24 Şubat 2012 Cuma

Kayıplar için 19 yıl sonra soruşturma

ANF
13:51 / 24 Şubat 2012

Malatya - Malatya Cumhuriyet Başsavcılığından alınan bilgiye göre, 27 Temmuz 1992'de Dersim'de kaybolduktan sonra Elazığ Asli Mezarlığında cesedi bulunan Ayten Öztürk'ün ölümüne ilişkin dosyayı Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığından isteyen özel yetkili savcılığın, bu konuda yeni bir soruşturma başlattığı bildirildi.

Otopsi raporlarında işkence edilerek öldürüldüğü belirtilen Ayten Öztürk'ün ölümüne ilişkin soruşturmayı yeniden başlatan özel yetkili savcılık, 21 Şubat 1993'te Elazığ'da kaybolduktan sonra Dersim'de ölü bulunan avukat Metin Can ve doktor Hasan Kaya ile ilgili dönemin Malatya DGM savcısı tarafından yürütülen soruşturmayı da yeniden başlattı.

Üç ayrı cinayetin soruşturmasının aynı savcı tarafından yürütüleceği öğrenildi.

Dersim'in Mazgirt ilçesi Akpazar beldesinde 27 Temmuz 1992 tarihinde iş çıkışı kaçırıldığı belirtilen Ayten Öztürk, olaydan 12 gün sonra Elazığ'da Asli Mezarlığında ölü olarak bulunmuştu. Dönemin İHD Elazığ Şube Başkanı avukat Metin Can ve İHD üyesi doktor Hasan Kaya da, 21 Şubat 1993'te Elazığ'da kaybolmuş, 5 gün sonra Tunceli-Elazığ karayolunun 10. kilometresindeki Dinar Köprüsü altında öldürülmüş halde bulunmuştu.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan, "Terörden kaynaklı yaşam hakkı ihlallerinin tespit edilmesine ilişkin alt komisyon" Ayten Öztürk'ün babası Hıdır Öztürk'ü dinlemişti

ANF NEWS AGENCY

23 Şubat 2012 Perşembe

Ayhan Efeoğlu dosyası ‘git-gel’ oldu!
ANF
17:02 / 22 Şubat 2012

İstanbul - Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı, 135 gün hiçbir işlem yapmadan beklettiği dosyayı "olay örgütlü faaliyet" diyerek İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi.

Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı, 135 gün hiçbir işlem yapmadan beklettiği dosyayı "olay örgütlü faaliyet" diyerek İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi. Hukuki süreci yürüten Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Taylan Tanay, 6 Ekim 2012 tarihinde zamanaşımı süresinin dolma ihtimali bulunduğunu belirterek, "Genel savcılık, dosyayı özel yetkili savcılığa göndermek için neden 135 gün bekledi?" diye sordu.

Eski Özel Harekat Polisi Ayhan Çarkın'ın Ayhan Efeoğlu'nun cenazesini Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü'nde gördüğünü söylemesinin ardından Efeoğlu ailesinin avukatları, İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı'na dilekçe ile başvuruda bulunmuştu. Ancak, özel yetkili savcılık, Efeoğlu'nun kaybolmasının örgütlü suç kapsamında olmadığını savunarak görevsizlik kararı vermişti.

Görevsizlik kararı ile dosyanın gönderildiği Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı, dosya üzerindeki incelemesini tamamladı. Yıldız Teknik Üniversitesi'nde öğrenciyken 1992 yılında gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan Ayhan Efeoğlu ile ilgili dosyayı 135 gün inceleyen Şişli Savcılığı, Çarkın ile birlikte 14 şüpheli hakkında yürütülen soruşturma dosyası ile ilgili görevsizlik kararı verdi.

Söz konusu soruşturmanın örgütlü suça bakan özel yetkili savcılık tarafından yürütülmesi gerektiğini belirten Şişli Savcılığı, Efeoğlu dosyasındaki şüphelilerle ilgili özel yetkili savcılığın soruşturma safhasında Ergenekon Terör Örgütü kapsamında dinleme kararı alındığını belirtti.

Şişli Savcılığı'nın kararında, "Her ne kadar Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığınca eylemin CMK 250. Maddesi kapsamında kalmadığı belirtilerek görevsizlik kararı verilmiş ise de, iddia edilen örgüt üyeliği yönünden herhangi bir kararın verildiğine dair dosyanın incelenmesinde bilgi bulunmadığı, bir kısım şüpheliler hakkında Ergenekon/Susurluk Terör Örgütü üyeliklerinden soruşturma açıldığının basına yansıması ile bilindiği, şüpheliler hakkında yukarıda adı geçen mağdurlar yönünden örgüt tarafından öldürülme eylemine yönelik karar verilmesi gerekmektedir" denildi.

'135 GÜNDÜR HİÇBİR İŞLEM YAPILMADI'

Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Taylan Tanay, dosyayı 135 gün elinde bulunduran Şişli Savcılığı'nın soruşturmaya ilişkin hiçbir işlem yapmadığını belirtti, "Ankara'daki faili meçhuller ile ilgili soruşturmada kimi işlemler yapılıyor. Ancak İstanbul'da aylardır hiçbir işlem yapılmadı" dedi.

Dosyanın özel yetkili savcılığa gönderilmesini "olumlu" bulduklarını söyleyen Tanay, "Ancak savcılık, neden 135 gün işlem yapmadan bekledi? 135 gün önce de, dosyanın özel yetkili savcılığa gönderilmesi için gerekli gerekçeler ortadaydı. Bundan sonraki beklentimiz, soruşturmanın hızlı bir biçimde sürdürülmesi" diye konuştu.

Özel yetkili savcılık, "görevsizlik" kararında ısrar ederse, dosya, Yargıtay'a gönderilecek. Dosyaya hangi savcılığın bakacağına Yargıtay karar verecek.

