21 Nisan 2012 Cumartesi

‘Kaybedilen çocuklar ve Ermeniler için adalet’ İstanbul 12:55 / 21 Nisan 2012 Cumartesi Anneleri, 369. kez Galatasaray Meydanı'nda buluştu. Bu hafta, 23 Nisan Çocuk Bayramı nedeniyle gözaltında kaybedilen çocuklar ile Ermeni Soykırımı nedeniyle kaybedilen Ermeni aydınlara dikkat çekildi, "Herkes için adalet" istendi. İnsan Hakları Derneği (İHD) Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon tarafından yapılan açıklamada, gözaltında kaybedilen çocuklardan bazılarının isimleri sayıldı: ‘’12 yaşındaki Davut Altunkaynak'ın, 13 yaşındaki Seyhan Doğan'ın, 14 yaşındaki Nedim Akyön'ün işkencede öldürülüp, kuyulara gömüldüğü savcılık fezlekesinde yazıldı. Tanıkların gösterdiği kuyulardan çıkarılan insan kemiklerinin bir an önce kimliklendirilmesi için Adalet Bakanı ile görüşmek isteyen ailelere, Bakan iş yoğunluğunu gerekçe göstererek, randevu vermedi. 'HANİ ÇOCUKLAR GELENECEĞİNİZDİ?' Türkiye 14 yaşındaki İlyas Diril'i, 13 yaşındaki Münir Sarıtaş'ı, 14 yaşındaki İkram İpek'i gözaltında kaybetmekten AİHM'de mahkum oldu. Onların kaybedilmesinde sorumluluğu bulunanlar kayda geçti ama bu çocukların akıbetleri hala gizleniyor. Failleri ise cezasızlık zırhı ile aramızda dolaşıyor. Hani çocuklar geleceğinizdi? Gözaltında kaybedilen çocukların akıbetleri gizli tutulurken, kemikleri bile annelerinden esirgenirken, çocuk bayramını kutlamak ikiyüzlülüktür.’’ 'BİR MEZAR TAŞLARI OLMADAN YOK OLUP GİTTİLER' Ermeni Soykırımı'nı da hatırlatan İHD, "İki gün sonra 24 Nisan. 24 Nisan bu topraklarda, tektipleştirmenin, devlet eliyle yurttaşları kaybetmenin tarihi açısından önemli bir gündür" dedi. Açıklamada, 24 Nisan Ermeni Soykırımı ile ilgili şu bilgiler yer aldı: "24 Nisan gecesi, İçişleri Bakanı Mehmet Talat Bey'in verdiği talimatla İstanbul'da 220 Ermeni aydın evlerinden gözaltına alındı. Bu operasyonu İstanbul Emniyet Müdürü Bedri Bey yürüttü. Gözaltına alınanlar Sultanahmet'teki şimdi Türk-İslam Eserleri Müzesi olan Merkez Cezaevi'ne götürüldü. Cezaevi'nden Şirket-i Hayriye'nin 67 No'lu vapuru ile Haydarpaşa Tren İstasyonu'na götürüldüler. 10 saat kadar Haydarpaşa'da bekletildikten sonra özel bir trenle Ankara'ya doğru yola çıkarıldılar. Trende 220 kişi vardı. 20 saatlik bir yolculuğun ardından gözaltındakiler Ankara yakınlarındaki Sincanköy'de trenden indirildiler. İstanbul Merkez Cezaevi Müdürü İbrahim Bey, onları iki gruba ayırdı. At arabalarıyla bir grubu Çankırı'ya, diğer grubu Ayaş'a sevk ettiler. Onlar Ermeni toplumunun en saygın isimleri, kanaat önderleriydi. Milletvekilleri, aydınlar, yazarlar, şairler, bilim insanlarıydı. Bu insanlardan 139'u bir mezar taşları bile olmadan yok olup gittiler." "24 Nisan'da gözaltında kaybedilen Ermeni aydınlar gerçeğiyle yüzleşmediğimiz için, bu topraklarda gözaltında kaybetme politikası devam etti" denilen açıklamada, son olarak şu ifadeler yer aldı: "Onları kaybeden Teşkilat-ı Mahsusa zihniyeti ile yüzleşmediğimiz için darbeci, katliamcı gelenek devam etti. Gözaltında kaybedilişlerinin 97. yılında İstanbul'un Ermeni aydınlarına sesleniyoruz: Biz bu toprağın devlet eliyle kaybedilen tüm evlatları için adalet istiyoruz. Zalimlerin unutmamız üzerine kurduğu inkan politikalarına inat gerçeği yaşatacağız." Bugünkü eylemde, 12 yaşında kaybedilen Davut Altunkaynak'ın dayısı Ramazan Turan da söz aldı. Turan, "Yeğenim 23 Nisan bayramlarını göremedi. Çobandı, çocuktu. Kemikleri nerede bilmiyoruz. Uğur Kaymaz, Ceylan, Davut'un suçu neydi?" diye sordu. 'O KEMİKLER BELKİ DE ÇOCUKLARA AİT' Dargeçit'te kaybedilen Seyhan Doğan'ın kardeşi olan Hazni Doğan da, "Bizler çocuk çığlıkları ile büyüdük. 10 yaşında yaptıkları işkencelerle bizi 50 yaşına getirdiler" dedi. İki ay önce Dargeçit'te yapılan kazılarda 12 kişiye ait kemiklerin çıktığını hatırlatan Doğan, "Kemiklere ilişkin kimlik testi hala tamamlandı. İki aydır kemikler Adli Tıp Kurumu'nda bekliyor. Belki o kemikler kaybedilen çocuklara ait" dedi. Oturma eylemi, kaybedilen Ermeni aydın Siyamento Atom Mercanyan'ın bir şiirinin seslendirilmesiyle sona erdi. ANF NEWS AGENCY

7 Nisan 2012 Cumartesi

Cumartesi Anneleri: Darbenin tüm sorumluları yargılanmalı
ANF
15:09 / 07 Nisan 2012

İSTANBUL - Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanı'nda 367. oturma eylemini gerçekleştirdi. Kaybedilen Talat Türkoğlu’nun dosyasını açıklayan anneler, 12 Eylül davasına dikkat çekerek, sadece iki generalin yargılanmasının yetmediğini, tüm sorumluların gerçek anlamda yargılanması gerektiğini söyledi.

Cumartesi Anneleri, kayıp yakınlarının bulunması ve faillerin yargılanması talebiyle 367. kez " Galatasaray Meydanı'nda bir araya geldi. "Failleri belli kayıplar nerede" pankartıyla kayıpları simgeleyen karanfiller ve gözaltında kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı. Anneler, 1996'da gözaltında katledilen Talat Türkoğlu'nun akıbetini sordu.

