2011 Pazar

Kılıçdaroğlu kayıp yakınlarını ziyaret etti

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1045012&Date=03.04.2011&CategoryID=78

03/04/2011 19:10

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneğinin (YAKAD) çok önemli bir başarı elde ettiğini belirterek, "Eskiden kayıp yakınları sahipsizdi. Bu dernek kayıp yakınlarının sesi oldu ve siyasilerin dikkatini çektiniz" dedi.

Kılıçdaroğlu kayıp yakınlarını ziyaret etti
Fatih'teki YAKAD merkezini ziyaret eden Kılıçdaroğlu, kayıplar sorununa parti olarak çok duyarlı olduklarını, konuyu meclise götürme konusunda öncülük ettiklerini ifade etti.
Mecliste konuyla ilgili gerekli sonucun alınamadığını fakat parti olarak konunun üzerine gitmeye devam edeceklerini kaydeden Kılıçdaroğlu, yakınlarını kaybeden ailelerin acısını tarif etmenin mümkün olamayacağını söyledi.

Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

“Bundan sonra CHP olarak konuyu daha sıcak ve yakından takip edeceğiz. Sizler YAKAD olarak çok önemli bir başarı elde ettiniz. Eskiden kayıp yakınları sahipsizdi. Bu dernek kayıp yakınlarının sesi oldu ve siyasilerin dikkatini çektiniz. Eminim bu dernekte farklı siyasi gruplara mensup insanlar vardır ama acı ortak paydamızdır. Tekrar söylüyorum, bu konuda üzerimize düşen bütün gayreti göstereceğiz. Siz de dernekten haberi olmayan diğer kayıp yakınlarını da bu çatı altında birleştirmeye gayret edin.”
Kılıçdaroğlu, kayıp insanların bulunmasında medyaya da büyük görev düştüğünü ifade ederek, halkın gözü, kulağı olan medyanın konuyla daha yakından ilgilenmesini umut ettiklerini söyledi.

'ACILARINIZI PAYLAŞIYORUZ'

Yakınlarını kaybeden ailelere “Umudunuzu kaybetmeyin” çağrısında bulunan Kılıçdaroğlu, “Sizi bir arada tutan işte o umuttur. Bizler de sizlere destek olmaya çalışacağız ama tabii ki ateş düştüğü yeri yakıyor. Acılarınızı bütün kalbimizle paylaştığımızı bilin” dedi. Ziyarette, 12 yaşındaki Umut Gönül de Ablası Ebru Gönül'ün 17 Nisan 1997'de daha kendisi doğmadan kaybolduğunu, bu nedenle ailesinin kendisine “Umut” adını verdiğini belirterek “Ablamı hiç tanımadım. Annem sürekli ablam için ağlıyor. Kayseri'deki çocuklar nasıl bulunduysa ablamı da bulun” diye konuştu.

Kızı Zeynep Poyraz'ı Gazi olaylarında kaybettiğini söyleyen Menekşe Poyraz ise davanın Trabzon'da görüldüğünü, buraya gidip gelmekte zorlandıklarını belirterek, bu konuda yardım istedi.
Ayhan Çarkın'ın televizyona çıkıp Gazi olaylarıyla ilgili konuştuğunu söyleyen Poyraz, “Devlet neden Çarkın'a hesap sormuyor?” dedi. Kemal Kılıçdaroğlu, YAKAD'ı ziyaretinin ardından Fatih'te bir süre dolaşarak esnafı ziyaret etti. Bir kahvede vatandaşlarla sohbet eden Kılıçdaroğlu'na daha sonra gittiği çiğ köftecide ikramda bulunuldu.