Ayhan Efeoğlu, 6 Ekim 1992 tarihinde gözaltına alındığı için zaman aşımının 6 Ekim 2012 tarihinde dolma ihtimali bulunuyor. Avukatlar bu nedenle sürecin hızlandırılmasını istiyor.

ANF NEWS AGENCY

'Efeoğlu'nun faili örgütte aransın' 23/02/2012 2:00

'Efeoğlu'nun faili örgütte aransın'
ENİS TAYMANArşivi






İSTANBUL- Üniversite öğrencisi Ayhan Efeoğlu’nun 6 Ekim 1992’de gözaltına alındıktan sonra kaybedilmesiyle ilgili soruşturmada ‘görevsizlik’ kararı veren Şişli Cumhuriyet Savcılığı, “Şüpheliler hakkında mağdurlar yönünden örgüt tarafından öldürülme eylemine yönelik karar verilmesi gerekir” diyerek görevsizlik kararı verdi. Savcılık dosyayı daha önceden ‘örgüt yok’ diyerek kendisine gönderen Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’na iade etti.
Susurluk hükümlüsü Ayhan Çarkın’ın Efeoğlu’nun kaybedilmesi ve Perpa katliamıyla ilgili itirafları üzerine soruşturma açan İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali, dosyayı ‘örgüt ya da terör organizasyonu değildir’ diyerek, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na göndermişti. Dosyayı inceleyen savcı Ayhan Bedirhan ise dosyayı yeniden özel yetkili savcılığa gönderdi. Kararın gerekçesinde şöyle denildi: “İddia edilen örgüt üyeliği yönünden herhangi bir kararın verildiğine dair dosyanın incelenmesinde bilgi bulunmadığı, bir kısım şüpheliler hakkında Ergenekon ve Susurluk terör örgü üyeliklerinden soruşturma açıldığının basına yansıması nedeniyle bilindiği, bununla birlikte iddia edilen eylemlerin suç tarihi itibari ile soruşturma yetkisinin DGM’ye ait olduğu da göz önüne alınarak şüpheliler hakkında mağdurlar yönünden örgüt tarafından öldürülme eylemine yönelik karar verilmesi gerektiği...”
Dosyanın avukatlarından Taylan Tanay, “Özel yetkili savcı yine görevsizlik verirse dosya Yargıtay’a gider. Bu da yıllarca soruşturma yürütülmemesine ve zamanaşımana yol açabilir. Efeoğlu’nun kaybedilmesine yönelik dosyanın 20 yıllık zamanaşımı dolmak üzere. İstanbul’un Genel Yetkili Savcılığı’nın verdiği görevsizlik kararı suç örgütünün açığa çıkarılıp cezalandırılması için şans” dedi.

18 Şubat 2012 Cumartesi

Kayıp yakını: 'Bir anne oğlunun kemikleri için adak adıyor'
ANF
12:33 / 18 Şubat 2012

İSTANBUL - Cumartesi anneleri, oturma eyleminin 360. haftasında Galatasaray'da bir araya geldi. Bu hafta eylemin gündeminde Dargeçit kayıpları ile Murat Yıldız vardı. Dargeçit kayıplarından Abdurrahman Coşkun'un yengesi, "Düşünebiliyor musunuz, bir anne, oğlunun kemiklerini bulabilmek için adak adıyor. Bu nasıl bir acıdır biliyor musunuz?" diye konuştu.

Cumartesi anneleri, oturma eyleminin 360. haftasında Galatasaray'da bir araya geldi. Cumartesi anneleri bu haftaki eylemlerinde Dargeçit kayıplarına dikkat çektiler.

DARGEÇİT'TE NE OLDU?

29 Ekim 1995 tarihinde Dargeçit'te çok sayıda eve baskın düzenleyen askerler, Davut Altınkaynak (13), Seyhan Doğan (14), Nedim Akyön (16), Abdurrahman Coşkun (21), Hikmet Kaya (24), Süleyman Seyhan (57) ve Hazni Doğan'ı (9) gözaltına alarak Dargeçit Tabur Komutanlığı'na götürdü. Hazni Doğan, serbest bırakılırken, Süleyman Seyhan'ın daha sonra cesedi bulundu. Diğerlerinden ise bir daha haber alınamadı.

Aileler dün gittikleri Dargeçit'te savcılık gözetiminde yapılan kazının ardından kendi olanakları ile arama yaptıkları kuyuda insana ait kemikler buldu.

'BU ACIYI ANLIYOR MUSUNUZ?

Bugünkü eyleme katılan Abdurrahman Coşkun'un yengesi Mukaddes Coşkun, kayıpların fotoğraflarını tek tek göstererek, "Bir anne, oğlunun kemiklerini bulmak için adak adıyor. Düşünebiliyor musunuz, bir anne kemikleri için adak adıyor. Bu nasıl acıdır, biliyor musunuz?" dedi. "Hiç mi vicdanınız yok" diye soran Coşkun, "Kimlerin kaybettiğini de söyledik, isimleri de tek tek verdik. Hiçbir şey yapılmadı, ancak belediye başkanı olarak ödüllendirildiler. Artık bir şey yapın, bize kemiklerimizi verin" dedi.

Hazni Doğan'ın yeğeni Evin Doğan Türkçe, akrabası Nevin Doğan da Kürtçe yaptıkları konuşmalarda mesajları aynıydı: Bize kemiklerimizi verin.

Davut Altınkaya'nın dayısı Mecit Kaya da Kürtçe yaptığı konuşmasında, "Kaybedilen insanlarımızın kemiklerini devlet artık bize versin" dedi.

'BANA ARTIK OĞLUMUN YERİNİ SÖYLEYİN?'