‘YARGILAMA GÖSTERMELİKTİR’

Eylemde söz alan, 1980’de gözaltında işkenceyle öldürülen Cemil Kırbayır’ın abisi Mikail Kırbay, “Bu coğrafyanın anaları mücadelecidir, hesap sorandır" dedi. Anneler adına 12 Eylül davasında müdahillik başvurusunda bulunduklarını belirten Kırbayır, “Ama orada sadece iki generali göstermelik olarak yargılıyorlar. 12 Eylül'ün tüm sorumlularıyla birlikte 'işkence yoktur' diyen doktoru, soruşturma açmayan savcısı, valisi, dönemin bakanları yargılanmadığı sürece; faili meçhullerin, kayıpların sorumluları açığa çıkarılıp gerçek anlamda yargılanmadığı süreci, buz bu 12 Eylül yargılamasına yargılamama demeyeceğiz" diye konuştu.

1981'de gözaltında kaybedilen Nurettin Yedigöl'ün kardeşi Muzaffer Yedigöl, sadece Evren'in ve Şahinkaya'nın yargılanmasının yetersiz olduğunu iktidarın kendisinden eminse tüm 12 Eylül döneminde yer alanları yargılaması gerektiğini vurguladı. Yedigöl, "Failler yargılansın ki 85 yaşındaki annemin vicdanı rahat olsun. Geçmişle yüzleşmelidir devlet yüzleşsin ki demokrasi gelsin, adalet gelsin" dedi.

‘SORUMLULARIN YARGILANMASI İÇİN 90 YAŞINA GELMELERİ Mİ GEREKİYOR?’

Ardından bugünkü eylemde dosyası açıklanan 1 Nisan 1996’da Edirne’de gözaltında kaybedilen Talat Türkoğlu’nun yakını Müsibe Türkoğlu konuştu. Türkoğlu, "Talat’ın annesinin gözleri açık gitti. O, oğlunun en azından mezarını bulana kadar umutla yaşadı, ama olmadı. Katillerin, sorumluların yargılanması için 90 yaşına gelmeleri mi beklenecek" diye sordu. 12 Eylül davasının bir fırsat olduğunu söyleyen Türkoğlu, "Bu dava yüreklerimizdeki yangını sona erdirmelidir" dedi

Talat Türkoğlu'nun avukatı Gülizar Tuncer de, Talat Türkoğlu'nun devrimci olduğunu ve bu nedenle kaybedildiğini anlattı.

‘BU MU SİZİN 12 EYLÜLLE HESAPLAŞMANIZ’

Bugünkü oturma eyleminde kayıp yakınları adına basın açıklamasını okuyan sanatçı Nur Sürer, Berfo Kırbayır, Fatma Morsümbül, Elmas Eren, Zeycan Yedigöl, Cevriye Altunbaş, Zeynep Güney'in 12 Eylül'de kaybedilen oğullarını bu meydanda aradıklarını hatırlatarak şunları söyledi:

"12 Eylül'ü yargılıyoruz diyen Başbakan'a soruyoruz, Berfo Anayı dinlediniz talimatınızla TBMM'de kurulan komisyonla Cemil Kırbayır'ın devlet işkencesiyle öldürüldüğü ortaya çıktı, aradan bir yıl geçti, Cemil'in hala mezarı yok, failleri hala yargı önüne çıkarılmadı. Böylemi hesaplaşıyorsunuz 12 Eylülle? Veysel Güney'in idam edildikten sonra cenazesi ailesine 31 yıldır verilmedi. Bunun on yılı sizin iktidarınız, böyle mi hesaplaşıyorsunuz 12 Eylülle? Siyasetçiler, akademisyenler, öğrenciler, sendikacılar, gazeteciler, çocuklarla dolu cezaevleri. Cezaevlerinde çocuklar tecavüze maruz kalıyor. Yayın politikasını beğenmediğiniz gazeteleri kapatıyorsunuz, Eylem yapanlara gazla copla müdahale ediyorsunuz. Savaş uçakları katledilen evlatlarımız için 'adalet' talebimize devletin güvenliği açısından ifşa edilmemesi gereken damgalı cevaplar veriyorsunuz. Zulüm politikalarınıza itiraz eden herkes terörist sayılarak ağır cezalar alıyor bu mu sizin 12 Eylülle hesaplaşmanız?"

TALAT TÜRKOĞLU’NUN KAYBEDİLİŞ HİKAYESİ ANLATILDI

Nur Sürer, Talat Türkoğlu'nun faillerinin de tüm delillere rağmen bulunmadığını, JİTEM itirafçısı Kasım Açık'ın tüm detaylarıyla anlatmasına rağmen mezar yerinin bulunmadığını belirtti. Sürer, "Eşi Hasene ve annesi Ziyneti Türkoğlu'na, başvurduğu tüm idari ve adli kurumun cevabı aynıydı: Talat Türkoğlu isimli şahıs, herhangi bir nedenle gözaltına alınmamıştır oldu. 10 Eylül 1997'de JİTEM mensubu itirafçı Kasım Açık, Gebze Cezaevi'nde el yazısıyla yazdığı itirafta Talat'ın kendisi gibi JİTEM' de çalışan Murat Demir ve Murat İpek tarafından öldürüldüğünü ve verilen görev gereği onu Meriç Nehri'ne attıklarını krokileriyle açıkladı" dedi. Sürer, 2007 yılında AİHM, yerel makamların, Türkoğlu'nun kaybolmasına ilişkin şartlara yönelik yeterli bir soruşturma yapmadığı için Türkiye'yi mahkum ettiğini hatırlattı.

‘BÖBÜRLENMEYİN, 12 EYLÜL’ÜN ZİHNİYETİNDENSİNİZ’

Adalet Bakanı Ergin'e "AİHM'deki dava sonuçlanalı 5 yıl oldu, Talat Türkoğlu soruşturmasını iç hukukta yeniden, etkin bir şekilde başlatmak için ne bekliyorsunuz? Anneleri ile görüşmeye zaman bulamadığınız kayıplar için, hukuku işletmeye de mi zamanınız yok?" sorularını yönelten Sürer, "12 Eylül'ü yargılıyor olmakla böbürlenmeyin, siz 12 Eylül'ü farklı şekillerde ama aynı zihniyetle sürdürenlersiniz. Gözaltında kayıpların sorumluları teşhir etmemek ve evrensel insan hakları hukuku normlarına uygun yargılamamak gözaltında kaybetme sucunun devamındır" diye konuştu.

ANF NEWS AGENCY

3 Nisan 2012 Salı

Ayhan Efeoğlu'nun mezarının bulunması için 2 günlük açlık grevindeyiz
Salı, 03 Nisan 2012 07:17

KAYBEDİLEN EVLADIMIZ AYHAN EFEOĞLU’NUN BULUNMASI İÇİN 5-6 NİSAN’DA ÇAĞLAYAN ADLİYESİ ÖNÜNDE AÇLIK GREVİNDEYİZ!

Ayhan Efeoğlu bir devrimciydi. Halkımızın özgürlüğü ve ülkemizin bağımsızlığı için mücadele ediyordu. Bu nedenle defalarca gözaltına alındı. Son olarak 6 Ekim 1992 yılında gözaltına alındı ve kaybedildi. Kaybedilmesinin üzerinden tam 20 yıl geçti. Acımız ve öfkemiz ilk günkü gibi. Aradan geçen zamanla unutacağımızı düşünenler yanılıyor.

