18 Ekim 2011 Salı

Ayhan Efeoğlu’nun Mezarı Nerede Açıklayın?
Salı, 18 Ekim 2011 18:44

Ayhan Efeoğlu’nun Mezarı Nerede Açıklayın?

Cenazesini İstiyoruz. Cevap Alıncaya Kadar Susmayacağız.

Kontrgerilla Ayhan Çarkın verdiği ifadelerde İYÖ-DER’li Ayhan Efeoğlu’nu Trakya civarında bir yere gömdüğünü itiraf etmişti. TAYAD’lı Aileler de 18 Ekim Salı günü saat 12.30’da Çağlayan Adliyesi önünde bir araya gelerek Ayhan Efeoğlu’nun mezarının açıklanmasını istediler.

“Ayhan Efeoğlu’nun Cenazesini İstiyoruz. Mezarı Nerede Cevap Alıncaya Kadar Susmayacağız” pankartı açan aileler, aynı içerikli dövizleri de taşıyarak basın açıklaması yaptılar. Aileler adına konuşma yapan Mehmet Güvel kayıpların bulunması için verdikleri mücadeleyi sürdürdüklerini ve Ayhan Efeoğlu’nun cenazesini alacaklarını ifade etti.

Daha sonra Lerzan Caner bir açıklama yaparak Ankara DGM Savcılığında Ayhan Çarkın’ın ifadesi olmasına rağmen hiçbir hukuki işlemin yapılmadığını dile getirerek “Basit bir mantık yürütme ile sorulması gereken sorular bile sorulmamıştır. Örneğin; Ayhan Efeoğlu’nun cesedini kim ya da kimler teslim etmiştir? Bir polis olan Ayhan Çarkın nasıl olur da kendisine teslim edilen bir cesedi bir yerlere gömmüştür? Ayhan Efeoğlu’nun cesedini nereye gömmüştür?

İfadeyi alan savcı bu basit soruları bile niye sormamıştır? Ne korunmaktadır? Açık ki burada basit bir çete işi yoktur. Organize edilen, iktidarın tüm olanaklarının ve araçlarının kullanıldığı bir saldırı vardır. Aksi takdirde niye Ayhan Çarkın her şeyini riske sokarak Ayhan Efeoğlu’nun cesedini gömsün?

Ayhan Efeoğlu’nun cesedi nereye gömülmüştür? Ayhan Çarkın niye bunu açıklamamıştır?

Ayhan Çarkın Ayhan Efeoğlu’nun cesedini nereye gömdüğünü açıklamalıdır. Ayhan Efeoğlu’nun cesedini nereye gömdüğünü göstermelidir” dedi.

“Ayhan Efeoğlu’nun Cenazesini İstiyoruz, Adalet İstiyoruz, Katil Devlet Hesap Verecek, Kayıplarımızın Hesabını Soracağız” sloganlarıyla eylem sona erdi.

Okunan açıklama metni:

Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisi olan Ayhan Efeoğlu İYÖ-DER’in mücadelesi içinde yer almaktaydı. Defalarca siyasi polis tarafından gözaltına alınıp işkence yapılan Ayhan Efeoğlu 6 Ekim 1992 tarihinde gözaltına alındı ve bir daha kendisinden haber alınamadı. O da kayıplardan biriydi.

Ayhan Efeoğlu kontrgerilla tarafından kaybedilen onlarca devrimciden biridir. Dönem kayıpların, katliamların en yoğun olduğu dönemdir. İktidar çeşitli baskı araçlarıyla susturamadığı devrimcileri kaybetme ile susturmaya çalışmaktadır. Böylece halk tehdit edilmekte, korku saçılmaya çalışılmaktadır. Korku ile halk sindirilmek istenmiştir. İktidar açıkça; “Bana karşı mücadele edersen bir mezarın bile olmaz demektedir”. Devrimciler, halktan insanlar polis tarafından gözaltına alınıp kaybedilmiştir. Kaybedenler bellidir, kontrgerilla! Bu nedenle de kayıpları arama mücadelesi sonuçsuz kalmıştır. Savcılar, hâkimler adeta kaybedenleri korumuşlardır. Bazı kayıpların tanıkları olmasına rağmen, gözaltı kayıtları v.s. olmasına rağmen kayıplar kabul edilmemiştir.

Ayhan Efeoğlu’nu kaybedenlerin kontrgerilla olduğu Ayhan Çarkın’ın ifadeleriyle ortaya çıkmıştır. Özel tim polisi, infazcı ve işkenceci, kontrgerilla elemanı Ayhan Çarkın ifadesinde Ayhan Efeoğlu’nun cesedinin kendisine teslim edildiğini, kendisinin de bu cesedi gömdüğünü itiraf etmiştir. Ayhan Çarkın’ın ifadesi Ankara DGM Savcılığında vardır. Ayhan Efeoğlu’nun kaybedilmesiyle ilgili de suç duyuruları vardır. Ancak yapılan hiçbir hukuki işlem yoktur.

Basit bir mantık yürütme ile sorulması gereken sorular bile sorulmamıştır. Örneğin; Ayhan Efeoğlu’nun cesedini kim ya da kimler teslim etmiştir? Bir polis olan Ayhan Çarkın nasıl olur da kendisine teslim edilen bir cesedi bir yerlere gömmüştür? Ayhan Efeoğlu’nun cesedini nereye gömmüştür?

