21 Nisan 2012 Cumartesi

‘Kaybedilen çocuklar ve Ermeniler için adalet’ İstanbul 12:55 / 21 Nisan 2012 Cumartesi Anneleri, 369. kez Galatasaray Meydanı'nda buluştu. Bu hafta, 23 Nisan Çocuk Bayramı nedeniyle gözaltında kaybedilen çocuklar ile Ermeni Soykırımı nedeniyle kaybedilen Ermeni aydınlara dikkat çekildi, "Herkes için adalet" istendi. İnsan Hakları Derneği (İHD) Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon tarafından yapılan açıklamada, gözaltında kaybedilen çocuklardan bazılarının isimleri sayıldı: ‘’12 yaşındaki Davut Altunkaynak'ın, 13 yaşındaki Seyhan Doğan'ın, 14 yaşındaki Nedim Akyön'ün işkencede öldürülüp, kuyulara gömüldüğü savcılık fezlekesinde yazıldı. Tanıkların gösterdiği kuyulardan çıkarılan insan kemiklerinin bir an önce kimliklendirilmesi için Adalet Bakanı ile görüşmek isteyen ailelere, Bakan iş yoğunluğunu gerekçe göstererek, randevu vermedi. 'HANİ ÇOCUKLAR GELENECEĞİNİZDİ?' Türkiye 14 yaşındaki İlyas Diril'i, 13 yaşındaki Münir Sarıtaş'ı, 14 yaşındaki İkram İpek'i gözaltında kaybetmekten AİHM'de mahkum oldu. Onların kaybedilmesinde sorumluluğu bulunanlar kayda geçti ama bu çocukların akıbetleri hala gizleniyor. Failleri ise cezasızlık zırhı ile aramızda dolaşıyor. Hani çocuklar geleceğinizdi? Gözaltında kaybedilen çocukların akıbetleri gizli tutulurken, kemikleri bile annelerinden esirgenirken, çocuk bayramını kutlamak ikiyüzlülüktür.’’ 'BİR MEZAR TAŞLARI OLMADAN YOK OLUP GİTTİLER' Ermeni Soykırımı'nı da hatırlatan İHD, "İki gün sonra 24 Nisan. 24 Nisan bu topraklarda, tektipleştirmenin, devlet eliyle yurttaşları kaybetmenin tarihi açısından önemli bir gündür" dedi. Açıklamada, 24 Nisan Ermeni Soykırımı ile ilgili şu bilgiler yer aldı: "24 Nisan gecesi, İçişleri Bakanı Mehmet Talat Bey'in verdiği talimatla İstanbul'da 220 Ermeni aydın evlerinden gözaltına alındı. Bu operasyonu İstanbul Emniyet Müdürü Bedri Bey yürüttü. Gözaltına alınanlar Sultanahmet'teki şimdi Türk-İslam Eserleri Müzesi olan Merkez Cezaevi'ne götürüldü. Cezaevi'nden Şirket-i Hayriye'nin 67 No'lu vapuru ile Haydarpaşa Tren İstasyonu'na götürüldüler. 10 saat kadar Haydarpaşa'da bekletildikten sonra özel bir trenle Ankara'ya doğru yola çıkarıldılar. Trende 220 kişi vardı. 20 saatlik bir yolculuğun ardından gözaltındakiler Ankara yakınlarındaki Sincanköy'de trenden indirildiler. İstanbul Merkez Cezaevi Müdürü İbrahim Bey, onları iki gruba ayırdı. At arabalarıyla bir grubu Çankırı'ya, diğer grubu Ayaş'a sevk ettiler. Onlar Ermeni toplumunun en saygın isimleri, kanaat önderleriydi. Milletvekilleri, aydınlar, yazarlar, şairler, bilim insanlarıydı. Bu insanlardan 139'u bir mezar taşları bile olmadan yok olup gittiler." "24 Nisan'da gözaltında kaybedilen Ermeni aydınlar gerçeğiyle yüzleşmediğimiz için, bu topraklarda gözaltında kaybetme politikası devam etti" denilen açıklamada, son olarak şu ifadeler yer aldı: "Onları kaybeden Teşkilat-ı Mahsusa zihniyeti ile yüzleşmediğimiz için darbeci, katliamcı gelenek devam etti. Gözaltında kaybedilişlerinin 97. yılında İstanbul'un Ermeni aydınlarına sesleniyoruz: Biz bu toprağın devlet eliyle kaybedilen tüm evlatları için adalet istiyoruz. Zalimlerin unutmamız üzerine kurduğu inkan politikalarına inat gerçeği yaşatacağız." Bugünkü eylemde, 12 yaşında kaybedilen Davut Altunkaynak'ın dayısı Ramazan Turan da söz aldı. Turan, "Yeğenim 23 Nisan bayramlarını göremedi. Çobandı, çocuktu. Kemikleri nerede bilmiyoruz. Uğur Kaymaz, Ceylan, Davut'un suçu neydi?" diye sordu. 'O KEMİKLER BELKİ DE ÇOCUKLARA AİT' Dargeçit'te kaybedilen Seyhan Doğan'ın kardeşi olan Hazni Doğan da, "Bizler çocuk çığlıkları ile büyüdük. 10 yaşında yaptıkları işkencelerle bizi 50 yaşına getirdiler" dedi. İki ay önce Dargeçit'te yapılan kazılarda 12 kişiye ait kemiklerin çıktığını hatırlatan Doğan, "Kemiklere ilişkin kimlik testi hala tamamlandı. İki aydır kemikler Adli Tıp Kurumu'nda bekliyor. Belki o kemikler kaybedilen çocuklara ait" dedi. Oturma eylemi, kaybedilen Ermeni aydın Siyamento Atom Mercanyan'ın bir şiirinin seslendirilmesiyle sona erdi. ANF NEWS AGENCY