Bitmeyen, hep canlı tuttuğumuz adalet duygusuyla, halkı için mücadele eden bir devrimciye olan vefa ve bağlılıkla arıyoruz onu.

Ayhan Efeoğlu’nun katillerinden biri, kontrgerille elemanı Ayhan Çarkın yıllar sonra yaptığı itiraflarda “gözaltına alındı, öldürülüp bir torba içine kondu” dedi, cesedini de Trakya taraflarında bir ormana gömdüklerini söyledi…

Ortada bir cinayetin itirafı var, ama devlet konuyla ilgili somut bir adım atmıyor. Cinayetin üzeri kapatılmaya, kayıplar politikasının arkasında devletin olduğu gerçeği hala gizlenmeye çalışılıyor. Bu gerçeğin üzerinin kapatılmasına izin vermeyeceğiz. Ayhan Efeoğlu’nun cesedinin bulunup ailesine teslim edilmesine kadar mücadelemize devam edeceğiz. Nasıl ki, Güler Zere’yi, Yasemin Karadağ’ı zulmün elinden aldıysak, Ali Yıldız’ın mezarını bulduysak Ayhan Efeoğlu’nun da mezarını bulana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.

Bu ısrarla onu bulacak ve katillerinden hesap soracağız. Bu amaçla her hafta yürüyüşler yapıyoruz. Savcılık, somut adım olabilecek hiçbir şey yapmıyor.

5-6 Nisan’da, Çağlayan Adliyesi önünde 2 günlük Açlık Grevi çadırı açarak, Ayhan Efeoğlu’nun bulunmasını ve ailesine teslim edilmesini isteyeceğiz. Perşembe günü saat 12.00’de çadırımızı açacak ve Cuma akşamı saat 17.30’da çadırımızı kaldırarak, Taksim’de saat 19.00’da yapacağımız eyleme gideceğiz.

Tüm halkımızı ve duyarlı herkesi bu eylemlerimize katılmaya ve kayıpların bulunması için duyarlı olmaya çağırıyoruz.

TAYAD’LI AİLELER

YER : ÇAĞLAYAN ADLİYESİ ÖNÜ

TARİH: 5 NİSAN 2012-PERŞEMBE

SAAT : 12.00

NOT: BASIN AÇIKLAMASINDAN SONRA 2 GÜNLÜK AÇLIK GREVİ ÇADIRINI AÇACAĞIZ.
'Oğlumu işkencede öldürüp yaktılar'

03/04/2012 10:09

Cemil Kırbayır'ın babasının kayıp dilekçesi ortaya çıktı: Eli bağlı, gözü bağlı, dört polis arasında işkence odasına giren ve odaya girdiği deliller ile resmi belgeler ile sabit olan şahıslar kaçabilir mi? Hiç birisi yapılmadı. Çünkü biliniyor ki bu şahıs kaçmadı. İşkencede öldürüldü ve ölüsü yakıldı
'Oğlumu işkencede öldürüp yaktılar'

İsmail Karabayır fotoğrafının arkasına 'baktıkça beni hatırlarsın' yazmış.




Gazeteci İsmail Saymaz’ın 12 Eylül’ün insanlık suçlarına eğilen “Oğlumu Öldürdünüz Arz Ederim” isimli dördüncü kitabı çıktı. Saymaz, Cemil Kırbayır’ın 8 Ekim 1980’de kaybedilmesinden sonra babası İsmail Kırbayır’ın 1981 yılında yazdığı ve bugüne kadar gün yüzüne çıkmamış dilekçeye kitabında yer verdi. Baba Kırbayır, sekiz ayrı makama gönderdiği dilekçesinde, oğlu Cemil’in üç polis ve bir MİT görevlisi tarafından Kars Eğitim Enstitüsü’nde işkence yapıldığını, öldürülüp cesedinin yakıldığını ileri sürüyor. Baba Kırbayır, dilekçede, kendisine, “Oğlun kaçtı” denildiğini belirterek, “Ben oğlumu bilmez miyim? Fizana kaçsa idi perişanlığımı düşünerek yine de yolunu bulur, “iyiyim” diye haber gönderirdi. Peki, kaçtıysa, elinden kaçanlar hakkında ne gibi işlem yapıldı? Eli bağlı, gözü bağlı, dört polis arasında işkence odasına giren ve odaya girdiği deliller ile resmi belgeler ile sabit olan şahıslar kaçabilir mi? Hiç birisi yapılmadı. Çünkü biliniyor ki bu şahıs kaçmadı. İşkencede öldürüldü ve ölüsü yakıldı” diyor. Baba Kırbayır, 1991 yılında, oğluna kavuşamadan öldü.

TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nca geçen yıl hazırlanan Cemil Kırbayır Raporu’nun ek belgeleri arasında yer alan dilekçe, 31 Temmuz 1981 tarihini taşıyor. İçişleri Bakanlığı’nın arşivinden çıkarıp TBMM’ye gönderdiği dilekçede; Baba Kırbayır, kendisini “İşkence ile öldürülen Cemil Kırbayır’ın babası” diye tanıtıyor.


SADECE KINAMIŞLAR


Rapor eklerindeki belgelere göre İçişleri Bakanlığı, baba Kırbayır’ın dilekçesinden sonra, 18 Ocak 1982’de, idari soruşturma açıp dönemin polis yetkililerinin ifadesini aldı ve kimi tanıkları dinledi. Polisler kendilerine iftira atıldığını ileri sürdü.

Muhakkik R. Erkul Şenyüz, 6 Mayıs 1983’te Kars İl Jandarma Komutanlığı ve Emniyet Müdürlüğü’ne, Cemil Kırbayır’ın kaybedildiği 8 Ekim 1980’de Dede Korkut Eğitim Enstitüsü’nün çevre emniyetini kimlerin aldığını sordu. Jandarma, “Çevre emniyetini alan jandarma erlerinin, jandarma eri olup olmadıklarının kesin olarak bilinemediği, konu ile ilgili herhangi bir tutanağa rastlanılmadığı” şeklinde akıl almaz bir yanıt verdi. Kars Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şubesi de, “Dış çevre korumasındaki görevlilerin kimler olduğunun tespiti mümkün olmadığı gibi, buna dair herhangi bir nöbet listesinin de mevcut olmadığı anlaşılmıştır” dedi.

Muhakkik Şenyüz’ün yaptığı inceleme, 7 Haziran 1984’te bitti. Şenyüz, hazırladığı raporda, Kırbayır’ın kaybedilmesi sonrasında yalnızca üç polise, ‘kınama’ cezası verildiğine, oysa emniyet tüzüğüne göre, şüphelinin kaçması veya kaçırılması halinde 24 ay kıdem durdurma ile meslekten ihraca varan cezaların öngörüldüğüne dikkat çekerek, “Neden bu şekilde ceza verildiği anlaşılamamıştır” dedi. Rapora göre üç polise re’sen kınama cezası verildiği için herhangi bir cezalandırmaya da gidilemedi ve dosya kapandı.