Eylemde 17 yıldır oğlunu arayan Murat Yıldız'ın annesi Hanife Yıldız söz aldı. Konuşmakta zorlanan anne Yıldız, "17 yıldır bana değil, kaybedenlere, savcılara, polislere inanıyorlar" dedi. Artık yaşlandığını söyleyen Hanife Yıldız, "Eğer oğlum, dedikleri gibi feribottan atlayıp kaçmışsa o zaman nerede? Neden beri aramadı? Ya da neden hiçbir yetkili bana oğlun nasıl diye sormadı? Bana artık oğlumun yerini söyleyin" dedi.

MURAT YILDIZ NEREDE?

Murat Yıldız, gözaltına alındığında 20 yaşındaydı. Sivil polislerin de bulunduğu bir kafetaryada çıkan tartışmada silahla havaya ateş açtı. Bu nedenle polis tarafından karakola çağrıldı. 23 Şubat 1995 tarihinde anne Hanife Yıldız, avukatıyla birlikte tek çocuğu Murat'ı kendi elleriyle İzmir Bornova Özkanlar Asayiş Şubesi'nde Komiser Ramazan Kaya ile polis Tahir Şerbetçi'ye teslim etti. Bu anne Yıldız'ın oğlunu son görüşü oldu. Polisler, Murat Yıldız'ı İstanbul'a götürülürken saat 22.00'de feribottan atlayıp yüzerek kaçtığını iddia etti.

Anne Hanife Yıldız tüm yasal yollara başvurdu. Ancak, oğlu Murat Yıldız'ı kaybeden polislere sadece 1 lira 18 kuruş ceza verildi.

'İKİ BELEDİYE BAŞKANINI GÖREVDEN ALACAK MISINIZ?'

Eylemde, İHD Kayıplar Komisyonu adına okunan açıklamada da, Dargeçit kayıpları ile ilgili olarak şu sorular yer aldı:

"Adalet Bakanı'na soruyoruz: Toplu mezarların, ölüm kuyularının açılması mesai saatleri ile mi sınırlı olmalı? Bu kadar bürokratik işlem mi gerektirmeli? Genelkurmay Başkanı'na soruyoruz: Savcının iddiaları karşısında ne söyleyeceksiniz? Komutanı olduğunuz ordu, 13-14 yaşındaki çocukları vahşi işkencelerle kaybederek mi vatanı koruyacak?

İçişleri Bakanı'na soruyoruz: Evlatlarımızın failleri belediye başkanı olmuşlar. İnsanlığa karşı suç işleyen Bodrum Gümüşlük Belediye Başkanı Emekli Albay Mehmet Tire ve Sivas Çepni Belediye Başkanı Emekli Albay Hurşit İmren'e görevden alacak mısınız? CHP Genel Başkanı'na soruyoruz: Partinizin Çepni Belediye Başkanı Emekli Albay Hurşit İmren gözaltında kaybedilen evlatlarımızın failidir. Kendisini partiden ihraç etmeyi düşünüyor musunuz? Doğru Yol Partisi Genel Başkanı'na soruyoruz: Partinizin Gümüşlük Belediye Başkanı Emekli Albay Mehmet Tire gözaltında kaybedilen evlatlarımızın failidir, kendisini partiden ihraç etmeyi düşünüyor musunuz?"

ANF NEWS AGENCY
Kayıp yakınları: Tecrit ve baskılar son bulsun
ANF
13:05 / 18 Şubat 2012

AMED - İHD ve Kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlediği oturma eyleminde konuşan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kabul edilemez bir boyuta ulaştığını belirterek, “Artık bu tecride bir son verilsin. Bakın başka çareleri kalmayan Kürt parlamenterler bedenlerini açlığa yatırdılar. Bu baskı ve keyfi uygulamalar artık son bulsun” dedi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganıyla düzenlediği oturma eylemi 158'inci haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde devam etti. İHD üye ve yöneticilerinin yanı sıra MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ile kayıp yakınlarının katıldığı eyleme bu hafta Sanatçı Nur Sürer de katılarak destek verdi. Yoğun kar yağışına rağmen bir araya gelmeyi ihmal etmeyen kayıp yakınları, faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitiren ve kaybedilenlerin fotoğraflarını taşıdı.

Eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, kayıpların bulunması için faili meçhul cinayetlerin faillerinin ortaya çıkarılması için mücadele ettiklerini ancak hükümetin ve yargının herhangi bir tutum değişikliği içerisine girmediğini belirterek, “Öyle olsaydı, şimdiye kadar bunların bulunması için bir çaba gösterilmiş olurdu. Ancak görüyoruz ki, bu hükümetin böyle bir derdi yok. Hükümet şunu iyi bilsin ki, bizler kayıp yakınları olarak kayıplarımızın peşini bırakmayacağız, bu mücadeleyi sürdürmeye davam edeceğiz” dedi.

‘ÖCALAN ÜZERİNDEKİ TECRİDE BİR AN ÖNCE SON VERİLSİN’

Türkiye’de yapılan keyfi uygulamalar, hukuksuzluklar nedeniyle birçok sorun ve sıkıntı yaşandığını belirten Bilici, “Bunların başında da cezaevleri geliyor. Cezaevleri hasta tutsaklarla doludur. Ayrıca cezaevleri Kürt siyasetçiler, insan hakları savunucuları, bu ülke için iyi şeyler yapmaya çalışan binlerce kişiyle doldurulmuştur. Bu da yetmiyormuş gibi, keyfi bir şekilde tecrit uygulaması yapılıyor. Biz buradan çağrı yapıyoruz; öncelikle Sayın Öcalan üzerindeki tecride bir an önce son verilmelidir. Tecride son verilip, koşulları düzeltilerek, diyalog ve müzakere kapıları açılmalıdır. Bu ülkenin ihtiyacı olan barışa katkı sunması için Öcalan’ın önünün açılmasını istiyoruz” diye konuştu.