İfadeyi alan savcı bu basit soruları bile niye sormamıştır? Ne korunmaktadır? Açık ki burada basit bir çete işi yoktur. Organize edilen, iktidarın tüm olanaklarının ve araçlarının kullanıldığı bir saldırı vardır. Aksi takdirde niye Ayhan Çarkın her şeyini riske sokarak Ayhan Efeoğlu’nun cesedini gömsün?

Ayhan Efeoğlu’nun cesedi nereye gömülmüştür? Ayhan Çarkın niye bunu açıklamamıştır?

Ayhan Çarkın Ayhan Efeoğlu’nun cesedini nereye gömdüğünü açıklamalıdır. Ayhan Efeoğlu’nun cesedini nereye gömdüğünü göstermelidir.

Göstermelik soruşturmalar, yargılamalarla hiçbir şeyin üzerinin örtülmesine izin vermeyeceğiz. Bürokrasinin çarkları arasında gerçeklerin üzerinin örtülmesine izin vermeyeceğiz. Sorumlu “devlet içindeki bazı çeteler” değildir. Sorumlu iktidardır.

Ayhan Efeoğlu’nu gözaltına alan polisler, işkence yapan ve kaybeden polisler, onu katleden ve bilinmez bir yere gömen polisler, bu polisler hakkında soruşturma açmayan savcılar, hâkimler, onca kaybı görmezden gelen politikacılar, kaybedenleri savunan politikacılar kayıplardan sorumludur. Artık kimse burada “devlet içindeki çeteden” bahsetmesin.

Biz sorumluları biliyoruz. Sorumlu kontrgerilladır. İktidardır. Ayhan Efeoğlu’nun cenazesini istiyoruz. Alıncaya kadar susmayacağız. 18.10.2011

TAYAD’LI AİLELER
http://www.halkinsesi.tv/index.php/haberler/4288-ayhan-efeolunun-mezar-nerede-acklayn.html
'Amcan gibi seni de kaybederiz'

18/10/2011 20:31


Çocukluğu, Cumartesi Anneleri ve Bayrampaşa Cezaevi görüş günlerinde geçen üniversiteli Eser, parasız eğitim istediği için gözaltına alındığında, "Amcan gibi seni de kaybederiz" diye tehdit edildiğini söyledi.
'Amcan gibi seni de kaybederiz'

Üniversite öğrencisi Eser Morsümbül, İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampusu önünde elinde "Parasız eğitim istiyoruz" pankartıyla katıldığı basın açıklamasının ardından gözaltına alındı. Saatlerce bekletildiği araçta dövülen, arama sırasında çırılçıplak soyulan ve soğuk hücrede mahkemeye çıkmak için bekletilen Eser, "Beni de amcam gibi 'kaybetmekle' tehdit ettiler" diyor. 26 yaşındaki Eser, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İşletme Bölümü öğrencisi.

"Evime dönerken yolum kesildi"
12 Ekim'de İstanbul Üniversitesi Beyazıt kampusundaki akademik yılın açılışında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da konuşma yapacağından, çevrede olağanüstü önlemler alınmıştı. Bianet'ten ayça Söylemez'in haberine göre, aralarında Başbakan Erdoğan'ın konuşması sırasında parasız eğitim pankartı açtıkları için 19 ay tutuklu yargılanan Berna Yılmaz ile Ferhat Tüzer'in de bulunduğu Gençlik Federasyonu üyesi üniversiteliler, ellerinde "Parasız eğitim istiyoruz" ve ""Füze Kalkanı Değil Tam Bağımsız Türkiye" yazılı pankartlarla okulun önüne gelmek istedi.

Eser, "Yollar kesilmişti, okulun yakınına bile girmemize izin vermediler. Biz de polisin gösterdiği yerde basın açıklamamızı okuyup dağıldık. Evime dönmek için yola koyulduğumda, polisler yolumu kesti ve yerlerde sürüklenerek, tekmelenerek gözaltına alındım. Benim ve arkadaşlarımın ellerini kelepçeleyerek bir inşaata götürdüler, orada darp edildikten sonra otobüslere bindirildik" diye anlatıyor sonrasında olanları...

'BÖBREKLERİME VURDULAR'
Gözaltına alınan 12 öğrenci, Vatan Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Eser, "Güvenlik Şube Müdürlüğü'nün karşısına park ettikleri araçta altı saat kelepçeli olarak bekletildiklerini, bu sırada dövüldüklerini, onur kırıcı küfürler edildiğini" söyledi. Böbreklerinde yüzde 50 fonksiyon kaybı olan, nakil için sıra bekleyen Eser'de hipertansiyon, gelişme bozukluğu ve kemik erimesi hastalıkları da bulunuyor. "Darp ve küfürler, sağlık kontrolü için götürüldüğümüz Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde de devam etti. Böbreklerim hasta olduğu için tuvalete gitmem gerektiğini söyledim, üzerimi aramak istediler. Kabul etmeyince yere yatırıp tekmelemeye başladılar, 'Seni öldürürüz, ailene zarar veririz, amcan gibi kaybederiz' diye tehdit ettiler. Boş silahın tetiğini çekerek, öldürecekmiş gibi yapıyorlardı."