O DİLEKÇE


İşte, 1991 yılında 74 yaşındayken hayatını kaybeden İsmail Kırbayır’ın kayıp dilekçesi: “Oğlum Cemil Kırbayır, 8 Ekim 1980 günü Kars Gözetim Evi’nden alınmış ve Şube 1 polislerince Eğitim Enstitüsü’ne götürülmüştür. Oğlum burada yapılan işkence sırasında öldürülmüş ve ölüsü yakılmak suretiyle ortadan kaldırılmıştır. Bu bilgileri nerden aldığım ve suçluların kimler olduğu aşağıda ayrıntılı olarak belirtilmiştir.

1- Olay sırasında Şube 1. görevli bulunan bir bekçi durumu bana anlatmış ve bu anlatım sırasında birkaç kişi de yanımızda bulunmuştur. Bu bekçinin şu sırada ismini bildirmeyi mahzurlu görmekteyim. Çünkü bu şahıs şu günlerde gözaltına alınan (bu durumdan da şüpheleniyorum. Çünkü bu işi, yani Cemil’in işini ortaya çıkaracağım. Canım pahasına da olsa yapacağım) diyordu. Tam bu çalışmalar sırasında bu bekçi gözaltına alındı.

2- Oğlum ile birlikte gözaltında bulunduğu sırada yanında bizzat giden dört kişi halen sağdır. Ve dışarıdadırlar. Bunlardan ikisi Kars’ta avukattır. Abdurrahman Alaca ile Av. Murat Özdamak, Cemil’in öldürüldüğünü kesin olarak bilmiyorlar. Ama ifadeleri alınsa söylerler mi, söylemezler mi, bilmem. Yine oğlum ile birlikte işkence odasına kadar giden üç kişinin ismi Kars Gözetim Evi’nin kayıtlarından tespit edilebilir. Bunlar da muhtelif yer ve zamanda Cemil’in öldürüldüğünü söylemişler durumdadır. Ben isimlerini belirtmek istemiyorum. Başlarına bir iş gelirse vicdan azabı duyarım. Fakat istiyorum ki devlet bu isimleri tespit etsin, çağırsın, dinlesin ve suç işleyenler cezasını çeksin. Benim oğlum suçlu idiyse İDAM edildiyse vay demezdim.

3- Araştırmaların sonunda oğlumun ölümünden mesul olan şahısları tek tek tespit ettim. Birisi çıksa da senin oğlunu ben öldürdüm dese ben baksam ki bu şahıs aşağıda belirttiğim kişilerden değil, katiyen kabul etmem. Oğlumu öldüren ve ölüsünden mesul bulunan şahıslar şunlardır.

1- Mehmet Aytan 1. Şubede görevli idi

2- Selçuk Ayyıldız 1. Şubede görevli idi

3- Mehmet Ali Akın (Köse lakaplı) 1 Şubede görevli idi

4- Taner isimli (Japon lakaplı) MİT mensubu sorgulamacı

Devletin imkânları ile bu şahıslar birer saat sorgulansa oğlumun nasıl öldürüldüğü ve ölüsü nasıl yakıldığı, ortadan kayıp edildiği ortaya çıkacaktır. Oğlumu teröristler öldürse idi hiç değilse cesedini alırdım. İdam olsaydı hiç değilse yine cesedini alırdım. Fakat bu adamlar oğlumu resmen ortadan kaldırdılar,

4- Ben dilekçe veriyorum. Cevap geliyor ki “oğlum kaçmış.” Ben oğlumu bilmez miyim? Fizana kaçsa idi perişanlığımı düşünerek yine de bir yolunu bulur, “iyiyim” diye haber gönderirdi. Peki, kaçtıysa, elinden kaçanlar hakkında ne gibi işlem yapıldı? Eli bağlı, gözü bağlı, dört polis arasında işkence odasına giren ve odaya girdiği deliller ile resmi belgeler ile sabit olan şahıslar kaçabilir mi? Tekrar diyorum, kaçtı ise kaçmasına meydan veren şahıslar hakkında ne gibi işlem yapıldı? Hiç birisi yapılmadı. Çünkü biliniyor ki bu şahıs kaçmadı. İşkencede öldürüldü ve ölüsü yakıldı. Ölüsü yakılmasa idi Oruç Korkmaz’ınki gibi mesuliyet doğuracaktı.

Ben o görevinde namuslu bekçiyi tanıdıktan sonra oğlumun suç(lu)larının er geç adalet önüne çıkarılacağına inanıyorum. Fakat devlet yetkililerinin böyle ciddi işlere ciddi bakmalarını talep ediyorum. Üç beş polis mesuliyetten kurtulsun diye benim çocuğumun ölüsünün dahi kaybolmasına göz yummaya hiçbir görevlinin hakkı yoktur. Mutlaka bu cinayet aydınlanmalı ve bu yönetim kanunsuzluklara karşı mücadele ederken kendi kadrosundaki kanunsuzlukları da cezalandırmalı. Adalet önüne çıkarmalı ki, herkesin sevgisi ve saygısı artsın. Ben çocuğumu Kıbrıs’a gitmiş de vatan için ölmüş sayabilirdim. Veya memleket için muhsir bir şahıs olsa idi idam edildi diye de düşünebilirdim. Yine böyle düşünmeye de hazırım. Devlet de kendi kadrosuna sızmış bulunan katilleri adalet önüne çıkarsın. Hiç değilse mahkeme etmesini saygılarımla arz ederim.”


BABADAN OĞULA RESİM


Cemil Kırbayır, 12 Eylül’den kısa bir süre önce bir başka soruşturma nedeniyle tutuklanmış, Erzurum Karskapı Askeri Cezaevi’ne konmuştu. Babası İsmail Kırbayır, 31 Nisan 1980’de resim çektirip oğluna gönderdi. Resmin arkasında, “Bu fotoğrafı yeni çektirdim. Buna baktıkça beni hatırlarsın. Baban...” diye yazdı, postaladı. Mektup, 9 Mayıs 1980’de Cemil Kırbayır’ın eline geçti. Cemil Kırbayır, resmin arkasına kendi el yazısıyla şunları yazdı: “G.T. 9 Mayıs 1980. Cuma, Saat 20.30. Sık. Yön. As. Cezaevi. Karskapı. (?) Koğuşu. 9 cu ranza.” (Radikal)

31 Mart 2012 Cumartesi

Efeoğlu için 5-6 Nisan'da Çağlayan'dayız
İstanbul
20:17 / 30 Mart 2012

Gözaltında kaybedilen üniversite öğrencisi Ayhan Efeoğlu'nun mezar yerinin açıklanması için her Cuma Taksim'de eylem yapan TAYAD'lı aileler, bir kez daha Efeoğlu'nun nerede olduğunu sordu.

Taksim Tramvay durağında bir araya gelen TAYAD'lı aileler, Ayfan Efeoğlu'nun bulunması için 5-6 Nisan'da Çağlayan Adliyesi önünde açlık grevine başlayacaklarını duyurdu. Eylemde, "Kaybeden, katleden devlettir hesap soracağız", "Ayhan Efeoğlu'nun mezar yeri açıklansın" sloganları atıldı.