‘KÜRT PARLAMENTERLER BEDENLERİNİ AÇLIĞA YATIRMIŞTIR’

Kürt siyasetçileri ve sivil toplum örgütlerine yönelik keyfi uygulamaların haddini aştığını vurgulayan Bilici, şunları söyledi: “Bu nedenle parlamenterler açlık grevi başlatmıştır. Gerçekten tahammülleri kalmamıştır. Artık çaresiz bir şekilde bedenlerini açlığa yatırmışlardır. Bunların taleplerinin karşılanması, bu siyasetçilerin özgürlüklerine kavuşması için hükümetin bir an önce adım atması gerekiyor. Gerekli yasal düzenlemeler yapılarak, bu sorunlar ortadan kaldırılmadır ve bu insanların açlık grevini sonlandırmaları sağlanmalıdır. Kürt milletvekillerin yeri cezaevi olmamalıdır. Onlar bu ülkenin önünü açmak için, demokrasi ve insan haklarının önünü açmak için mücadele verdikleri için oradalar. Onlar mücadelelerini sürdürebilmeleri için Meclis’te olmalıdır.”

SAÇAKLIDIR KARDEŞLERİN KAYBEDİLİŞ HİKAYESİ ANLATILDI

Bilici’nin konuşmasının ardından 16 Ağusüoz 1996 yılında Diyarbakır’ın Silvan İlçesi’nde kaybolan Hasan ve Hüseyin Saçaklıdır kardeşlerin kaybediliş hikayeleri kardeşleri Muhammet Saçaklıdır tarafından anlatıldı. Kardeşlerinin kaybedilişini anlatırken duygulu anlar yaşayan Saçaklıdır, konuşmasını tamamlayamayınca İHD Kayıp Komisyonu Üyesi Necibe Güneş Perinçek, İki kardeşin kaybedilişini anlattı.

Saçaklıdır kardeşlerin kendi araçlarıyla Silvan’dan Diyarbakır’a giderken, kaybolduklarını anlatan Perinçek, araçlarının Dicle Üniversitesi yakınlarında terk edilmiş halde bulunduğunu söyledi. Ailelerin devlet yetkilileri nezdinde yaptığı tüm müracaatların sonuçsuz kaldığını kaydeden Perinçek, o tarihten itibaren Saçaklıdır kardeşlerden bir daha haber alınamadığını sözlerine ekledi.

Yapılan konuşmaların ardından kayıp yakınları 5 dakika oturma eylemi yaparak eylemlerine son verdi.

ANF NEWS AGENCY

16 Şubat 2012 Perşembe

Nusaybin'de gözaltına alınan 4 genç kayıp!
ANF
11:34 / 16 Şubat 2012

Mardin - Nusaybin’de 3 gün önce rejim polislerince gözaltına alınan 4 kişinin nerde olduğu ve hangi koşullarda tutulduğu bilinmiyor.

Mardin’in Nusaybin ilçesinde 13 Şubat günü AKP rejimi polisleri tarafından eş zamanlı olarak birçok eve yapılan baskın yapıldı.

Nusaybin Emniyet Müdürlüğünde çalışan polislerin gerçekleştirdiği baskınlarda Lokman Doğan, Mesut Ayaz, Welat Ayaz ve Hurşit Elçioğlu gözaltına alındı. Evlerde yapılan baskınlarda bilgisayar hard disklerine el konuldu.

Gözaltına alınan gençlerin Nusaybin Emniyet Müdürlüğüne götürüldüğü belirtilmişti ancak Emniyet Müdürlüğü’ne başvuran Mesut Ayaz’ın ailesi “çocuklarının burada olmadıkları” cevabını aldılar.

Bunun üzerine Ayaz’ın annesi Gurbet Ayaz Nusaybin Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe ile başvuru yaptı.

Çocuklaırnın 3 gün önce polislerce gözaltına alındığını ancak şimdiye kadar çocuklarından herhangi bir haber alamadıklarını söyleyen aileler, endişe içinde bekliyorlar.

ANF NEWS AGENCY

12 Şubat 2012 Pazar

Mezarsız gittiler
Ruken Adalı -ANF
10:02 / 12 Şubat 2012

İstanbul - Asiye Doğan, Ramazan Doğan ve son olarak da Kemalettin Eren, kaybedilen çocuklarına ait bir mezar taşına sarılamamanın acısıyla hayata veda ettiler. İçlerindeki tek 'şanslı' Baba Ocak oldu; oğlu Hasan'a ait bir mezar taşına sarılabildi ölmeden önce.

Artık üç kuşağı buluşturan Galatasaray'daki Cumartesi Meydanı, bir yandan çoğalırken, bir yandan da eksiliyor. İlk kuşaktan anne ve babaların, kaybettikleri oğullarına ait bir mezara kavuşabilme umutları tükenmese de ömürleri eksiliyor. Asiye Doğan, Ramazan Doğan ve son olarak da Kemalettin Eren, yıllardır aradıkları oğullarının akıbetlerini öğrenemeden hayata "mezarsız" veda ettiler.

ASİYE ANNE DE KAYBEDİLMEK İSTENDİ

Oğlu Seyhan Doğan'ı en son 29 Ekim 1995 gecesi evinden alınıp Dargeçit Tabur Komutanlığı'na götürülürken gören anne Asiye Doğan, 31 Ekim 2000 tarihinde yaşamını yitirdi. Savaşın Dargeçit'ten İstanbul'a sürüklediği Asiye annenin mezarı İstanbul'daki Kanarya Mahallesi Mezarlığı'nda.

Asiye anne, 13 yaşındaki Seyhan gözaltına alındığı andan itibaren onu bulma umudunu hiç kaybetmedi. Hemen ertesi gün tabura giderek, "Çocuklarım nerede?" diye sordu. "Merak etme, çocukların gelir" diye cevap verdiler. İkinci gün yeniden askeri tabura giden Asiye anneye, "Senin çocuklarını bıraktık, eve gittiler, bir daha gelme" dediler. Askerler birkaç gün sonra 9 yaşındaki Hazni'yi serbest bıraktı. Ağabeyi Seyhan'ın gördüğü işkencelere tanık olan Hazni, bütün gördüklerini ailesine anlattı.