"Dönüşte araçta da silah kabzasıyla Cem Erbay ile Eda Arı isimli arkadaşlarımızı yaraladılar, Eda'nın kolu kırıldı. Benim de sürekli böbreklerime vurdular" diyen Eser, Emniyet'e tekrar götürüldüklerinde bu sefer de arama bahanesiyle çırılçıplak soyulup tacize uğradığını ifade etti. Ertesi akşam çıkarıldıkları mahkemece, "adli kontrol tedbiri" konarak serbest bırakılan ve "2911 sayılı gösteri ve yürüyüş kanuna muhalefet etmekle" suçlanan öğrencilerden, içlerinde Eser'in de bulunduğu altısı, her umartesi günü akşam 20.00'de mahallelerindeki karakola giderek imza vermek zorunda. Eser gülerek, "Eda'nın ikametgahı Mersin'de, umarım her hafta oraya gitmek zorunda kalmaz" diyor.

BABAANNESİ 'CUMARTESİ ANNESİ'
Eser'in amcası Hüseyin Morsümbül, 12 Eylül darbesinden bir hafta sonra, henüz 19 yaşındayken Bingöl'de gözaltına alınıyor. Eser'in babaannesi, Hüseyin'in annesi Fatma Morsümbül, ertesi gün jandarma karakolu gidiyor, "Hüseyin burada" cevabını alıyor. Ancak ertesi gün gittiklerinde "Oğlunuz kaçtı" diyorlar. Hüseyin'in babası Hanefi Morsümbül de evinden gözleri bağlanarak götürüldü, işkence yapıldıktan sonra bırakıldı. Bir hafta sonra savcılığa giderek şikayetçi oldular. Olaydan dört yıl geçtikten sonra evlerine telefon eden bir kişi, "Hüseyin'in işkencede öldürüldüğünü ve battaniyeye sarılarak karakoldan çıkarıldığını, Murat nehrine atıldığını" söyledi. Aile, baskıların artması sonucu İstanbul'a göç etmek zorunda kaldı. 2003'te askerlik yapmadığı için vatandaşlıktan çıkarılan Hüseyin, 31 yıldır kayıp.

Eser'in diğer amcası Ekin Morsümbül de "PKK'ye üye olmak suçlamasıyla" 1995-1999 arasında Bayrampaşa Cezaevi'nde tutuklu yargılandı. "Ben de küçükken Cumartesi Anneleri/İnsanları'na babaannemle birlikte çok gittim. İnsan Hakları Derneği'ne (İHD) de birlikte giderdik. 9-10 yaşlarındayken, hapishanedeki amcamı ziyarete gittiğimizi, hatta cezaevi koridorlarında oynadığımı hatırlıyorum." (Bianet)

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1066774&Date=18.10.2011&CategoryID=77

17 Ekim 2011 Pazartesi

Taş atan çocukların sembolü Berivan, 2 aydır kayıp

17/10/2011 12:30


Polise taş attığı gerekçesiyle 10 ay tutuklu kalan 16 yaşındaki Berivan özgürlüğüne kavuştuktan bir yıl sonra kayboldu.
Taş atan çocukların sembolü Berivan, 2 aydır kayıp

Berivan'ın annesi, tutukluluk sürecinde ulusal ve uluslararası basında da sıkça yer bulmuştu

Arif ARSLAN

BATMAN - Güvenlik güçlerine taş attığı gerekçesiyle Diyarbakır Cezaevi’nde 10 ay tutuklu kalan ve Cumhurbaşkanı ile TBMM Başkanlığı’na yazdığı mektupla kamuoyunun gündemine gelen Batmanlı 16 yaşındaki Berivan Sayaca’nın, 2 aydır kayıp olduğu belirtildi.

Batman’da meydana gelen yasadışı bir gösteri sırasında polise taş attığı gerekçesiyle tutuklanan Berivan Sayaca, 10 ay tutuklu kaldığı Diyarbakır Cezaevi’nden, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve TBMM Başkanlığı’na yazdığı mektupta "Özgürlüğüme kavuşacağım günleri iple çekiyorum" demesiyle kamuoyunun gündemine gelmişti.

’Taş Atan Çocuklar’ yasası olarak da bilinen Terörle Mücadele Yasası’nda yapılan değişiklikle 23 Ağustos 2010 tarihinde serbest bırakılan Berivan Sayaca, Batman merkez Aydınkonak’taki ailesinin yanına döndü.

Berivan Sayaca’nın ailesi kızlarının 2 aydır kayıp olduğunu ve nerede olduğunu bilmediklerini belirterek, "2 aydan beri aramadığımız yer kalmadı. Gören ya da yerini bilenler insanlık namına bize haber versin" dedi. (dha)

15 Ekim 2011 Cumartesi

İki kardeşin kaybediliş hikayesi…
ANF
12:55 / 15 Ekim 2011

Amed - İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının bu haftaki eyleminde 1993 yılında Bitlis'in Tatvan İlçesi'ne bağlı Ulusoy Köyü'nde askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra bir daha kendilerinden haber alınamayan Hamide ve Ramazan Şarlı kardeşlerin kaybediliş hikayeleri anlatıldı. belirten İHD MYK Üyesi ve Diyarbakır Şube Yöneticisi Av. Serdar Çelebi, faili meçhul cinayetlere kurban gidenler ile kaybedilenlerin akıbetinin aydınlatılmadığı bir ülkede yeni anayasa çalışmasının bir anlamı olmadığın söyledi.

İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" sloganıyla her hafta Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı anıtı önünde düzenledikleri oturma eylemine 140'ıncı haftada da devam etti. İHD üye ve yöneticileri, MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ve kayıp yakınlarının katıldığı oturma eyleminde, kaybedilen ve faili meçhul cinayete kurban gidenlerin resimleri taşındı.