Burada açıklama yapan Nuri Cihanyandı, kontrgerilla elemanı Ayhan Çarkın'ın itiraflarına rağmen Ayhan Efeoğlu'nun mezar yerinin bulunması için herhangi bir adım atılmadığına dikkat çekti. Efeoğlu'nun devrimci olduğu için öldürüldüğünü kaydeden Cihanyandı, Efeoğlu'nun mezarı bulununcaya kadar mücadeleyi sürdüreceklerini belirtti.

Cihanyandı, 5-6 Nisan tarihlerinde Ayhan Efeoğlu'nun bulunması ve ailesine teslim edilmesi talebiyle Çağlayan Adliyesi önünde açlık grevine başlayacaklarını duyurarak kamuoyuna duyarlılık çağrısı yaptı.

ANF NEWS AGENCY

17 Mart 2012 Cumartesi

Cumartesi Anneleri: Aksu'yu vazgeçilmez kılan nedir?
ANF
12:52 / 17 Mart 2012

İstanbul - Cumartesi Anneleri ve insan hakları savunucuları, Cumartesi eyleminin 364. haftasında Galatasaray'da bir araya geldi. 21 yıldır kayıp olan Yusuf Erişti'nin akıbetini soran Cumartesi Anneleri, newroz mitinginin yasaklanmasına tepki gösterdi.

30 yaşındaki Yusuf Erişti, 14 Mart 1991 tarihinde Belgradkapı'da İstanbul Terörle Mücadele Şubesi polisleri tarafından gözaltına alındı. Gayrettepe'deki sorgusunda onu görenler, "Size hiçbir şey söylemeyeceğim" diyen sesini duydu. Bir tanık, "Yusuf Erişti'ye yoğun işkence yapıldı. Onu en son 17 Mart'ta koma halinde hücresinden götürülürken gördüm. Bir daha da görmedim" dedi.

Bugünkü eylemde Yusuf Erişti dosyasını açıklayan İHD Kayıplara Karşı Komisyon, Erişti'nin kaybedildiği dönemde İçişleri Bakanın’ın Abdülkadir Aksu olduğunu hatırlattı. Aksu ile ilgili olarak açıklamada şu ifadeler yer aldı:

"Aksu, üniversite öğrencisi genç emniyette işkence ile öldürüldüğünde 'kendi kendini öldürmüştür', devletin güvenlik güçleri Yeşilyurt köylülerine bok yedirdiğinde 'olacak o kadar' İçişleri Bakanı'dır."

Birinci AKP hükümetinde Aksu'nun içişleri bakanı olduğu hatırlatılan açıklamada, "Aksu, halen AKP'nin Siyasi ve Hukuki İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekilidir." denildi.

Açıklamada Başbakan Erdoğan'a, "Aksu'yu sizin için vazgeçilmez kılan nedir?" diye soruldu.

Yusuf Erişti'nin kardeşi Zehra Eryılmaz, kardeşinden 21 yıldır haber alamadıklarını belirterek, "Babam artık hasta, yıllardır oğlundan haber bekliyor. Başbakan'a sesleniyorum, artık abimin akıbetini açıklayın" diye belirtti.

Eyleme katılan BDP Eş Başkanı Gültan Kışanak, cumartesi eylemine katılım çağrısı yaptı. Başbakan Erdoğan'ın geçtiğimiz yıl Cumartesi anneleri ile yaptığı görüşmeyi hatırlatan Kışanak, "Bir yıldır ne oldu? Başbakan'a sesleniyoruz, kayıpları siyaset malzemesi yapmayın. Gelin mecliste komisyon kuralım" dedi.

Murat Yıldız'ın annesi Hanife Yıldız, Roboski katliamı nedeniyle Uludere’ye giden Emine Erdoğan'ın sözlerini hatırlattı, "Bizimle dalga geçiyorlar. Bu iş ağlayarak çözülmez, adalet ile çözülür" diye konuştu.

Hasan Ocak'ın kardeşi Ali Ocak da Newroz kutlamalarının yasaklanmasına tepki göstererek, "Bu kararı sorgulamak gerek, devletin halkın taleplerine ve sorunlarına yaklaşımını gösteriyor" ifadelerini kullandı.
Kayıp yakınlarından Newroz'un yasaklanmasına sert tepki
ANF
13:26 / 17 Mart 2012

Amed - İHD ve Kayıp yakınlarının "Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın" sloganıyla her hafta düzenlediği oturma eylemi Diyarbakır ve Batman'da devam etti. İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Diyarbakır Raci Bilici, Newroz'un yasaklanmasına tepki göstererek, Newroz bayramını ruhuna uygun bir şekilde kutlayacaklarını söyledi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganıyla düzenlediği oturma eylemi 162'nci haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde devam etti. Eyleme İHD yönetici ve üyeleri, MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi ve KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ile kayıp yakınları katıldı.

Faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitiren ve kaybedilenlerin fotoğraflarının taşındığı eylemde, İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici Newroz kutlamalarına Valilikler tarafından izin verilmemesini protesto ederek, "90'lı yıllara geri mi dönüyoruz" şeklinde sordu. Geçmişte yaşanan kötü olaylardan ders çıkartılmadığını, bu yasakçı zihniyetin ciddi bir sorun oluşturduğunu ifade eden Bilici, "Kawalardan bugüne yasaklamalar oldu, ancak Kürt halkı kendi varlığını, kültürünü koruyarak, bedeller ödeyerek bugünlere geldi. Türkiye'nin insan haklarına, özgürlüklere, demokrasiye ihtiyacı var. Gelin Newroz'u barışa gitmek için bir başlangıç olarak kabul edelim. Hiçbir şey için geç değildir" dedi.

YASAKÇI ZİHNİYET TEHLİKELİ BİR ZİHNİYETTİR

Yasakların gerçekçi gerekçelerinin olmadığını, Newroz'un sadece bir gün değil, 1 hafta, bir ay boyunca kutlandığını ifade eden Raci Bilici, "Tüm Kürtler ve ezilen halklar bu bayramı ruhuna uygun kutlamak istiyor. Yasakçı zihniyet tehlikeli bir zihniyettir. Bunu en iyi hükümetin bilmesi gerekir. Bu gelişmelerden kaygılıyız" diye konuştu. Başbakan'a seslenen Bilici, "Gelin birlikte Diyarbakır'da kutlayalım Newroz'u. Barış için birlikte mesaj verelim. Bundan başka çare yoktur" dedi.