7 Nisan 2012 Cumartesi

Cumartesi Anneleri: Darbenin tüm sorumluları yargılanmalı
ANF
15:09 / 07 Nisan 2012

İSTANBUL - Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanı'nda 367. oturma eylemini gerçekleştirdi. Kaybedilen Talat Türkoğlu’nun dosyasını açıklayan anneler, 12 Eylül davasına dikkat çekerek, sadece iki generalin yargılanmasının yetmediğini, tüm sorumluların gerçek anlamda yargılanması gerektiğini söyledi.

Cumartesi Anneleri, kayıp yakınlarının bulunması ve faillerin yargılanması talebiyle 367. kez " Galatasaray Meydanı'nda bir araya geldi. "Failleri belli kayıplar nerede" pankartıyla kayıpları simgeleyen karanfiller ve gözaltında kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı. Anneler, 1996'da gözaltında katledilen Talat Türkoğlu'nun akıbetini sordu.

‘YARGILAMA GÖSTERMELİKTİR’

Eylemde söz alan, 1980’de gözaltında işkenceyle öldürülen Cemil Kırbayır’ın abisi Mikail Kırbay, “Bu coğrafyanın anaları mücadelecidir, hesap sorandır" dedi. Anneler adına 12 Eylül davasında müdahillik başvurusunda bulunduklarını belirten Kırbayır, “Ama orada sadece iki generali göstermelik olarak yargılıyorlar. 12 Eylül'ün tüm sorumlularıyla birlikte 'işkence yoktur' diyen doktoru, soruşturma açmayan savcısı, valisi, dönemin bakanları yargılanmadığı sürece; faili meçhullerin, kayıpların sorumluları açığa çıkarılıp gerçek anlamda yargılanmadığı süreci, buz bu 12 Eylül yargılamasına yargılamama demeyeceğiz" diye konuştu.

1981'de gözaltında kaybedilen Nurettin Yedigöl'ün kardeşi Muzaffer Yedigöl, sadece Evren'in ve Şahinkaya'nın yargılanmasının yetersiz olduğunu iktidarın kendisinden eminse tüm 12 Eylül döneminde yer alanları yargılaması gerektiğini vurguladı. Yedigöl, "Failler yargılansın ki 85 yaşındaki annemin vicdanı rahat olsun. Geçmişle yüzleşmelidir devlet yüzleşsin ki demokrasi gelsin, adalet gelsin" dedi.

‘SORUMLULARIN YARGILANMASI İÇİN 90 YAŞINA GELMELERİ Mİ GEREKİYOR?’

Ardından bugünkü eylemde dosyası açıklanan 1 Nisan 1996’da Edirne’de gözaltında kaybedilen Talat Türkoğlu’nun yakını Müsibe Türkoğlu konuştu. Türkoğlu, "Talat’ın annesinin gözleri açık gitti. O, oğlunun en azından mezarını bulana kadar umutla yaşadı, ama olmadı. Katillerin, sorumluların yargılanması için 90 yaşına gelmeleri mi beklenecek" diye sordu. 12 Eylül davasının bir fırsat olduğunu söyleyen Türkoğlu, "Bu dava yüreklerimizdeki yangını sona erdirmelidir" dedi

Talat Türkoğlu'nun avukatı Gülizar Tuncer de, Talat Türkoğlu'nun devrimci olduğunu ve bu nedenle kaybedildiğini anlattı.