140'ıncı haftaya giren eylemlerine rağmen, ülkede işlenen faili meçhul cinayetler ile kaybedilenlere ilişkin hiçbir gelişme yaşanmadığına dikkat çeken İHD Diyarbakır Şube Yöneticisi Avukat Serdar Çelebi, son dönemlerde medyaya yansıyan "Ölüm listesi vardı" sözlerine rağmen savcıların harekete geçmemesinin düşündürücü olduğunu vurguladı. Kaybedilenlerle ilgili hiçbir girişimin olmadığı bir süreçte AKP hükümetinin yeni anayasa çalışmalarının kendileri için hiçbir anlam taşımadığını vurgulayan Çelebi, Türkiye'nin öncelikle gündemine alması gereken tek konunun kayıpların bulunması için Hakikatleri Araştırma Komisyonunu kurdurmak olduğunu söyledi.

KAYIPLAR BULUNMADAN YENİ ANAYASA ANLAM İFADE ETMEZ

Düzenledikleri oturma eylemine katılanların kaybedilen çocuklarını arayan insanlardan oluştuğuna dikkat çeken Çelebi, "Geçmişle yüzleşmeden, geçmişi bilmeden öğrenmeden nasıl yeni anayasa yapılabilir? 1990'lı yıllardaki faili meçhul cinayetlerle yüzleşmeden faili meçhul cinayetlerle yüzleşilmeden yeni anayasa bizler için hiçbir şey ifade etmez. Çünkü insani yanı eksik olur. Ortada çıkan ölüm listeleri var öncelikle bu listenin açığa çıkarılması ve faillerinin yargılanması gerekiyor. Artık bu olayların üzerine gidilmeli ve faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için girişimlerde bulunulmalıdır" dedi.

İKİ KARDEŞİN KAYBEDİLİŞ HİKAYESİ

Yapılan açıklamanın ardından 1993 yılında Bitlis'in Tatvan İlçesi'ne bağlı Ulusoy Köyü'nde askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra bir daha kendilerinden haber alınamayan Hamide ve Ramazan Şarlı kardeşlerin kaybediliş hikayeleri anlatıldı. Ulusoy Köyü Karakolu'na bağlı askerler ile yüzü maskeli özel harekat timleri tarafından köye düzenlenen baskında gözaltına alınan Hamide Şarlı götürülmek istenirken kardeşi Ramazan Şarlı'nın da kız kardeşine eşlik etmek istediği belirtilen hikayede, gözaltına alındıktan sonra kardeşlerden bir daha haber alınamadığı bildirildi. Tüm köy sakinleri gözü önünde meydana gelen olayla ilgili yapılan suç duyurusunun ardından 2 yıl devam eden soruşturma savcılık tarafından "şahit yok" denilerek kovuşturmaya yer olmadığı gerekçesiyle kapatıldığına dikkat çekildi.

Yapılan konuşmaların ardından 5 dakikalık oturma eylemi yapıldı.

ANF NEWS AGENCY
http://www.firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=51453

8 Ekim 2011 Cumartesi

31 yıl önce kaybedilen Cemil Kırbayır köyünde anıldı
ANF
21:01 / 08 Ekim 2011

Ardahan - Ardahan'ın Göle İlçesi'nde 13 Eylül 1980 tarihinde gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamayan ve 31 yıl sonra gözaltında öldürüldüğü kabul edilen Cemil Kırbayır, doğduğu köyde anıldı.



Ardahan'ın Göle İlçesi'nde 13 Eylül 1980 tarihinde gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınmayan, Cumartesi Anneleri'nin Başbakan Erdoğan ile yaptığı görüşmenin ardından kurulan Meclis alt komisyonunun gözaltında öldürüldüğü itirafında bulunduğu, ancak hala cenazesi bulunmayan Cemil Kırbayır, doğup büyüdüğü Okçular Köyü'nde anıldı.

Kırbayır'ın babasının evinin önünde kurulan çadırın önündeki anma törenine Kırbayır'ın annesi Berfin Karabayır (Berfo Ana), Emekçi Hareket Partisi Genel Sekreteri Gün Çağ Aydın, CHP Ardahan İl Başkanı Yalçın Taştan, BDP Göle İlçe Başkanı Akif Tekin, Artvin 78'liler Derneği, İHD Kars yöneticileri, ailenin avukatı Yaşar Kaya ile çok sayıda yurttaş katıldı.



Cemil Kırbayır ve farklı tarihlerde kaybedilenlerin fotoğraflarının asılı olduğu çadırda 1 dakikalık saygı duruşunun ardından konuşan Cemil Kırbayır'ın ağabeyi Mikail Kırbayır, kardeşini en son 8 Ekim 1980 yılında gördüğünü belirterek, o günden sonra bir daha kendisinden haber alamadıklarını söyledi.

Kırbayır, "Cemil 13 Eylül'de Göle'deki evinde gözaltına alındı. 8 Ekim'de Kars Sıkıyönetim Gözetimevine götürüldü. Bu tarihte kardeşime para ve giysi götürdüm. 9 Ekim'de tekrar gittiğimde 'burada öyle birisi yok, firar etti' dediler. Ancak, görgü tanıkları büyük bir işkence gördüğünü söyledi. Ben ve 104 yaşındaki Berfo anam 31 yıldır Cemil'in yolunu bekliyoruz. Anneme Cemil'in kemiklerini göstermeden o da ölmeyecek. Ölüme meydan okuyacak" dedi.