MEHMET YILDIZ’IN KAYBEDİLİŞ HİKAYESİ ANLATILDI

Bilici'nin ardından İHD Kayıp Komisyonu Üyesi Necibe Güneş Perinçek, 22 Temmuz 1994 Kulp'ta kaybedilen Mehmet Yıldız'ın akıbetini sordu. Yıldız'ın Mersin'de çalıştığı sırada ailesini ziyaret etmek için Diyarbakır'a geldiğini ifade eden Perinçek, o esnada gözaltına alındığını ve 3 gün gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakıldığını söyledi. Yaşanan olaydan 45 gün sonra Yıldız'ın kardeşi Kemal Yıldız'ın çalıştığı kahveye giden sivil polislerin kimlik kontrolü sırasında Mehmet Yıldız'ı sorduğunu ifade eden Perinçek, "Daha önceden gözaltına alınan Mehmet giysilerini bir çantaya koyup evden ayrıldı. Diyarbakır'dan Kulp İlçesi'ne giderken askerlerin yolda yaptıkları kimlik kontrolü sırasında Mehmet Yıldız ve onunla birlikte Mehmet Aktar gözaltına alındı. Aktar, korucu olan akrabalarının devreye girmesiyle serbest bırakıldı. Yıldız'ın ailesi resmi girişimlerden sonuç alamadı ve Yıldız'dan bir daha haber alınamadı" dedi.

Yapılan konuşmaların ardından kayıp yakınları 5 dakika oturma eylemi yaparak eylemlerine son verdi.

BATMAN

Batman'da İHD ve kayıp yakınları tarafından her hafta Gülistan Caddesi'nde yapılan "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" eylemi bu hafta da devam etti. Eyleme İHD yöneticileri ve kayıp yakınlarının yanı sıra sivil toplum örgütü temsilcileri ile BDP PM Üyesi Osman Ergin ile Belediye Başkan yardımcıları Hamza Ayiş, Mustafa Tuğyıldız katıldı. İHD MYK üyesi ve Batman Şube Yöneticisi Nihat Ekinci, "İHD'ye yapılan başvurular ve yaptığımız incelemeler sonucunda tespit ettiğimiz hak ihlallerini her fırsatta devletin ilgili birimlerine bildirmemize rağmen, başta Adalet Bakanlığı olmak üzere devlet kurumları adeta bu sorunlar karşısında kulaklarını tıkayarak, yaşanan ihlallere göz yummaktadır. Meclis Alt Komisyonu tarafından yapılan incelemenin bir an önce rapor halinde sunulmasını istiyoruz. 162 değil 5 bin haftada olsa burada kayıpların akıbetini soracağız taki kamuoyu ve kayıp yakınları tatmin oluncaya kadar. Ve eylemimizden en ufak bir geri adım atma söz konusu olmayacaktır. Cezaevleri bizim en önemli hassasiyetimizdir, cezaevlerindeki eylemler de hassas bir noktaya doğru ilerlemektedir. Yetkililerin gerekli önlemleri en kısa sürede almasını istiyoruz" dedi.

Açıklamanın ardından yapılan 5 dakikalık oturma eylemi ile açıklama son buldu.

ANF NEWS AGENCY

3 Mart 2012 Cumartesi

Kayıp yakınları Çalık ve Fidan’ın akıbetini sordu
ANF
12:47 / 03 Mart 2012

AMED - İHD ve Kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlediği oturma eylemi, 160’ıncı haftasını geride bıraktı. Her hafta olduğu gibi kayıplarının akıbetini soran kayıp yakınları, bu hafta 1994 yılında kaybedilen Salih Çalık ve Sinan Fidan için oturma eylemi yaptı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganıyla düzenlediği oturma eylemi 160'ıncı haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde devam etti. İHD üye ve yöneticilerinin yanı sıra MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ile kayıp yakınlarının katıldığı eylemde, faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitiren ve kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı.

Bu haftaki eylemde konuşan İHD MYK Üyesi ve Diyarbakır Şube Yöneticisi A. Rahşan Bataray Saman, konuşmasına tüm kadınların ve annelerin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlayarak başladı.

‘ADLİ TIP KUŞKULARI GİDERMEMİŞTİR’

160 haftadır kayıpların bulunması ve faillerinin yargılanması için mücadele ettiklerini belirten Bataray Saman, ancak seslerinin devlet yetkilileri ve Türk kamuoyu tarafından duyulmadığını dile getirdi. Diyarbakır İçkale’de bulunan toplu mezarın ortaya çıkmasıyla kayıplar konusunun tekrar gündemleştiğini kaydeden Bataray Saman, toplu mezarda bulunan kemiklere ilişkin Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı rapora ise tepki gösterdi. Adli Tıp Kurumu’nun bilimsellikten uzak raporlar hazırladığının geçmişte de ispat edildiğini vurgulayan Bataray Saman, bu raporun kayıp yakınlarının kafalarındaki kuşkuları gidermediğini söyledi.

‘YOKMUŞ GİBİ DAVRANİYORSUNUZ AMA YAKINLARIMIZ HALA KAYIP!’

Rapor açıklandıktan sonra yetkililerde sanki 90’lı yıllarda bu kayıpların yaşanmadığı gibi bir havanın oluştuğunu belirten Bataray Saman, şunları söyledi: “Ama bu kayıplar yaşanmıştır. Bu gerçeği değiştiremezsiniz. Bizim yakınlarımız hala kayıp, halen kemikleri bulunamadı veya failleri ortaya çıkarılamadı. Bu rapor aslında daha vahim bir sonucu ortaya çıkardı. 90’lı yıllarda bu bölgede yaşanan kayıpların, faili meçhullerin ve toplu mezar gerçeğinin aslında 100 yıl önce de bu topraklarda yine Kürtlere reva görülen bir uygulamaydı ve maalesef tarih tekerrür ediyor. Biz insan hakları savunucuları olarak 100 yıl önce de olsa işlenmiş olan insanlık suçlarının takipçisi olacağımızı tekrar belirtmek isteriz.”

Bu hafta 2011 yılı İnsan Hakları İhlalleri Raporu’nu açıkladıklarını kaydeden Bataray Saman, “İstatistikler bize göstermektedir ki, 2011 yılında hak ihlalleri her yıl artarak devam ediyor. 2012 yılının ilk iki ayı da göstermektedir ki, bu ihlaller 2012 yılında artarak devam edecek” dedi.

ASKER ÖNCE YARALADI SONRA KAYBETTİ

Bataray Saman, konuşmasının ardından 6 Haziran 1994 tarihinde Diyarbakır’ın Kocaköy İlçesi Şahlat Köyü’nde askerler tarafından gözaltına alınarak kaybedilen Salih Çalık ve Sinan Fidan’ın kaybediliş hikayesini şöyle anlattı: “Şahlat Köyü Askerler tarafından yakıldığı için Çalık ailesi Diyarbakır Merkezine göç etmişti. Ancak Salih Çalık işçi olduğu için köye çalışmaya gidip gelmeye devam ediyordu. Olay günü Salih yine köye çalışmaya gitmişti. Köyde de bir Askeri operasyon başlamıştı. Operasyon sırasında Askerler köylüleri uzun namlulu silahlarla taradılar, tarama sırasında 2 köylü yaşamını yitirdi. Olayda Salih Çalık da ayağından yaralanmıştı. Yaralı olduğu için köyden çıkamayınca Süleyman Muntaş’ın evine sığınmıştı. Ancak askerler kaldığı evi tespit ederek, eve baskın düzenledi. Yapılan baskın sonucunda ev sahibi Süleyman Muntaş, yaralı Salih Çalık ve Çalık’ı tedavi etmek için evde bulunan Sinan Fidan, askerler tarafından gözaltına alındı. Ev sahibi Muntaş, 25 gün sonra serbest bırakıldı. Salih ve Sinan ise gözaltında tutulmaya devam edildiler. Serbest bırakılan Süleyman Muntaş, yalnızca 2 gün Salih ve Sinan ile birlikte gözaltında tutulduklarını, sonrasında ikisini onun yanından ayırdıklarını anlatıyor. Salih Çalık ve Sinan Fidan’ın akıbeti konusunda bir bilgiye ulaşamayan aileleri, Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdular. Ancak Savcı dilekçeyi aileye iade ederek, ‘bu şahısları biz almadık, gidin PKK’den sorun’ diyerek ailelerin talebini geri çevirdi. O tarihten itibaren Salih Çalık ve Sinan Fidan’dan bir daha haber alınamadı.”