Öte yandan, Kılıçdaroğlu, YAKAD ziyareti öncesinde, Akatlar Kültür Merkezi'nde düzenlenen CHP Gönüllüleri Toplantısı'na katıldı.
Burada yaptığı konuşmada yoksul ailelere sigorta ve bedelli askerlikle ilgili partisinin hazırladığı projeleri anlatan Kılıçdaroğlu, yoksulluk sigortasını 40 yıldır hiçbir hükümetin getirmeye cesaret edemediğini söyledi. Hiç kimsenin giysisi ve etnik kimliğiyle uğraşmadıklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, bu coğrafyada huzurlu ve kardeşçe yaşamak için herkesin karnının doyması gerektiğini kaydetti. (AA)

2 Nisan 2011 Cumartesi

Nisan 02, 2011   23:04

Kayıp yakınları '28 Mart katliamı'nı andı

ANF
13:38 / 02 Nisan 2011
AMED - İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta düzenlediği oturma eyleminde bu hafta 28 Mart 2006 tarihinde Diyarbakır’da meydana gelen olaylarda polis kurşunuyla yaşamını yitirenler anıldı. Anmada konuşan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, katliamın Başbakan’ın talimatıyla yapıldığını belirterek, katliamın sorumlularının bir an önce yargı önüne çıkarılmasını istedi.

İHD ve kayıp yakınlarının, “Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta düzenledikleri oturma eylemi 112. haftasında devam etti. Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya gelen kayıp yakınları bu hafta 28 Mart 2006 tarihinde Diyarbakır’da meydana gelen ve 10 kişinin yaşamını yitirdiği olaylarda polis kurşunuyla yaşamını yitirenleri andı. Oturma eylemine 28 Mart olaylarında yaşamını yitirenlerin ailelerinin yanı sıra İHD üye ve yöneticileri, MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi üyeleri, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri, Koşuyolu Parkı’nda kurulan Demokratik Çözüm Çadırı’nda nöbette olan çok sayıda kişi ve kayıp yakınları katıldı. Kayıpların ismi ve fotoğraflarının yer aldığı pankart ile “Devlet, faili devlet olan cinayetleri gizlemeye devam ediyor”, “JİTEM tetikçilerini kurucularını yargılamamak suça ortak olmak demektir” yazılı dövizlerin açıldığı eylemde ayrıca 28 Mart olaylarında yaşamını yitirenlerin fotoğrafları taşındı.

“BAŞBAKAN’IN TALİMATIYLA KATLİAM YAPILDI”

Oturma eylemi öncesi bir konuşma yapan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, 28 Mart 2006’da yaşanan olayları hatırlatarak, “Hepinizin bildiği gibi, meydana gelen bir çatışmada yaşamını yitiren PKK militanlarının cenazelerinin kente gelmesinin ardından patlak veren olaylarda 7’si çocuk 10 kişi yaşamanı yitirdi. Daha sonra çevre illere de yayılan olaylar, Başbakan Erdoğan’ın ‘kadın da olsa, çocuk da olsa gereği yapılacaktır’ talimatının ardından gerçekleşti. Erdoğan bu talimatı vererek açık bir katliama zemin hazırladı” diye konuştu.

“FAİLLER ORTAYA ÇIKMADIKÇA SORUMLU SİZSİNİZ”

O dönem yaşanan katliamın üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen faillerinin yargı önüne çıkarılmadığını vurgulayan Bilici, “Buradan tekrar sesleniyoruz. Yaptığınız bu katliamın sorumlularını ortaya çıkarın ve failleri yargılayın. Bunların faillerinin ortaya çıkarmadığınız, yargılamadığınız sürece bunun sorumlusu siz olarak kalacaksınız” dedi.

“O GÜNDEN BUGÜNE ZİHNİYET DEĞİŞMEDİ”

Aradan geçen zamana rağmen devletin ve güvenlik güçlerinin zihniyetinin değişmediğine dikkat çeken Bilici, “Son olarak sivil itaatsizlik eylemleriyle seslerini duyurmaya çalışan vatandaşlarımıza yönelik polisin aşırı güç kullanması, açılan demokratik çözüm çadırlarına yapılan saldırılar zihniyetin halen değişmediğinin açık bir göstergesidir” diye belirtti.

AKP hükümetine seslenen Bilici, “Devlet olarak böylesi saldırılar gerçekleştireceğinize, geçmişte yaşanan karanlık olayların faillerinin ortaya çıkarılması için Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurun. Bu komisyonu kurun ve yaşanan bunca olayın faillerini ortaya çıkarın” dedi.