Başbakan Erdoğan'ın bugün annesini kaybettiğini belirten Kırbayır, "Ben buradan Başbakan Tayyip Erdoğan'a sesleniyorum; faillerin bulunması konusunda başlattığınız soruşturmanın sonucunu istiyoruz. Bugün sizin anneniz rahmetli oldu. Evlat acısı ana acısından daha zordur. Bize anlayın" şeklinde konuştu.



31 YILDIR ADALET İSTİYORUZ



Mikail Kırbayır'ın ardından konuşan Cemil Kırbayır'ın annesi Berfin Kırbayır (Berfo ana), oğlunun bir mezarının bile olmadığına dikkat çekerek, 31 yıldır adalet için mücadele ettiklerini söyledi. Türkçe ve Kürtçe ağıtlar yakan Berfo Ana, oğlunun bir mezar taşının olmasına bile razı olduğunu söyledi. Kırbayır'ın ardından konuşan Emekçi Hareket Partisi Genel Sekreteri Gün Çağ Aydın ise, Meclis'te kurulan komisyonun yaklaşık 4 aylık çalışma sonucu hazırladığı raporda Cemil Kırbayır'ın Kars'ta işkence ile öldürüldüğü ve cesedinin kaybedildiğinin kaydedildiğini belirterek, "Türkiye ilk kez devlet gözaltında kaybetme suçunu kabul etti. Devlet suçunu kabul etti ama kaybedenler hala yargı önüne çıkmadı. Cemil'in mezarını açığa çıkaramadı. Değişen bir şey olmadı. 31 yıldır adaleti arıyoruz. Ama kararlıyız kaybedenler hesap verecek. Buradan bir kez daha Başbakana sesleniyoruz sözünüzü tutun Cemil'in mezarını Berfo Anaya verin" dedi.



ANF NEWS AGENCY
Cumartesi Anneleri Kırbayır'ın akıbetini sordu
ANF
13:33 / 08 Ekim 2011

ISTANBUL - Galatasaray Meydanı'nda 341. haftasına ulaşan adalet arayışlarını sürdüren Cumartesi Anneleri, "KCK" adı altında Kürt siyasetçiler yönelik gelişen operasyonları protesto etti. Eylemde Meclis İnsan Hakları Komisyonu raporunda da işkenceyle öldürüldüğü belirtilen Cemil Kırbayır'ın akıbeti soruldu.

Faili meçhul cinayetlere kurban giden ya da kaybedilen yakınlarının bulunması ve faillerinden hesap sorulması için adalet arayışlarını sürdüren Cumartesi Anneleri, 341. kez Galatasaray Meydanı'nda oturma eylemi gerçekleştirdi. Her hafta olduğu gibi "Failler belli, kayıplar nerede?" pankartı ile katledilen ve kaybedilen yakınlarının fotoğraflarını taşıyan anneler, karanfillerle adalet talebinde bulundu.

KIRBAYIR DAVASI AİHM’E GÖTÜRÜLECEK

Cumartesi Anneleri'nin eyleminde ilk olarak konuşan Karbayır ailesinin avukatı Eren Keskin, Meclis İnsan Hakları Komisyonu'nun Mayıs ayında Cemil Kırbayır'ın işkenceyle öldürüldüğü ve cesedinin yok edildiğini belirttiği raporu anımsatarak, bu raporun işkence ve kayıpların itirafı olduğunu söyledi. Gözaltına kayıpların kontrgerilladan ayrı düşünülemeyeceğini belirten Keskin, gözaltındaki kayıpların AKP ve Genelkurmay arasındaki uyum çerçevesinde devam ettiğini vurguladı. Kırbayır için Kars Savcılığı'nda başlatılan soruşturmanın, muhtemelen zaman aşımı gerekçesiyle sonuçlandırılamayacağını belirten Keskin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AIHM) gitmeye hazırlandıklarını söyledi.

DERİN ARŞİVLERİNİZ AÇILDIĞINDA..

Keskin'in ardından haftanın basın açıklamasını ise kayıp yakınlarından Başak Can yaptı. 13 Eylül 1980 tarihinde Kars'ın Göle ilçesinde gözaltına alınan ve 8 Ekim'de ise işkence ile öldürülen Cemil Kırbayır'ın kaybedilişin 31. yılında bir kez daha adaletin peşinde olduklarını belirten Can, Meclis İnsan Hakları Komisyonu'nun Mayıs ayında Kırbayır'ın işkenceyle öldürüldüğü ve cesedinin yok edildiğini belirttiği rapor ile devletin sorumluluğunu devlet tarafından belgelendiğine dikkat çekti. Can, rapora rağmen Kırbayır'ın sorgusuna giren emniyet, MIT ve Genelkurmay görevlilerin hala yargılanmadığına dikkat çekerek, bunun suçlularla ortaklığın devam edilmesi anlamına geldiğini söyledi. Can, gözaltında kaybedilenler için komisyon kurmanın ve devlet eliyle kaybedildiklerinin itiraf edilmesinin yeterli olmadığını dile getirdi. Raporlarda adı geçen suçlular cezalandırılmadığı sürece, kayıpların mezarları teslim edilmediği sürece bu dosyaların kendileri için kapanmayacağını hatırlatan Can, "Vicdandan, insanlıktan bahsedebilmeniz için, hızlı ve tarafsız soruşturma yürütülmesini sağlayarak, kayıplarımızı bize geri verin. Biliyoruz ki derin arşivleriniz açıldığında bizim sevdiklerimizin akıbeti de ortaya çıkacak" dedi.