Hikayenin anlatımının ardından Salih Çalık’ın annesi Kesire Çalık, oturma eylemine katılanlara oğlunun kaybediliş hikayesini ve yaşadıklarını paylaştı.

Yapılan konuşmaların ardından kayıp yakınları, Salih Çalık ve Sinan Fidan’ın anısına 5 dakikalık oturma eylemi yaptı.

ANF NEWS AGENCY
Kayıp torunu: Dedemin mezarını istiyorum
ANF
13:10 / 03 Mart 2012

İSTANBUL - Cumartesi anneleri, oturma eylemlerinin 362. haftasında 27 Ekim 1995 tarihinde kaybedilen Abdülkerim Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münir Sarıtaş'ın akıbetini sordu. Torun Emrah Yurtseven, "Dedemin mezarını istiyorum" dedi.

Cumartesi anneleri, eyleme katılan CHP milletvekillerine, Dargeçit Kayıpları'nın sorumlusu olan Hurşit İmren'in hala Sivas Cepni'de CHP'den belediye başkanı olduğunu hatırlattı, "Görevden alınması talebimizi Kılıçdaroğlu'na iletin" dedi. Bugünkü eyleme, cezaevindeki meslektaşları için Taksim'de eylem yapan gazeteciler de katıldı.

TANIKLARI KONUŞTU

Abdülkerim Yurtseven (73), Mikdat Özeken (18) ve Münir Sarıtaş (13), 27 Ekim 1995 tarihinde, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul'un komutasındaki Yüksekova Komando Taburu'na bağlı askerler tarafından Ağaçlı Köyü'nden gözaltına alındılar. Üç köylüyü bir daha gören olmadı. Yüksekova Komanda Taburu'nda görevli bir asker ve sorgulara katılan bir itirafçı, Abdülkerim Yurtseven'in dövülerek, Mikdat Özeken ve Münir Sarıtaş ise Yurdakul'un talimatıyla kurşuna dizilerek öldürüldüğünü anlattı.

Aileler, ilçe idare kuruluna şikayette bulundu. Dönemin Yüksekova Kaymakamı, bugünün Eskişehir Vali Yardımcısı Aydın Tetikoğlu dosyanın hukuksuz bir şekilde men-i muhakeme kararıyla kapatılmasını sağladı.

13 Haziran 1997 tarihinde Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı, Abdülkerim Yurtseven'in Binbaşı Yurdakul tarafından dövülerek öldürüldüğü, olayı gören Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş'ın ise tanık bırakmamak için yine Binbaşı Yurdakul'un emriyle Kahraman Bilgiç, Nihat Yiğiter ile bir yüzbaşı tarafından kurşuna dizilerek öldürüldüğü yönündeki bilgilere dayanarak, adı geçenler hakkında soruşturma başlattı.

12 Kasım 1999'da Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi, delil yetersizliği iddiası ile davada beraat kararı erdi. Ailelerin kararın temsiyi için yaptığı başvuru Yargıtay tarafından 2 Nisan 2001 tarihinde reddedildi. Davayı Türkiye'de kaybeden aileler, AİHM'de kazandı. 2003 yılında AKP hükümeti suçu kabul ederek, tazminat ödedi ancak sorumlular yargılanmadı.

Bugünkü eyleme Yurtseven'in torunu Emrah Yurtseven katıldı. Dedesi gözaltına alındığında 1 yaşında olduğunu hatırlatan Yurtseven, "Dedemin mezarını istiyorum. Onun mezarını buluncaya kadar buradayım" dedi.

'DOSYA YENİDEN AÇILSIN'

İHD İstanbul Şubesi Kayıplar Komisyonu adına açıklamayı okuyan Yonca Şık, "Abdülkerim Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münir Sarıtaş için yeniden soruşturma başlatılmasını istiyor, savcıları yeniden göreve çağırıyoruz. Onların gömüldükleri yerin açıklanmasını ve derhal kazı çalışmalarının başlatılarak ailelerin 17 yıldır süren mezar arayışlarının karşılık bulmasını istiyoruz." dedi.

'DNA TESTLERİ ÇABUK SONUÇLANSIN'

17-22-24 ve 25 Şubat günlerinde Mardin'in Dargeçit ilçesinde yapılan kazı çalışmalarını da hatırlatan Şık, şunları söyledi: "Kazılarda bulunan kemiklere ait DNA testlerinin acilen yapılarak sonuçlarının açıklanmasını istiyoruz. Toplu mezar alanı olarak kullanılan köyde hala çok sayıda şüpheli yer bulunması nedeniyle köyün adli makamlar tarafından koruma altına alınmasını istiyoruz. Diyarbakır'da yapılan kazılarda çıkan kemiklerin, yalnızca kemiklere bakılarak 100 yıllık olduğu yönündeki Adli Tıp Kurumu açıklamasını yetersiz buluyoruz. Toprağın yapısının kemiklerdeki bozulmayı etkilediğini biliyor ve kapsamlı bir incelemenin bağımsız uzmanlarca yapılmasını istiyoruz."

CHP'Lİ VEKİLLERE TEPKİ

Eyleme katılan CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da, toplu mezarlar ve kayıplar konusunda zamanaşımının işletilmemesi gerektiğini söyledi, bu konuda TBMM'de yaptıkları çalışmaları anlattı.

Aileler, CHP milletvekillerine, Dargeçit Kayıpları'nın sorumlusu olan Hurşit İmren'in hala Sivas Cepni'de CHP'den belediye başkanı olduğunu hatırlattı, "Görevden alınması talebimizi Kılıçdaroğlu'na iletin" dedi.

GAZETECİLER DE CUMARTESİ ANNELERİNİN YANINDA

Sağanak yağışın altında yapılan eylemde son olarak kayıp Murat Yıldız'ın annesi Hanife Yıldız konuştu, 1995 yılından bu yana kayıp olan oğluna ne olduğunu bir kez daha sordu.

Eyleme, Nedim ve Ahmet'in Gazeteci Arkadaşları ile ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan da katıldı.