Asiye Doğan vazgeçmedi. Her gün tabura giderek oğlunu sordu, savcılıklara dilekçeler verdi. Her başvurunun ardından da gözaltına alındı, sorgulandı, oğlunu aramaktan vazgeçmesi istendi. Sesini duyurabilmek için her yolu denedi ve bir gün MED TV'ye çıktı, "Ben devletten davacıyım, çocuğumu istiyorum" dedi. Anne Asiye Doğan, ertesi gün ortadan kayboldu, 11 gün sonra bulundu. Çok ağır işkencelerden geçirilen Asiye anne, oğlu gibi kaybedilmek istenmişti. Yaşadığı işkenceleri çok anlatmayan anne, İstanbul'a geldiğinde bu kez Cumartesi Annelerine katıldı. Hayata veda ettiği o güne kadar da Cumartesi Meydanı'nı boş bırakmadı.

'BEN OĞLUMUN KEMİKLERİNİ ARIYORUM'

Seyhan'ın babası Ramazan Doğan da, 25 Ağustos 2010 tarihinde geçirdiği kalp krizi ile yaşamını yitirdi.

Asiye annenin ölümünün ardından Seyhan'ı bulma mücadelesinin başına Baba Ramazan Doğan geçti. O da korucu olmayı reddettiği için gözaltına alınmış, gördüğü ağır işkenceler sonucu ellerini kullanamaz olmuştu. Baba Doğan, düzenli olarak Cumartesi eylemlerine oğlu Seyhan'ın fotoğrafı ile geldi.

Baba Doğan, kayıp yakınlarıyla ilgili olarak "Ne iş yaptıklarını bilmiyorum, Cumartesi Anneleri birileri tarafından kullanılıyor" diyen Başbakan Erdoğan'a şöyle seslenmişti:

"Ben Ramazan Doğan gözaltında kaybedilen Seyhan Doğan'ın babasıyım.

29 Ekim 1995'te, gece saat 03:00 sıralarında, Mardin Dargeçit'teki evimize askerler tarafından düzenlenen baskın esnasında 13 yaşındaki oğlum Seyhan Doğan, 9 yaşındaki kardeşi Hazni ile birlikte gözaltına alındı. Olayın hemen ardından eşim Asiye Doğan, Dargeçit'deki tabura giderek 'Çocuklarım nerde?' diye sordu. 'Merak etme, gelirler' diye cevap verdiler. Eşim ertesi gün tekrar tabura gitti, bu sefer 'Senin çocuklarını bıraktık, eve gittiler, bir daha gelme' dediler. Birkaç gün sonra 9 yaşındaki oğlum Hazni'yi serbest bıraktılar. Hazni bütün olanları bize anlattı. Çocuklara işkence yapmışlar, Filistin askısına asmışlar. Ama Seyhan'dan bir daha haber alamadık. Annesi her gün Seyhan'ı soruyor, dilekçeler veriyordu. Aramaktan vazgeçmeyince onu da gözaltına aldılar. 11 gün kendisinden haber alamadık. Gözaltındayken ağır işkence gördü ve sağlığı bozuldu. 'Seyhan' diye diye öldü. Eskiden Galatasaray'a o gelirdi. Şimdi onun yerine ben geliyorum.

Bizim bilgimiz dışında nüfus kütüğümüze Seyhan'ın öldüğünü yazmışlar. Başbakan bizi suçlayacağına bu kaydı düşenleri araştırsın. Benim oğlum daha çocuktu; onu benim kucağımdan alıp götürdüler. Başbakan ne yaptığımı bilmiyorsa söyleyeyim, ben oğlumun kemiklerini arıyorum."

'ARTIK BİR MEZARIMIZ VAR'

Seyhan Doğan'ın babası Ramazan Doğan'ın ardından Hayrettin Eren'in babası Kemalettin Eren de, sarılacak bir mezar taşı bulamadan 24 Ocak 2012 tarihinde hayata veda etti.

Hayrettin Eren, 21 Kasım 1980'den beri kayıp. Eren, arkadaşı Ahmet Öztürk ile buluşmaya gittiği İstanbul Saraçhane'de gözaltına alınarak Karagümrük Karakolu'na götürüldü.

Anne Elmas Eren, haberi alır almaz karakola gitti ve gözaltı kayıt defterinde oğlunun adını gördü. Karakoldakiler, Hayrettin Eren'i Gayrettepe'deki Siyasi Şube'de gördüklerini söylediler. Şubeye giden annesi, oğlunun gözaltına alınırken kullandığı babasına ait otomobili şubenin bahçesinde gördü; ancak aldığı yanıt "gözaltında böyle biri yok" oldu.

Birlikte gözaltına alındığı arkadaşı Ahmet Öztürk, "Tanığım; onu hem karakolda hem de siyasi şubede gördüm" dedi ama hiçbir işe yaramadı. Çünkü savcı aileye, "Size inanıyorum ama bu davayı açarsam meslek hayatım biter" dedi.

31 yıldır oğlunun akıbetini öğrenmek için Cumartesi eylemlerine katılan Hayrettin Eren'in kızı İkbal Eren, son Cumartesi eyleminde yaşadıkları acıyı şöyle anlatmıştı: "31 yıldır bir mezarımızın olmadığını söylüyoruz. Babam da bir mezar için burada oturdu. Artık bir mezarımız var. Ancak o da babamın mezarı. Abimin mezarı hala yok. Başka ne diyebilirim ki!"

BABA OCAK 'ŞANS'LIYDI

Cumartesi insanları, yıllardır kaybettikleri yakınlarına dair bir mezar arıyorlar. Bayram günlerinde ziyaret edebilecekleri ya da sarılıp dertleşebilecekleri bir mezara sahip olmak bir 'şans' onlar için.