KÜRT SİYASETÇİLERİNE YÖNELİK OPERASYONLAR PROTESTO EDİLDİ

Eylemde, kayıp yakınlarının, kayıplarını arama çabası içindeyken "KCK" adı altın geçekleştirilen operasyonlarda Kürt siyasetçilerin gözaltına alınması da protesto edildi. Urfa'da kaybedilen Nazım Babaoğlu'nun yakını Cemal Babaoğlu ile 1993'de Urfa'nın Siverek İlçesi'nde gözaltına alınan ve kaybedilen Hüseyin Taşkaya'nın kardeşi Faik Taşkaya'nın KCK operasyonları kapsamında gözaltına alındığı belirtildi. Hüseyin Taşkaya'nın eşi Sultan Taşkaya, sabah saat 04.00'da evlerine baskın yapıldığını belirterek, "Ağabeyini aramak suç muydu? Bizim evimizin direği kayboldu. Nasıl aramayalım? Urfa'dan kaçtık Van'a gittik. Van'dan buraya geldik. Burada da rahat bırakmadılar. Eğer aramak suçsa biz bu suçu işlemeye devam edeceğiz" dedi.

ANF NEWS AGENCY
Berfo Ana oğlunu andı

08/10/2011 19:24


Ardahan'ın Göle İlçesi'nde 13 Eylül 1980 tarihinde gözaltına alındıktan sonra akibetinden haber alınmayan Cemil Kırbayır, doğup büyüdüğü Okçular Köyü'nde anıldı.
Berfo Ana oğlunu andı

Deniz BAŞLI

31 yıl önce gözaltına alındıktan sonra kaybolan oğlu Cemil Kırbayır ile ilgili haber alamadığını söyleyen 104 yaşındaki Berfo Kırbayır, "Oğlumun mezarını bile görsem bana yeter" diyerek Türkçe-Kürtçe ağıtlar yaktı. Göle İlçesi’ne bağlı Okçular Köyü’nde Cemil Kırbayır’ı anmak için düzenlenen törene Berfo ana, köylüler, Emekçi Hareket Partisi Genel Sekreteri Gün Çağ Aydın, CHP Ardahan İl Başkanı Yalçın Taştan, BDP Göle teşkilatı, Artvin 78’liler Derneği temsilcileri, Kars İHD Temsilcileri, Kars Barosı temsilcileri, ailenin avukatı Yaşar Kaya katıldı. Ağabey Mikail Kırbayır, kardeşi, Cemil Kırbayır’ı en son 8 Ekim 1980 tgünü gördüğünü söyledi. O günden sonra Cemil’den haber alamadıklarını belirten Mikail Kırbayır, şunları söyledi:

"Cemil 13 Eylül’de Göle’deki evinde göz altına alındı. 8 Ekimde Kars Sıkıyönetim gözetimevine götürüldü. Bu tarihte kardeşime para ve giysi götürdüm. 9 Ekim’de tekrar gittiğimde ’burada öyle birisi yok, firar etti’ dediler. Ancak, görgü tanıkları büyük bir işkence gördüğünü söyledi. Ben ve 104 yaşındaki Berfo anam 31 yıldır Cemil’in yolunu bekliyoruz. Anneme Cemil’in kemiklerini göstermeden o da ölmeyecek. Ölüme meydan okuyacak."

BAŞBAKAN ERDOĞAN'A SESLENDİ

Konuşmasında vefat eden annesi Tenzile Erdoğan’ı bugün toprağa veren Başbakan Erdoğan’a da seslenen Mikail Kırbayır, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bir gece kardeşimi götürdüler bir daha da haber alamadık. 1980’lerde ’kardeşim nerede’ diye ısrarla devlete sordum. 12 Eylül bürokrasisi cevap olarak beni sürgün etti. Ben buradan Başbakan Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum, faillerin bulunması konusunda başlattığınız soruşturmanın sonucunu istiyoruz. Bugün sizin anneniz rahmetli oldu. Evlat acısı ana acısından daha zordur. Ne olur bize anlayın."

Köyde düzenlenen törende gözyaşlarını tutamayan "Berfo Ana" olarak tanınan Berfo Kırbayır, Türkçe ve Kürtçe ağıtlar yaktı. "Oğlumun mezarını görsem yeter. 31 yıldır evimin kapısını açık tutuyorum" diyen Berfo Ana, defalarca oğlunun fotoğrafını öptü. Berfo Ana, bu acıyı yaşatanlardan hesap sorulmasını istedi. Törene katılan Cemil Kırbayır’ın arkadaşları, siyasi parti temsilcileri birer konuşma yaptı.

Emekçi Hareket Partisi Genel Sekreteri Gün Çağ Aydın, köyde yaptığı basın açıklamasında, "TBMM tarafından kurulan Komisyon 3.5 aylık çalışması sonucu hazırladığı raporunda Cemil Kırbayır’ın Kars’ta işkence ile öldürüldüğünü ve cesedinin kaybedildiği açıklandı. Türkiye ilk kez devlet gözaltında kaybetme suçunu kabul etti. Devlet suçunu kabul etti ama kaybedenler hala yargı önüne çıkmadı. Cemil’in mezarını açığa çıkaramadı. Değişen bir şey olmadı. 31 yıldır adaleti arıyoruz. Ama kararlıyız kaybedenler hesap verecek. Buradan bir kez daha Başbakana sesleniyoruz sözünüzü tutun Cemil’in mezarını Berfo Anaya verin" diye konuştu.