‘BU MU SİZİN 12 EYLÜLLE HESAPLAŞMANIZ’

Bugünkü oturma eyleminde kayıp yakınları adına basın açıklamasını okuyan sanatçı Nur Sürer, Berfo Kırbayır, Fatma Morsümbül, Elmas Eren, Zeycan Yedigöl, Cevriye Altunbaş, Zeynep Güney'in 12 Eylül'de kaybedilen oğullarını bu meydanda aradıklarını hatırlatarak şunları söyledi:

"12 Eylül'ü yargılıyoruz diyen Başbakan'a soruyoruz, Berfo Anayı dinlediniz talimatınızla TBMM'de kurulan komisyonla Cemil Kırbayır'ın devlet işkencesiyle öldürüldüğü ortaya çıktı, aradan bir yıl geçti, Cemil'in hala mezarı yok, failleri hala yargı önüne çıkarılmadı. Böylemi hesaplaşıyorsunuz 12 Eylülle? Veysel Güney'in idam edildikten sonra cenazesi ailesine 31 yıldır verilmedi. Bunun on yılı sizin iktidarınız, böyle mi hesaplaşıyorsunuz 12 Eylülle? Siyasetçiler, akademisyenler, öğrenciler, sendikacılar, gazeteciler, çocuklarla dolu cezaevleri. Cezaevlerinde çocuklar tecavüze maruz kalıyor. Yayın politikasını beğenmediğiniz gazeteleri kapatıyorsunuz, Eylem yapanlara gazla copla müdahale ediyorsunuz. Savaş uçakları katledilen evlatlarımız için 'adalet' talebimize devletin güvenliği açısından ifşa edilmemesi gereken damgalı cevaplar veriyorsunuz. Zulüm politikalarınıza itiraz eden herkes terörist sayılarak ağır cezalar alıyor bu mu sizin 12 Eylülle hesaplaşmanız?"

TALAT TÜRKOĞLU’NUN KAYBEDİLİŞ HİKAYESİ ANLATILDI

Nur Sürer, Talat Türkoğlu'nun faillerinin de tüm delillere rağmen bulunmadığını, JİTEM itirafçısı Kasım Açık'ın tüm detaylarıyla anlatmasına rağmen mezar yerinin bulunmadığını belirtti. Sürer, "Eşi Hasene ve annesi Ziyneti Türkoğlu'na, başvurduğu tüm idari ve adli kurumun cevabı aynıydı: Talat Türkoğlu isimli şahıs, herhangi bir nedenle gözaltına alınmamıştır oldu. 10 Eylül 1997'de JİTEM mensubu itirafçı Kasım Açık, Gebze Cezaevi'nde el yazısıyla yazdığı itirafta Talat'ın kendisi gibi JİTEM' de çalışan Murat Demir ve Murat İpek tarafından öldürüldüğünü ve verilen görev gereği onu Meriç Nehri'ne attıklarını krokileriyle açıkladı" dedi. Sürer, 2007 yılında AİHM, yerel makamların, Türkoğlu'nun kaybolmasına ilişkin şartlara yönelik yeterli bir soruşturma yapmadığı için Türkiye'yi mahkum ettiğini hatırlattı.

‘BÖBÜRLENMEYİN, 12 EYLÜL’ÜN ZİHNİYETİNDENSİNİZ’

Adalet Bakanı Ergin'e "AİHM'deki dava sonuçlanalı 5 yıl oldu, Talat Türkoğlu soruşturmasını iç hukukta yeniden, etkin bir şekilde başlatmak için ne bekliyorsunuz? Anneleri ile görüşmeye zaman bulamadığınız kayıplar için, hukuku işletmeye de mi zamanınız yok?" sorularını yönelten Sürer, "12 Eylül'ü yargılıyor olmakla böbürlenmeyin, siz 12 Eylül'ü farklı şekillerde ama aynı zihniyetle sürdürenlersiniz. Gözaltında kayıpların sorumluları teşhir etmemek ve evrensel insan hakları hukuku normlarına uygun yargılamamak gözaltında kaybetme sucunun devamındır" diye konuştu.

ANF NEWS AGENCY

3 Nisan 2012 Salı

Ayhan Efeoğlu'nun mezarının bulunması için 2 günlük açlık grevindeyiz
Salı, 03 Nisan 2012 07:17

KAYBEDİLEN EVLADIMIZ AYHAN EFEOĞLU’NUN BULUNMASI İÇİN 5-6 NİSAN’DA ÇAĞLAYAN ADLİYESİ ÖNÜNDE AÇLIK GREVİNDEYİZ!

Ayhan Efeoğlu bir devrimciydi. Halkımızın özgürlüğü ve ülkemizin bağımsızlığı için mücadele ediyordu. Bu nedenle defalarca gözaltına alındı. Son olarak 6 Ekim 1992 yılında gözaltına alındı ve kaybedildi. Kaybedilmesinin üzerinden tam 20 yıl geçti. Acımız ve öfkemiz ilk günkü gibi. Aradan geçen zamanla unutacağımızı düşünenler yanılıyor.