Bu 'şans'a sahip olanlardan biri de Hasan Ocak'ın babası Baba Ocak oldu.

Karayolları'ndan işçi emeklisi olan Baba Ocak, 69 yaşındaydı. Hayatının son altı yılını oğlu Hasan için yaşadı. Tartaklandı, kriz geçirdi, hastaneye kaldırdı, iyileşti, yine kalabalıklarla birlikteydi.

Oğlu Hasan Ocak, 20 Mart 1995'de gözaltında kaybedildiğinde, Baba Ocak; eşi Emine Ocak ve çocuklarıyla birlikte oğlu için yollara düştü. Hasan Ocak'ın kaybından 55 gün sonra, onu Kimsesizler Mezarlığı'nda buldu. Hasan'ın işkenceyle öldürülen bedeni, Beykoz ormanlarında bulunmuş, Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı'na gömülmüştü.

Baba Ocak ise oğlunun bulunmasından sonra yaptığı basın toplantısında, gazetecileri, "Sizi oğlumun düğününde ağırlamak isterdim" sözleriyle karşılamıştı. Oğlu Hasan'ı "düğün" dediği kitlesel bir cenaze töreniyle Gazi Mezarlığı'nda toprağa verdi.

Baba Ocak, oğlunun cansız bedenine kavuştuktan sonra da sokakları terk etmedi. Bu kez diğer kayıplar için mücadele etti, ta ki hayata veda ettiği 29 Haziran 2001 tarihine kadar...

ANF NEWS AGENCY

11 Şubat 2012 Cumartesi

Kayıp yakınları: Tüm hükümetlere yazıklar olsun
ANF
13:06 / 11 Şubat 2012

Amed - İHD ve kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlediği oturma eyleminde konuşan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, “Şimdiye kadar şimdiki hükümet dahil olmak üzere hiçbir hükümet, irade gösterip faillerin üzerine gitmedi. Mevcut olan hükümetin döneminde yapılan faili meçhul cinayetler de dahil olmak üzere hepsinin üstü örtülüyor. Biz bundan sonra sadece tüm bu hükümetlere yazıklar olsun diyoruz. Eğer siz bir sivilin katilini bulamıyorsanız yazıklar olsun size” diye konuştu.

İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganıyla düzenlediği oturma eylemi 157'inci haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde devam etti. İHD üye ve yöneticilerinin yanı sıra MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ile kayıp yakınlarının katıldığı eyleme bu hafta Diyarbakır Tabip Odası yöneticileri katılarak destek verdi. Faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitiren ve kaybedilenlerin fotoğrafları taşındığı eylemde ilk olarak konuşan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, son zamanlarda kayıp ve faili meçhul cinayetlere ilişkin gerçek dışı ve bilimsellikten uzak açıklamaların yapıldığına vurgu yaparak, “Son zamanlarda kayıpların failleri konusunda farklı yönlendirmeler yapılmak isteniyor. Biz bu açıklamaların hiçbirine itibar etmiyor ve bunların art niyetli olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca bu konularda açıklama yapanlardan bundan vazgeçmelerini bekliyoruz” dedi.

Yıllardır kayıpların bulunması için çaba içerisinde olduklarını vurgulayan Bilici, şunları söyledi: “Ama maalesef şimdiye kadar şimdiki hükümet dahil olmak üzere hiçbir hükümet, irade gösterip bunların üzerine gitmedi. Bugüne kadar hiçbir kaybın bulunması için çaba göstermedi. Mevcut olan hükümetin döneminde yapılan faili meçhul cinayetler de dahil olmak üzere hepsinin üstü örtülüyor. Üzerine giden insanlar hakkında da soruşturmalar açılıyor. Biz bundan sonra artık sadece bu hükümet de dahil olmak üzere tüm hükümetlere yazıklar olsun diyoruz. Eğer siz bir sivilin katilini bulamıyorsanız yazıklar olsun size. Artık sizler bu yaşananlara ortaksınız. Şimdiye kadar hiç kimsenin faili ortaya çıkarılmamıştır. Biz bazı kayıpları bulduk ancak, bunları kaybedenler hakkında herhangi bir işlem yapılmış değildir.”

Suriye’de yaşanan olaylara değinen bilici, Suriye hükümetinin gerçekleştirdiği katliamlardan vazgeçmesini istedi.

HAKİKATLERİ ARAŞATIRMA KOMİSYONU KURULSUN

Bilici’nin ardından eyleme katılarak destek veren Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Şemsettin Koç, kayıp yakınlarının mücadelelerini selamladığını ifade eden Koç, “Yakınlarını kaybeden analar, bacılar, çocuklar, birçok zorluğa rağmen kayıpların bulunması için yılmadan mücadelelerini sürdürmeye devam etti. Ama maalesef bugüne kadar bir ilerleme sağlanmadı. Bu kayıpların ortaya çıkması için Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nun kurulması gerekir” dedi.

Türkiye’de demokratik zeminin kurulması için, adaletin sağlanması gerektiğini ifade eden Koç, bu ülkede katliamların halen devam ettiğini, son olarak Roboski’de bunun açığa çıktığını dile getirdi. Koç, “Barış ortamını yakalamak istiyorsak, mutlaka geçmişle yüzleşmemiz gerekiyor. Sorunlarla yüzleşmeden hiçbir şeyi çözme şansımız olamayacaktır” diye konuştu.

Yapılan konuşmaların ardından Diyarbakır’ın Bağlar İlçesi’nde 27 Haziran 1994 yılında dükkanından çıktıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Nurettin Çur’un kaybediliş hikayesini ağabeyi Musa Çur, anlattı. Konuşması sırasında duygulu anlar yaşayan Çur, yaptıkları tüm girişimlere rağmen kardeşinden bir daha haber alınamadığını söyledi.