DUYGULU ANLAR YAŞANDI

Bilicinin konuşmasının ardından İHD Kayıp Komisyonu Üyesi Necibe Güneş Perinçek, katliamda yaşamını yitiren Halit Söğüt (78), Mehmet Akbulut (18), Abdullah Duran (10), Mehmet Işıkçı (20), Tarık Ataykaya (23), Mahsum Mızrak (17), Mustafa Eryılmaz (22), Emrah Fidan (18), Enes Ata (7) ve İlyas Aktaş’ın (24) yaşamını yitirişlerinin hikayesini anlattı. Yaşamını yitirenlerin isimlerinin okunduğu sırada oturma eylemine katılanların duygulu anlar yaşadığı görüldü. Yapılan konuşmaların ardından kitle 5 dakikalık oturma eylemi yaparak eylemlerine son verdi.

1 Nisan 2011 Cuma

Arjantin'de işkenceci generale ömür boyu hapis

ANF
10:51 / 01 Nisan 2011
BUENOS AİRES - Arjantin’de, askeri dikta rejimi döneminde gizli bir gözaltı merkezinden sorumlu eski General Eduardo Cabanillas ömür boyu hapse mahkum edildi.

General Cabanillas, 1977-1983 yılları arasında Buenos Aires’teki Automotores Orletti gizli gözaltı merkezinden sorumluydu. Gözaltı merkezinde, kaçırılarak işkencelerden geçirilen sol muhaliflerden en az 200’ü katledildi. Katledilenlerin çoğu, Şili, Bolivya, Peru ve Kübalı sol muhaliflerdi.

Askeri dikta rejimi döneminde onbinlerce Arjantinli muhalif solcu ordu denetimindeki gizli merkezlerde işkencelerden geçirildi, binlercesi katledildi. Söz konusu suçlar, askeri rejimin muhalifleri bastırmak için gerçekleştirdiği Condor Operasyonunun bir parçası olarak yapıldı. Condor Operasyonu 1975 yılında Brezilya, Bolivya, Şili, Paraguay ve Uruguay askeri rejimlerinin işbirliğinde gerçekleştirildi. Operasyon çerçevesinde söz konusu ülkeler tarafından oluşturulan özel kontra birlikleri, sınırları aşarak solcu muhalifleri katlediyordu.

General Cabanillas, Buenos Aires mahkemesi tarafından, adam kaçırma, işkence yapma, öldürme ve kaybettirme yanı sıra insanlığa karşı suçtan da suçlu bulunarak ömür boyu hapse mahkum edildi. Aynı davada yargılanan eski istihbarat ajanları Honorio Martinez ve Eduardo Ruffo 25’er yıl, eski askeri istihbarat elemanı Raul Guglielminetti ise 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Baba ve annesi Automotores Orletti gizli merkezinde işkenceden geçirilen Macarena Gelman verilen cezaları memnuniyetle karşıladı. Gelman, “Çok ihtiyaç duyduğumuz adaletin birazı yerine gelmiş oldu” dedi.

Gelman’ın babası Marcelo Gelman söz konusu gizli merkezde işkence ile katledilerek, cesedi çimento dolu bir tulum içinde nehire atılmıştı. Annesi Maria Claudia Garcia ise tecavüz sonucu hamile kalmış, Uruguay’a gönderilerek kaybettirilmişti. Gözaltı sürecinde doğan Macarena Gelman Uruguaylı bir polis tarafından büyütüldü. Gerçek kimliğini ise ancak 2000 yılında keşfetti.

Arjantin kirli savaş döneminde binlerce kadın tutuklu tecavüz edilerek, çocuk doğurduktan sonra kaybettirildi. Çocuklar ise ya asker ve polislere evlatlık olarak verildi, yada para karşılığında batılılara satıldı. Arjantin kirli savaşıyla hesaplaşırken, kayıp çocukların akıbetini de araştırıyor. Bunun için özel DNA bankası oluşturulmuş durumda.

Arjantin’de askeri rejimin hüküm sürdüğü, ülkenin kirli savaşı olarak bilinen 1977-1983 yılları arasında 30 bine aşkın insan öldürüldü, yada kaybettirildi.

ANF NEWS AGENCY