Bitmeyen, hep canlı tuttuğumuz adalet duygusuyla, halkı için mücadele eden bir devrimciye olan vefa ve bağlılıkla arıyoruz onu.

Ayhan Efeoğlu’nun katillerinden biri, kontrgerille elemanı Ayhan Çarkın yıllar sonra yaptığı itiraflarda “gözaltına alındı, öldürülüp bir torba içine kondu” dedi, cesedini de Trakya taraflarında bir ormana gömdüklerini söyledi…

Ortada bir cinayetin itirafı var, ama devlet konuyla ilgili somut bir adım atmıyor. Cinayetin üzeri kapatılmaya, kayıplar politikasının arkasında devletin olduğu gerçeği hala gizlenmeye çalışılıyor. Bu gerçeğin üzerinin kapatılmasına izin vermeyeceğiz. Ayhan Efeoğlu’nun cesedinin bulunup ailesine teslim edilmesine kadar mücadelemize devam edeceğiz. Nasıl ki, Güler Zere’yi, Yasemin Karadağ’ı zulmün elinden aldıysak, Ali Yıldız’ın mezarını bulduysak Ayhan Efeoğlu’nun da mezarını bulana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.

Bu ısrarla onu bulacak ve katillerinden hesap soracağız. Bu amaçla her hafta yürüyüşler yapıyoruz. Savcılık, somut adım olabilecek hiçbir şey yapmıyor.

5-6 Nisan’da, Çağlayan Adliyesi önünde 2 günlük Açlık Grevi çadırı açarak, Ayhan Efeoğlu’nun bulunmasını ve ailesine teslim edilmesini isteyeceğiz. Perşembe günü saat 12.00’de çadırımızı açacak ve Cuma akşamı saat 17.30’da çadırımızı kaldırarak, Taksim’de saat 19.00’da yapacağımız eyleme gideceğiz.

Tüm halkımızı ve duyarlı herkesi bu eylemlerimize katılmaya ve kayıpların bulunması için duyarlı olmaya çağırıyoruz.

TAYAD’LI AİLELER

YER : ÇAĞLAYAN ADLİYESİ ÖNÜ

TARİH: 5 NİSAN 2012-PERŞEMBE

SAAT : 12.00

NOT: BASIN AÇIKLAMASINDAN SONRA 2 GÜNLÜK AÇLIK GREVİ ÇADIRINI AÇACAĞIZ.
'Oğlumu işkencede öldürüp yaktılar'

03/04/2012 10:09

Cemil Kırbayır'ın babasının kayıp dilekçesi ortaya çıktı: Eli bağlı, gözü bağlı, dört polis arasında işkence odasına giren ve odaya girdiği deliller ile resmi belgeler ile sabit olan şahıslar kaçabilir mi? Hiç birisi yapılmadı. Çünkü biliniyor ki bu şahıs kaçmadı. İşkencede öldürüldü ve ölüsü yakıldı
'Oğlumu işkencede öldürüp yaktılar'

İsmail Karabayır fotoğrafının arkasına 'baktıkça beni hatırlarsın' yazmış.




Gazeteci İsmail Saymaz’ın 12 Eylül’ün insanlık suçlarına eğilen “Oğlumu Öldürdünüz Arz Ederim” isimli dördüncü kitabı çıktı. Saymaz, Cemil Kırbayır’ın 8 Ekim 1980’de kaybedilmesinden sonra babası İsmail Kırbayır’ın 1981 yılında yazdığı ve bugüne kadar gün yüzüne çıkmamış dilekçeye kitabında yer verdi. Baba Kırbayır, sekiz ayrı makama gönderdiği dilekçesinde, oğlu Cemil’in üç polis ve bir MİT görevlisi tarafından Kars Eğitim Enstitüsü’nde işkence yapıldığını, öldürülüp cesedinin yakıldığını ileri sürüyor. Baba Kırbayır, dilekçede, kendisine, “Oğlun kaçtı” denildiğini belirterek, “Ben oğlumu bilmez miyim? Fizana kaçsa idi perişanlığımı düşünerek yine de yolunu bulur, “iyiyim” diye haber gönderirdi. Peki, kaçtıysa, elinden kaçanlar hakkında ne gibi işlem yapıldı? Eli bağlı, gözü bağlı, dört polis arasında işkence odasına giren ve odaya girdiği deliller ile resmi belgeler ile sabit olan şahıslar kaçabilir mi? Hiç birisi yapılmadı. Çünkü biliniyor ki bu şahıs kaçmadı. İşkencede öldürüldü ve ölüsü yakıldı” diyor. Baba Kırbayır, 1991 yılında, oğluna kavuşamadan öldü.

TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nca geçen yıl hazırlanan Cemil Kırbayır Raporu’nun ek belgeleri arasında yer alan dilekçe, 31 Temmuz 1981 tarihini taşıyor. İçişleri Bakanlığı’nın arşivinden çıkarıp TBMM’ye gönderdiği dilekçede; Baba Kırbayır, kendisini “İşkence ile öldürülen Cemil Kırbayır’ın babası” diye tanıtıyor.


SADECE KINAMIŞLAR


Rapor eklerindeki belgelere göre İçişleri Bakanlığı, baba Kırbayır’ın dilekçesinden sonra, 18 Ocak 1982’de, idari soruşturma açıp dönemin polis yetkililerinin ifadesini aldı ve kimi tanıkları dinledi. Polisler kendilerine iftira atıldığını ileri sürdü.

Muhakkik R. Erkul Şenyüz, 6 Mayıs 1983’te Kars İl Jandarma Komutanlığı ve Emniyet Müdürlüğü’ne, Cemil Kırbayır’ın kaybedildiği 8 Ekim 1980’de Dede Korkut Eğitim Enstitüsü’nün çevre emniyetini kimlerin aldığını sordu. Jandarma, “Çevre emniyetini alan jandarma erlerinin, jandarma eri olup olmadıklarının kesin olarak bilinemediği, konu ile ilgili herhangi bir tutanağa rastlanılmadığı” şeklinde akıl almaz bir yanıt verdi. Kars Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şubesi de, “Dış çevre korumasındaki görevlilerin kimler olduğunun tespiti mümkün olmadığı gibi, buna dair herhangi bir nöbet listesinin de mevcut olmadığı anlaşılmıştır” dedi.

Muhakkik Şenyüz’ün yaptığı inceleme, 7 Haziran 1984’te bitti. Şenyüz, hazırladığı raporda, Kırbayır’ın kaybedilmesi sonrasında yalnızca üç polise, ‘kınama’ cezası verildiğine, oysa emniyet tüzüğüne göre, şüphelinin kaçması veya kaçırılması halinde 24 ay kıdem durdurma ile meslekten ihraca varan cezaların öngörüldüğüne dikkat çekerek, “Neden bu şekilde ceza verildiği anlaşılamamıştır” dedi. Rapora göre üç polise re’sen kınama cezası verildiği için herhangi bir cezalandırmaya da gidilemedi ve dosya kapandı.


O DİLEKÇE


İşte, 1991 yılında 74 yaşındayken hayatını kaybeden İsmail Kırbayır’ın kayıp dilekçesi: “Oğlum Cemil Kırbayır, 8 Ekim 1980 günü Kars Gözetim Evi’nden alınmış ve Şube 1 polislerince Eğitim Enstitüsü’ne götürülmüştür. Oğlum burada yapılan işkence sırasında öldürülmüş ve ölüsü yakılmak suretiyle ortadan kaldırılmıştır. Bu bilgileri nerden aldığım ve suçluların kimler olduğu aşağıda ayrıntılı olarak belirtilmiştir.

1- Olay sırasında Şube 1. görevli bulunan bir bekçi durumu bana anlatmış ve bu anlatım sırasında birkaç kişi de yanımızda bulunmuştur. Bu bekçinin şu sırada ismini bildirmeyi mahzurlu görmekteyim. Çünkü bu şahıs şu günlerde gözaltına alınan (bu durumdan da şüpheleniyorum. Çünkü bu işi, yani Cemil’in işini ortaya çıkaracağım. Canım pahasına da olsa yapacağım) diyordu. Tam bu çalışmalar sırasında bu bekçi gözaltına alındı.

2- Oğlum ile birlikte gözaltında bulunduğu sırada yanında bizzat giden dört kişi halen sağdır. Ve dışarıdadırlar. Bunlardan ikisi Kars’ta avukattır. Abdurrahman Alaca ile Av. Murat Özdamak, Cemil’in öldürüldüğünü kesin olarak bilmiyorlar. Ama ifadeleri alınsa söylerler mi, söylemezler mi, bilmem. Yine oğlum ile birlikte işkence odasına kadar giden üç kişinin ismi Kars Gözetim Evi’nin kayıtlarından tespit edilebilir. Bunlar da muhtelif yer ve zamanda Cemil’in öldürüldüğünü söylemişler durumdadır. Ben isimlerini belirtmek istemiyorum. Başlarına bir iş gelirse vicdan azabı duyarım. Fakat istiyorum ki devlet bu isimleri tespit etsin, çağırsın, dinlesin ve suç işleyenler cezasını çeksin. Benim oğlum suçlu idiyse İDAM edildiyse vay demezdim.

3- Araştırmaların sonunda oğlumun ölümünden mesul olan şahısları tek tek tespit ettim. Birisi çıksa da senin oğlunu ben öldürdüm dese ben baksam ki bu şahıs aşağıda belirttiğim kişilerden değil, katiyen kabul etmem. Oğlumu öldüren ve ölüsünden mesul bulunan şahıslar şunlardır.