Kayıp yakınları daha sonra 5 dakikalık oturma eylemi yaparak eylemlerine son verdi.

ANF NEWS AGENCY

5 Şubat 2012 Pazar

Kayıp yakınları: AKP'li vekiller gerçeğin üstünü örtüyor
ANF
13:50 / 28 Ocak 2012

Amed - İHD ve Kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” eylemi Diyarbakır ve Batman'da devam etti. İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, 23 kişiye ait kemiğin çıktığı İçkale'deki JİTEM merkezinde yapılan kazılara getirilen gizlilik kararına ve AKP’li milletvekillerinin kemiklerin ait olduğu döneme ilişkin yaptıkları açıklamalara tepki gösterdi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganıyla düzenlediği oturma eylemi 155'incisi haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde devam etti. İHD üye ve yöneticilerinin yanı sıra MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ile kayıp yakınlarının katıldığı eylemde, faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitiren ve kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı.

Oturma eylemi öncesi bir konuşma yapan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, Şırnak ve Diyarbakır'da yapılan kazılara ve çıkan insan kemiklerine dikkat çekerek, o dönemlerde insanlık suçlunu işleyenlerin belli olmasına rağmen her hangi bir adımın atılmadığını söyledi. AKP hükümetinin faillerin bulunup yargılanması için samimi bir tutum içine girmediğini belirten Bilici, toplu mezarlara getirilen gizlilik kararına tepki gösterdi.

AKP Diyarbakır Milletvekilleri Oya Eronat ve Galip Ensarioğlu’nun kemiklerin çok eski döneme ait veya heyelan sonucu ölenlere ait olabileceği yönündeki açıklamalarına tepki gösteren Bilici, “JİTEM merkez üssünde ortaya çıkan kemikler için soruşturmaya gizlilik kararı verildi. Kemiklerin hangi döneme ait olduğuna dair herhangi bir bilgi verilmiyor. Ancak AKP’li milletvekilleri çıkıp heyelan sonucu veya İstiklal Mahkemeleri döneminde asılanlara ait olduğunu beyan ediyorlar. Siz nereden biliyorsunuz bunları? Siz bu konuda uzman mısınız? Sizler kalkıp bu tarz açıklamalar yapacağınıza, hükümetinize bu kayıpları bulması yönünde baskı yapın, bu kayıpların faillerinin yakalanması konusunda çalışın” dedi.

AKP'li milletvekillerinin söz konusu açıklamalarını, "gerçeğin üstünü örtme" çabası olarak değerlendiren Bilici, AKP'nin samimiyetten yoksun olduğunu söyledi.

Bilici’nin ardından eyleme katılarak destek veren Belediye İş Sendikası Diyarbakır Şube Başkanı Vezir Perişan, bir konuşma yaptı. Sendika olarak her zaman kayıp yakınlarının yanında olduklarını belirten Perişan, devletin kayıpların akıbetini açıklaması gerektiğini söyledi.

GÜÇLÜKONAK’TAKİ TOPLU MEZARIN HİKAYESİ

Konuşmaların ardından İHD Kayıp Komisyonu Üyesi Necibe Güneş Perinçek, 1993 yılında Şırnak'ın Güçlükonak İlçesi'nde gözaltına alınarak kaybedilen ve geçtiğimiz günlerde Yağızoymak Köyü'nde yapılan kazı sonucunda toplu mezarlarına ulaşılan Ömer Çetin, Beşir Başkak, Abdulllah Güler'in gözaltı, infaz ve yargı süreçlerini anlattı.

Yapılan konuşmaların ardından kayıp yakınları 5 dakikalık oturma eylemi yaparak eylemlerine son verdi.

BATMAN

Batman'da ise, "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" eylemi Gülistan Caddesi'nde yapıldı. Eyleme İHD yöneticileri ve kayıp yakınlarının yanı sıra çok sayıda kişi katıldı. Açıklama yapan İHD Batman Şube Yöneticisi Nihat Ekinci, "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" eylemini failler bulunup yargılanana kadar sürdüreceklerini söyledi. Bölgede, 90'lı yıllarında bir vahşetin yaşatıldığını belirten Ekinci, "90'lı yıllarda insanlar ölüm kuyularına atıldı. Şimdi ise o kuyulardan çıkartılıyorlar. Ama bu yaşananlar Türkiye'nin gerçekliğinden başka bir şey değil" diyerek işlenen cinayetlerin bir an önce ortaya çıkarılmasını istedi.

Açıklamanın ardından 5 dakikalık oturma eylemi yapıldı.

ANF NEWS AGENCY
Kayıp yakınları: Hakikat kabusunuz olacak
ANF
13:05 / 04 Şubat 2012

Amed - İHD ve Kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlediği oturma eyleminde konuşan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, AKP’nin sürekli geçmişle yüzleşmekten bahsettiğini belirterek, “Eğer samimiyseniz, gelin Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nu kuralım. O komisyon yapılan tüm katliamları, vahşeti ortaya çıkarsın” dedi. CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ise, hükümetin kayıplar konusunda yapması gereken 4 temel görevinin olduğunu belirterek, “Buradan tekrar söylüyorum; hakikat bir gün kabus olarak onların yüzüne geri dönecektir” diye konuştu.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganıyla düzenlediği oturma eylemi 156'ıncı haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde devam etti. İHD üye ve yöneticilerinin yanı sıra MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ile kayıp yakınlarının katıldığı eyleme bu hafta CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu ile İHD’nin bölge illerinde bulunan şube başkanları katıldı. Faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitiren ve kaybedilenlerin fotoğrafları taşındığı eylemde ayrıca Alman ZDF kanalı da bir özel bir program yapmak amacıyla çekimler ve kayıp yakınlarıyla röportajlar gerçekleştirdi.