BAŞBAKANLA GÖRÜŞMÜŞTÜ
Berfo Ana, 7 Şubat 2011 günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığı görüşmeyle gündeme gelmişti. Cumartesi Anneleri’nden biri olan Berfo Kırbayır, görüşmede Ardahan Göle’deki evinden askerler tarafından alınan ve tam 31 yıldır kayıp olan oğlu Cemil’in bulunmasını istemişti. (DHA)

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1065753&Date=08.10.2011&CategoryID=77

1 Ekim 2011 Cumartesi

Kayıp yakınları: Başbakan kan üzerinden siyaset yapıyor
ANF
12:47 / 01 Ekim 2011

Amed - İHD ve kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın” sloganıyla düzenlenen oturma eyleminde konuşan İHD MYK Üyesi ve Diyarbakır Şube Yöneticisi A. Serdar Çelebi, Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde söylediği “ciğerim yanıyor” sözlerini anımsatarak, “Senin ciğerin yanıyor da buradaki insanların yüreği yanmıyor mu? Kalkıp sadece ciğerim yanıyor demekle sorunlar çözülmüyor. Ciğerin yanıyorsa başkasının yüreğindeki ateşi de anlayabilmelisin. Başbakan’ın yaptığı kan üzerinden siyaset yapmaktan başka bir şey değildir” dedi.

İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları tarafından “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlenen oturma eylemi, 138. haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi. Kaybedilen ve faili meçhul cinayetlere kurban gidenler ile savaş döneminde yaşamını kaybeden çocukların fotoğraflarının taşındığı eyleme, İHD yönetici ve üyeleri, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri, MEYA-DER, TUHAD-DER ve Barış Anneleri İnisiyatifi üyeleri ile kayıp yakınları katıldı.

Oturma eylemi öncesi bir konuşma yapan İHD MYK Üyesi ve Diyarbakır Şube Yöneticisi A. Serdar Çelebi, her hafta kayıpların bulunması amacıyla oturma eylemi gerçekleştirdiklerini belirterek, “Biz buraya sadece muhalefet etmek için gelmiyoruz. Burada sadece birilerini sıkıştırmak için oturmuyoruz. Bu insanların yüreği yandığı için buradalar. Kayıplarının bulunmasını istiyorlar, faili meçhul cinayete kurban giden yakınlarının faillerinin bulunmasını istiyorlar” dedi.

KAN ÜZERİNDEN SİYASET YAPIYOR

Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde söylediği ve günlerce medya tarafından işlenen “ciğerim yanıyor” sözlerini anımsatan Çelebi, şöyle konuştu: “Başbakan ‘ciğerim yanıyor’ diyor. Senin yüreğin yanıyor da buradaki insanların yüreği yanmıyor mu? Kalkıp sadece ciğerim yanıyor demekle sorunlar çözülmüyor. Yüreğin yanıyorsa başkasının yüreğindeki ateşi de anlayabilmelisin. Bu insanların yüreğindeki acıyı anlamıyorsan söylediklerin çok da anlamlı değildir. Başbakan’ın yaptığı sadece kan üzerinden siyaset yapmaktan başka bir şey değildir. Bu insanlar devletin bilgisi dahilinde gözaltına alınmak suretiyle kim olduğunu bildiğiniz çevreler tarafından katledildi. Madem yüreğiniz yanıyor bulun bu kayıpları ve faillerini.”

CİĞERİ YANIYORSA ÇÖZÜM İÇİN ÇABA GÖSTERSİN

Kayıp yakınlarının acısının Başbakan’ınkiyle eşdeğer tutulamayacak büyüklükte olduğunu kaydeden Çelebi, “Dikkat edin Başbakan ciğerim yanıyor deyip halkı direnişe davet edebiliyor. Geçmişte bu direniş daveti Hizbullah gibi bir örgütü ortaya çıkarmış, kanlı bir dönemin yaşanmasına neden olmuştu. Yine yakın tarihte Başbakan’ın direnişe daveti batıda bazı kesimleri pompalı tüfeğini alarak sokağa çıkma cesaretini vermişti. İşyerleri taşlanıp göçe zorlanan vatandaşlara rastladık. Gerçekten yüreği yanıyorsa, halkı direnişe davet edeceğine, sorunun çözümü için çaba göstermelidir. Yüreği yanan bu insanların acısına çare bulmalıdır” diye konuştu.

KEMAL MUBARIZ’IN KAYBEDİLİŞ HİKAYESİ

Çelebi, konuşmasının ardından 1 Şubat 1994 tarihinde Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde JİTEM elemanları ve askerler tarafından gözaltına alınarak kaybedilen Kemal Mubarız’ın kaybediliş öyküsünü anlattı. Çelebi, Mubarız’ın kaybediliş öyküsünü ağabeyi Ömer Mubarız’ın ağzından şöyle aktardı: “1 Şubat 1994 tarihinde İlçe Jandarma Komutanlığı’na bağlı istihbarat elemanı olduğunu söyleyen 2 kişi evimize geldiler. Beni ve kardeşim Kemal’i alarak Nusaybin İlçe Jandarma Komutanlığı’na götürdüler. Oraya ulaşır ulaşmaz beni kapının önüne bıraktılar. Bizi götüren JİTEM elamanları bana, ‘bize 3 gün içerisinde 100 milyon getirirsen kardeşini bırakırız, yoksa bir daha kardeşini göremezsin’ dediler. Ben de hemen eve döndüm ve parayı temin ederek onlara verdim. Ancak kardeşimi serbest bırakmadılar. Bu tarihten sonra kardeşimden bir daha haber alamadık.”