1- Mehmet Aytan 1. Şubede görevli idi

2- Selçuk Ayyıldız 1. Şubede görevli idi

3- Mehmet Ali Akın (Köse lakaplı) 1 Şubede görevli idi

4- Taner isimli (Japon lakaplı) MİT mensubu sorgulamacı

Devletin imkânları ile bu şahıslar birer saat sorgulansa oğlumun nasıl öldürüldüğü ve ölüsü nasıl yakıldığı, ortadan kayıp edildiği ortaya çıkacaktır. Oğlumu teröristler öldürse idi hiç değilse cesedini alırdım. İdam olsaydı hiç değilse yine cesedini alırdım. Fakat bu adamlar oğlumu resmen ortadan kaldırdılar,

4- Ben dilekçe veriyorum. Cevap geliyor ki “oğlum kaçmış.” Ben oğlumu bilmez miyim? Fizana kaçsa idi perişanlığımı düşünerek yine de bir yolunu bulur, “iyiyim” diye haber gönderirdi. Peki, kaçtıysa, elinden kaçanlar hakkında ne gibi işlem yapıldı? Eli bağlı, gözü bağlı, dört polis arasında işkence odasına giren ve odaya girdiği deliller ile resmi belgeler ile sabit olan şahıslar kaçabilir mi? Tekrar diyorum, kaçtı ise kaçmasına meydan veren şahıslar hakkında ne gibi işlem yapıldı? Hiç birisi yapılmadı. Çünkü biliniyor ki bu şahıs kaçmadı. İşkencede öldürüldü ve ölüsü yakıldı. Ölüsü yakılmasa idi Oruç Korkmaz’ınki gibi mesuliyet doğuracaktı.

Ben o görevinde namuslu bekçiyi tanıdıktan sonra oğlumun suç(lu)larının er geç adalet önüne çıkarılacağına inanıyorum. Fakat devlet yetkililerinin böyle ciddi işlere ciddi bakmalarını talep ediyorum. Üç beş polis mesuliyetten kurtulsun diye benim çocuğumun ölüsünün dahi kaybolmasına göz yummaya hiçbir görevlinin hakkı yoktur. Mutlaka bu cinayet aydınlanmalı ve bu yönetim kanunsuzluklara karşı mücadele ederken kendi kadrosundaki kanunsuzlukları da cezalandırmalı. Adalet önüne çıkarmalı ki, herkesin sevgisi ve saygısı artsın. Ben çocuğumu Kıbrıs’a gitmiş de vatan için ölmüş sayabilirdim. Veya memleket için muhsir bir şahıs olsa idi idam edildi diye de düşünebilirdim. Yine böyle düşünmeye de hazırım. Devlet de kendi kadrosuna sızmış bulunan katilleri adalet önüne çıkarsın. Hiç değilse mahkeme etmesini saygılarımla arz ederim.”


BABADAN OĞULA RESİM


Cemil Kırbayır, 12 Eylül’den kısa bir süre önce bir başka soruşturma nedeniyle tutuklanmış, Erzurum Karskapı Askeri Cezaevi’ne konmuştu. Babası İsmail Kırbayır, 31 Nisan 1980’de resim çektirip oğluna gönderdi. Resmin arkasında, “Bu fotoğrafı yeni çektirdim. Buna baktıkça beni hatırlarsın. Baban...” diye yazdı, postaladı. Mektup, 9 Mayıs 1980’de Cemil Kırbayır’ın eline geçti. Cemil Kırbayır, resmin arkasına kendi el yazısıyla şunları yazdı: “G.T. 9 Mayıs 1980. Cuma, Saat 20.30. Sık. Yön. As. Cezaevi. Karskapı. (?) Koğuşu. 9 cu ranza.” (Radikal)

31 Mart 2012 Cumartesi

Efeoğlu için 5-6 Nisan'da Çağlayan'dayız
İstanbul
20:17 / 30 Mart 2012

Gözaltında kaybedilen üniversite öğrencisi Ayhan Efeoğlu'nun mezar yerinin açıklanması için her Cuma Taksim'de eylem yapan TAYAD'lı aileler, bir kez daha Efeoğlu'nun nerede olduğunu sordu.

Taksim Tramvay durağında bir araya gelen TAYAD'lı aileler, Ayfan Efeoğlu'nun bulunması için 5-6 Nisan'da Çağlayan Adliyesi önünde açlık grevine başlayacaklarını duyurdu. Eylemde, "Kaybeden, katleden devlettir hesap soracağız", "Ayhan Efeoğlu'nun mezar yeri açıklansın" sloganları atıldı.