Oturma eylemi öncesi bir konuşma yapan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, 156 haftadır kayıpların bulunması ve faillerinin yargılanması amacıyla oturma eylemi gerçekleştirdiklerini belirterek, tüm çabalarına rağmen hükümetin bu konuda bir adım atmadığını dile getirdi. AKP hükümetin yapması gerekenleri yapmadığını ifade eden Bilici, “Biz buradan tekrar çağrıda bulunmak istiyoruz; bu coğrafyada kaybedilenlerin bulunması için, faillerin yargılanması için hakikatleri araştırma komisyonu kurulmalıdır. Bu komisyon kurulmadan, hakikatler açığa çıkmaz, kayıplar bulunamaz. Tıpkı bizim ülkemiz gibi, başka ülkeler de bu süreci yaşamıştır. Kayıpların olduğu ülkelerde, hükümetler irade göstermiştir, yapılan insanlık dışı uygulamaları kabul etmişlerdir ve bunların ortaya çıkarılması için çaba içerisinde olmuştur. Bağımsız bilimsel çalışan komisyonlar oluşturmuşlardır. Biz de bu ülkede böylesi bir çaba ve çalışmayla tüm hakikatlerin ortaya çıkabileceğine inanıyoruz” dedi.

KULAKLARINIZI TIKAMAYIN

Hükümetin ve yakın çevresinin 90’lı yıllarda yaşanan bazı olayları PKK’nin üstüne yıkmaya çalıştıklarını kaydeden Bilici, “Basın yayın organlarında zaman zaman bu yönlü çeşitli iddialar ortaya atılıyor. Bizler buradan çağrıda bulunuyoruz; eğer samimiyseniz, eğer dürüstseniz, buyurun Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nu kuralım ve kim ne yapmış ortaya çıkaralım. O zaman devlet mi yapmış, örgüt mü yapmış ortaya çıkacaktır. Eğer kendinize güveniyorsanız, bu önerilere kulaklarınızı tıkamayın” diye konuştu.

KATLİAMLARIN SORUMLUSU SİZSİNİZ

Hükümetin bu talepleri karşılamak yerine siyasi ve askeri operasyonları aralıksız sürdürdüğüne işaret eden Bilici, şunları söyledi: “Biz kayıplarımızın bulunmasını, faillerinin yargılanmasını isterken, hükümet bunu yapacağına siyasi ve askeri operasyonlarına devam etmektedir. Katliamları yapmakta ısrar etmektedir. Bu sorunun çözümü bu değildir. Çözüm, hakikatlerin açığa çıkarılmasındadır, bu sorunun demokratik, barışçıl bir şekilde çözülmesidir. İzlediğiniz yol ve yöntem doğru yöntem değildir, bunlar denenmiştir. Bunların sonucu acı olmuştur, gözyaşı olmuştur, ölüm olmuştur. Defalarca denenmiş yöntemleri denemeye devam etmeyin, bundan vazgeçin artık. Bunu yapmazsanız, katliamların sorumlusu sizsiniz.”

HÜKÜMETİN YAPMASI GEREKENLER

Bilici’nin ardından konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, kayıpların bulunması ve hakikatlerin ortaya çıkması için hükümetin yapması gereken 4 şey olduğunu belirterek, “Öncelikle 2006 yılında imzaya açılan BM Uluslar arası Kayıplar Sözleşmesi’ni hükümetin parlamentoya getirip, kabul etmesi, imzalaması lazım. Bugüne kadar 91 ülke imza attı. Türkiye’nin imzalamaması için hiçbir engel yok. Onun için bir an önce Meclis’e getirmesi lazım” dedi.

Tanrıkulu şöyle devam etti: İkinci olarak, defalarca dile getirdik ve getirmeye devam edeceğiz. Bu hükümet kayıplarla yüzleşmeden, insanlığa karşı işlenmiş suçlarla yüzleşmeden, Türkiye’de barışı sağlayamayız, adaleti, demokrasiyi sağlayamayız. Bu nedenle hükümetin yapacağı ikinci iş, daimi, özel yasayla kurulmuş, uluslar arası standartlara uygun bir komisyon kurmak olmalıdır. Bu irade, muhalefet partilerinde var ve toplumun büyük kesiminde bu istek var. Artık hükümet bu isteklere kulaklarını tıkamamalıdır. Üçüncü olarak, faili meçhul cinayetler ve kayıplar insanlığa karşı işlenmiş suçlar olduğundan, ceza yasasındaki bu davalarda zaman aşımı süreleri kaldırılmalıdır. Bunun için Meclis’te adım atılmalıdır. Bu konuda verilen önergelere hükümet destek vermelidir. Bu konuda yeni yasal düzenleme yapılmalıdır. Failler bu sürenin dolmasını beklemektedir. Failler bilmeli ki, onlar ölene kadar bizim nefesimiz onların ensesinde olacak. Gelip hesap vermeliler. Dördüncü olarak yapmamız gereken iş, İHD ve TİHV öncülüğünde bir veri bankası kurulmalıdır. Bugüne kadar yaşanan tüm kayıp vakaları ve faili meçhuller bu veri bankasında toplanmalıdır. DNA örnekleri bu veri bankasında olmalıdır. Hükümet de buna destek olmalıdır. Ancak buna destek olunacağına, İHD basılarak bu verilerin içinde olduğu bilgisayarlarına el konulmuştur. Yani veriler yok edilmek istenmiştir. Buradan tekrar söylüyorum; hakikat bir gün kabus olarak onların yüzüne geri dönecektir.

Tanrıkulu’nun ardından 12 Eylül askeri darbesi sonrası gözaltına alınarak, kaybedilen Recep Yenisoy’un hikayesi ablası Ayşan Yenisoy tarafından anlatıldı.

Yapılan konuşmaların ardından kayıp yakınları 5 dakikalık oturma eylemi yaparak eylemlerine son verdi.

ANF NEWS AGENCY