Yapılan konuşmaların ardından kayıp yakınları 5 dakika oturma eylemi yaparak eylemlerine son verdi.

ANF NEWSA GENCY
Cumartesi Anneleri bu kez İsmail dosyasını açtılar
ANF
14:52 / 01 Ekim 2011

İSTANBUL - Gözaltında yakınlarını kaybedenler 340. kez Galatasaray Meydanı'ndan kayıplarının faillerini sordu ve sorumluların yargılanmasını istediler. Bu haftaki oturma eyleminde İsmail'in Tunç dosyası açılarak, sorumluların yargılanması istendi.

Aralarında sanatçılar Suavi, Mehmet Atak, Zeynep Tanbay ve yazarlar Hasan Ozan, Mukaddes Erdoğdu Çelik, Aslı Erdoğan'ın bulunduğu kayıp yakınları bu hafta, 1994 yılının Ekim ayında evi basılarak eşiyle birlikte gözaltına alındıktan sonra kaybedilen İsmail Tunç dosyasını açtılar.

Bu haftaki oturma eylemine katılması beklenen Rabia Tunç'un işkence sonucunda yaşadığı travma nedeniyle ve sağlık sorunlarından kaynaklı açıklamaya katılamadığı belirtildi.

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplar Komisyonu adına açıklama yapan Maside Ocak Kışlakçı konuyla ilgili şu bilgileri verdi: "Tunç ailesinin evi, Bismil Komando Taburu'na bağlı askerlerce sarıldı. Rabia ve İsmail Tunç'un kafasına torba geçirildi. Çocuklarının gözü önünde öldüresiye dövüldüler. Gözaltına alınarak Bismil Komando Taburu'na götürüldüler.

Onları bodrum kata indirip, İsmail'i hüçereye aldılar, Rabia'yı salonda beklettiler. Bir süre sonra işkence başladı; İsmail'in saatler süren çığlığı bütün bodrum katını sardı. Sonra sesi aniden kesildi. Askerlerden biri 'İsmail Tunç öldü' dedi. Bunun üzerine feryat eden Rabia çırılçıplak soyulup, başına torba geçirilerek saatlerce dövüldü. 9 gün aç susuz bırakıldıktan sonra ifade vermek için hücreden çıkarıldı. İfadesini alanlara eşini sordu. 'Bir daha sorma. O aradığı yeri buldu' dediler. Ardından, tehdit ederek, yarı baygın şekilde geçe yarısı evine yakın bir yere attılar."

İnsan Hakları Derneği'nden yardım isteyen ailenin yetkili makamlara yaptığı başvuruların dikkate alınmadığına işaret edene Ocak, olayla ilgili tüm sorumlularla birlikte savcılarında yargılanmasını talep etti.

O dönemde devletin üst makamlarında bulunanların da gözaltında kaybetme ikliminin yaratıcıları olduğunu söyleyen Ocak, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan'ı Tansu Çiller, Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe gibi isimlerinde yargılanmasını istedi.

"Kendi topraklarında savaş politikalarına ısrar eden Başbakan ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda 'Barışın yerine ikame edilecek hiçbir şey yoktur' diyor" şeklinde konuşan Ocak, kayıp yakınları adına bir kez daha Başbakan Erdoğan'a seslendi: "Hak ihlallerinin son bulması için, adaletin tecellisi için, hukukun üstünlüğü için, kayıplarımızın akıbetinin açığa çıkması için insanlık suçu işleyenlerin yargılanması için önce barışa ihtiyacımız var. Önce kapınızın önünün temizleyin."

Yine 1994 yılında gözaltına alınarak kaybedilen Aydın Doğan'ın eşi Halime Doğan, "Yeter, yeter, yeter. 17 yıldır eşimini arıyorum. Bana eşimi geri verin. Öldüyse cenazesini verin. Kızım babam nerede diye soruyor. En azından ona babasının mezarını gösterebileyim" şeklinde isyan etti.

1980 askeri darbesi döneminde 8 Ekim'de gözaltına alınarak kaybedilen Cemil Kırbayır'ın abisi Mikail Kırbayır ise şöye konuştu: "Kavurucu bir yaz dönemini daha geride bıraktık. Ama biz kayıp yakınları halen burada, Galatasaray Meydanı'nda oturmaya devam ediyoruz. Görünmeyen adelet, bitmek tükenmek bilmeyen belirsizlik biz kayıp yakınlarının yaşamında işkence oldu. Ancak anlaşılan o ki; bizim bu yaşam biçimimizden keyif alan duyarsız, duygusuz insanlar var. Ancak unutulmamalıdır ki; bu duruma seyirci kalanları bu sistem ve düzenle birlikte tarih affetmeyecektir."

12 Eylül döneminin toplum üzerinde yarattığı karanlığa değinen Kırbayır, "Bu zifiri karanlığı aydınlatmaya belki bizim gücümüz ve ömrümüz yetmeyecek. Ama bu kararlı ve ısrarlı mücadelemiz de devam edecektir" dedi.

ANF NEWS AGENCY
foto:http://www.firatnews.com/gallery/index.php?rupel=galeri&gid=6997&rupel2=2