Burada açıklama yapan Nuri Cihanyandı, kontrgerilla elemanı Ayhan Çarkın'ın itiraflarına rağmen Ayhan Efeoğlu'nun mezar yerinin bulunması için herhangi bir adım atılmadığına dikkat çekti. Efeoğlu'nun devrimci olduğu için öldürüldüğünü kaydeden Cihanyandı, Efeoğlu'nun mezarı bulununcaya kadar mücadeleyi sürdüreceklerini belirtti.

Cihanyandı, 5-6 Nisan tarihlerinde Ayhan Efeoğlu'nun bulunması ve ailesine teslim edilmesi talebiyle Çağlayan Adliyesi önünde açlık grevine başlayacaklarını duyurarak kamuoyuna duyarlılık çağrısı yaptı.

ANF NEWS AGENCY

17 Mart 2012 Cumartesi

Cumartesi Anneleri: Aksu'yu vazgeçilmez kılan nedir?
ANF
12:52 / 17 Mart 2012

İstanbul - Cumartesi Anneleri ve insan hakları savunucuları, Cumartesi eyleminin 364. haftasında Galatasaray'da bir araya geldi. 21 yıldır kayıp olan Yusuf Erişti'nin akıbetini soran Cumartesi Anneleri, newroz mitinginin yasaklanmasına tepki gösterdi.

30 yaşındaki Yusuf Erişti, 14 Mart 1991 tarihinde Belgradkapı'da İstanbul Terörle Mücadele Şubesi polisleri tarafından gözaltına alındı. Gayrettepe'deki sorgusunda onu görenler, "Size hiçbir şey söylemeyeceğim" diyen sesini duydu. Bir tanık, "Yusuf Erişti'ye yoğun işkence yapıldı. Onu en son 17 Mart'ta koma halinde hücresinden götürülürken gördüm. Bir daha da görmedim" dedi.

Bugünkü eylemde Yusuf Erişti dosyasını açıklayan İHD Kayıplara Karşı Komisyon, Erişti'nin kaybedildiği dönemde İçişleri Bakanın’ın Abdülkadir Aksu olduğunu hatırlattı. Aksu ile ilgili olarak açıklamada şu ifadeler yer aldı:

"Aksu, üniversite öğrencisi genç emniyette işkence ile öldürüldüğünde 'kendi kendini öldürmüştür', devletin güvenlik güçleri Yeşilyurt köylülerine bok yedirdiğinde 'olacak o kadar' İçişleri Bakanı'dır."

Birinci AKP hükümetinde Aksu'nun içişleri bakanı olduğu hatırlatılan açıklamada, "Aksu, halen AKP'nin Siyasi ve Hukuki İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekilidir." denildi.

Açıklamada Başbakan Erdoğan'a, "Aksu'yu sizin için vazgeçilmez kılan nedir?" diye soruldu.

Yusuf Erişti'nin kardeşi Zehra Eryılmaz, kardeşinden 21 yıldır haber alamadıklarını belirterek, "Babam artık hasta, yıllardır oğlundan haber bekliyor. Başbakan'a sesleniyorum, artık abimin akıbetini açıklayın" diye belirtti.

Eyleme katılan BDP Eş Başkanı Gültan Kışanak, cumartesi eylemine katılım çağrısı yaptı. Başbakan Erdoğan'ın geçtiğimiz yıl Cumartesi anneleri ile yaptığı görüşmeyi hatırlatan Kışanak, "Bir yıldır ne oldu? Başbakan'a sesleniyoruz, kayıpları siyaset malzemesi yapmayın. Gelin mecliste komisyon kuralım" dedi.

Murat Yıldız'ın annesi Hanife Yıldız, Roboski katliamı nedeniyle Uludere’ye giden Emine Erdoğan'ın sözlerini hatırlattı, "Bizimle dalga geçiyorlar. Bu iş ağlayarak çözülmez, adalet ile çözülür" diye konuştu.

Hasan Ocak'ın kardeşi Ali Ocak da Newroz kutlamalarının yasaklanmasına tepki göstererek, "Bu kararı sorgulamak gerek, devletin halkın taleplerine ve sorunlarına yaklaşımını gösteriyor" ifadelerini kullandı.
Kayıp yakınlarından Newroz'un yasaklanmasına sert tepki
ANF
13:26 / 17 Mart 2012

Amed - İHD ve Kayıp yakınlarının "Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın" sloganıyla her hafta düzenlediği oturma eylemi Diyarbakır ve Batman'da devam etti. İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Diyarbakır Raci Bilici, Newroz'un yasaklanmasına tepki göstererek, Newroz bayramını ruhuna uygun bir şekilde kutlayacaklarını söyledi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganıyla düzenlediği oturma eylemi 162'nci haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde devam etti. Eyleme İHD yönetici ve üyeleri, MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi ve KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ile kayıp yakınları katıldı.

Faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitiren ve kaybedilenlerin fotoğraflarının taşındığı eylemde, İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici Newroz kutlamalarına Valilikler tarafından izin verilmemesini protesto ederek, "90'lı yıllara geri mi dönüyoruz" şeklinde sordu. Geçmişte yaşanan kötü olaylardan ders çıkartılmadığını, bu yasakçı zihniyetin ciddi bir sorun oluşturduğunu ifade eden Bilici, "Kawalardan bugüne yasaklamalar oldu, ancak Kürt halkı kendi varlığını, kültürünü koruyarak, bedeller ödeyerek bugünlere geldi. Türkiye'nin insan haklarına, özgürlüklere, demokrasiye ihtiyacı var. Gelin Newroz'u barışa gitmek için bir başlangıç olarak kabul edelim. Hiçbir şey için geç değildir" dedi.

YASAKÇI ZİHNİYET TEHLİKELİ BİR ZİHNİYETTİR

Yasakların gerçekçi gerekçelerinin olmadığını, Newroz'un sadece bir gün değil, 1 hafta, bir ay boyunca kutlandığını ifade eden Raci Bilici, "Tüm Kürtler ve ezilen halklar bu bayramı ruhuna uygun kutlamak istiyor. Yasakçı zihniyet tehlikeli bir zihniyettir. Bunu en iyi hükümetin bilmesi gerekir. Bu gelişmelerden kaygılıyız" diye konuştu. Başbakan'a seslenen Bilici, "Gelin birlikte Diyarbakır'da kutlayalım Newroz'u. Barış için birlikte mesaj verelim. Bundan başka çare yoktur" dedi.

MEHMET YILDIZ’IN KAYBEDİLİŞ HİKAYESİ ANLATILDI

Bilici'nin ardından İHD Kayıp Komisyonu Üyesi Necibe Güneş Perinçek, 22 Temmuz 1994 Kulp'ta kaybedilen Mehmet Yıldız'ın akıbetini sordu. Yıldız'ın Mersin'de çalıştığı sırada ailesini ziyaret etmek için Diyarbakır'a geldiğini ifade eden Perinçek, o esnada gözaltına alındığını ve 3 gün gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakıldığını söyledi. Yaşanan olaydan 45 gün sonra Yıldız'ın kardeşi Kemal Yıldız'ın çalıştığı kahveye giden sivil polislerin kimlik kontrolü sırasında Mehmet Yıldız'ı sorduğunu ifade eden Perinçek, "Daha önceden gözaltına alınan Mehmet giysilerini bir çantaya koyup evden ayrıldı. Diyarbakır'dan Kulp İlçesi'ne giderken askerlerin yolda yaptıkları kimlik kontrolü sırasında Mehmet Yıldız ve onunla birlikte Mehmet Aktar gözaltına alındı. Aktar, korucu olan akrabalarının devreye girmesiyle serbest bırakıldı. Yıldız'ın ailesi resmi girişimlerden sonuç alamadı ve Yıldız'dan bir daha haber alınamadı" dedi.

Yapılan konuşmaların ardından kayıp yakınları 5 dakika oturma eylemi yaparak eylemlerine son verdi.

BATMAN

Batman'da İHD ve kayıp yakınları tarafından her hafta Gülistan Caddesi'nde yapılan "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" eylemi bu hafta da devam etti. Eyleme İHD yöneticileri ve kayıp yakınlarının yanı sıra sivil toplum örgütü temsilcileri ile BDP PM Üyesi Osman Ergin ile Belediye Başkan yardımcıları Hamza Ayiş, Mustafa Tuğyıldız katıldı. İHD MYK üyesi ve Batman Şube Yöneticisi Nihat Ekinci, "İHD'ye yapılan başvurular ve yaptığımız incelemeler sonucunda tespit ettiğimiz hak ihlallerini her fırsatta devletin ilgili birimlerine bildirmemize rağmen, başta Adalet Bakanlığı olmak üzere devlet kurumları adeta bu sorunlar karşısında kulaklarını tıkayarak, yaşanan ihlallere göz yummaktadır. Meclis Alt Komisyonu tarafından yapılan incelemenin bir an önce rapor halinde sunulmasını istiyoruz. 162 değil 5 bin haftada olsa burada kayıpların akıbetini soracağız taki kamuoyu ve kayıp yakınları tatmin oluncaya kadar. Ve eylemimizden en ufak bir geri adım atma söz konusu olmayacaktır. Cezaevleri bizim en önemli hassasiyetimizdir, cezaevlerindeki eylemler de hassas bir noktaya doğru ilerlemektedir. Yetkililerin gerekli önlemleri en kısa sürede almasını istiyoruz" dedi.

Açıklamanın ardından yapılan 5 dakikalık oturma eylemi ile açıklama son buldu.

ANF NEWS AGENCY