ANF NEWS AGENCY

24 Şubat 2012 Cuma

Kayıplar için 19 yıl sonra soruşturma

ANF
13:51 / 24 Şubat 2012

Malatya - Malatya Cumhuriyet Başsavcılığından alınan bilgiye göre, 27 Temmuz 1992'de Dersim'de kaybolduktan sonra Elazığ Asli Mezarlığında cesedi bulunan Ayten Öztürk'ün ölümüne ilişkin dosyayı Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığından isteyen özel yetkili savcılığın, bu konuda yeni bir soruşturma başlattığı bildirildi.

Otopsi raporlarında işkence edilerek öldürüldüğü belirtilen Ayten Öztürk'ün ölümüne ilişkin soruşturmayı yeniden başlatan özel yetkili savcılık, 21 Şubat 1993'te Elazığ'da kaybolduktan sonra Dersim'de ölü bulunan avukat Metin Can ve doktor Hasan Kaya ile ilgili dönemin Malatya DGM savcısı tarafından yürütülen soruşturmayı da yeniden başlattı.

Üç ayrı cinayetin soruşturmasının aynı savcı tarafından yürütüleceği öğrenildi.

Dersim'in Mazgirt ilçesi Akpazar beldesinde 27 Temmuz 1992 tarihinde iş çıkışı kaçırıldığı belirtilen Ayten Öztürk, olaydan 12 gün sonra Elazığ'da Asli Mezarlığında ölü olarak bulunmuştu. Dönemin İHD Elazığ Şube Başkanı avukat Metin Can ve İHD üyesi doktor Hasan Kaya da, 21 Şubat 1993'te Elazığ'da kaybolmuş, 5 gün sonra Tunceli-Elazığ karayolunun 10. kilometresindeki Dinar Köprüsü altında öldürülmüş halde bulunmuştu.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan, "Terörden kaynaklı yaşam hakkı ihlallerinin tespit edilmesine ilişkin alt komisyon" Ayten Öztürk'ün babası Hıdır Öztürk'ü dinlemişti

ANF NEWS AGENCY

23 Şubat 2012 Perşembe

Ayhan Efeoğlu dosyası ‘git-gel’ oldu!
ANF
17:02 / 22 Şubat 2012

İstanbul - Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı, 135 gün hiçbir işlem yapmadan beklettiği dosyayı "olay örgütlü faaliyet" diyerek İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi.

Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı, 135 gün hiçbir işlem yapmadan beklettiği dosyayı "olay örgütlü faaliyet" diyerek İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi. Hukuki süreci yürüten Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Taylan Tanay, 6 Ekim 2012 tarihinde zamanaşımı süresinin dolma ihtimali bulunduğunu belirterek, "Genel savcılık, dosyayı özel yetkili savcılığa göndermek için neden 135 gün bekledi?" diye sordu.

Eski Özel Harekat Polisi Ayhan Çarkın'ın Ayhan Efeoğlu'nun cenazesini Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü'nde gördüğünü söylemesinin ardından Efeoğlu ailesinin avukatları, İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı'na dilekçe ile başvuruda bulunmuştu. Ancak, özel yetkili savcılık, Efeoğlu'nun kaybolmasının örgütlü suç kapsamında olmadığını savunarak görevsizlik kararı vermişti.

Görevsizlik kararı ile dosyanın gönderildiği Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı, dosya üzerindeki incelemesini tamamladı. Yıldız Teknik Üniversitesi'nde öğrenciyken 1992 yılında gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan Ayhan Efeoğlu ile ilgili dosyayı 135 gün inceleyen Şişli Savcılığı, Çarkın ile birlikte 14 şüpheli hakkında yürütülen soruşturma dosyası ile ilgili görevsizlik kararı verdi.

Söz konusu soruşturmanın örgütlü suça bakan özel yetkili savcılık tarafından yürütülmesi gerektiğini belirten Şişli Savcılığı, Efeoğlu dosyasındaki şüphelilerle ilgili özel yetkili savcılığın soruşturma safhasında Ergenekon Terör Örgütü kapsamında dinleme kararı alındığını belirtti.

Şişli Savcılığı'nın kararında, "Her ne kadar Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığınca eylemin CMK 250. Maddesi kapsamında kalmadığı belirtilerek görevsizlik kararı verilmiş ise de, iddia edilen örgüt üyeliği yönünden herhangi bir kararın verildiğine dair dosyanın incelenmesinde bilgi bulunmadığı, bir kısım şüpheliler hakkında Ergenekon/Susurluk Terör Örgütü üyeliklerinden soruşturma açıldığının basına yansıması ile bilindiği, şüpheliler hakkında yukarıda adı geçen mağdurlar yönünden örgüt tarafından öldürülme eylemine yönelik karar verilmesi gerekmektedir" denildi.

'135 GÜNDÜR HİÇBİR İŞLEM YAPILMADI'

Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Taylan Tanay, dosyayı 135 gün elinde bulunduran Şişli Savcılığı'nın soruşturmaya ilişkin hiçbir işlem yapmadığını belirtti, "Ankara'daki faili meçhuller ile ilgili soruşturmada kimi işlemler yapılıyor. Ancak İstanbul'da aylardır hiçbir işlem yapılmadı" dedi.

Dosyanın özel yetkili savcılığa gönderilmesini "olumlu" bulduklarını söyleyen Tanay, "Ancak savcılık, neden 135 gün işlem yapmadan bekledi? 135 gün önce de, dosyanın özel yetkili savcılığa gönderilmesi için gerekli gerekçeler ortadaydı. Bundan sonraki beklentimiz, soruşturmanın hızlı bir biçimde sürdürülmesi" diye konuştu.

Özel yetkili savcılık, "görevsizlik" kararında ısrar ederse, dosya, Yargıtay'a gönderilecek. Dosyaya hangi savcılığın bakacağına Yargıtay karar verecek.

Ayhan Efeoğlu, 6 Ekim 1992 tarihinde gözaltına alındığı için zaman aşımının 6 Ekim 2012 tarihinde dolma ihtimali bulunuyor. Avukatlar bu nedenle sürecin hızlandırılmasını istiyor.

ANF NEWS AGENCY

'Efeoğlu'nun faili örgütte aransın' 23/02/2012 2:00

'Efeoğlu'nun faili örgütte aransın'
ENİS TAYMANArşivi






İSTANBUL- Üniversite öğrencisi Ayhan Efeoğlu’nun 6 Ekim 1992’de gözaltına alındıktan sonra kaybedilmesiyle ilgili soruşturmada ‘görevsizlik’ kararı veren Şişli Cumhuriyet Savcılığı, “Şüpheliler hakkında mağdurlar yönünden örgüt tarafından öldürülme eylemine yönelik karar verilmesi gerekir” diyerek görevsizlik kararı verdi. Savcılık dosyayı daha önceden ‘örgüt yok’ diyerek kendisine gönderen Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’na iade etti.
Susurluk hükümlüsü Ayhan Çarkın’ın Efeoğlu’nun kaybedilmesi ve Perpa katliamıyla ilgili itirafları üzerine soruşturma açan İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali, dosyayı ‘örgüt ya da terör organizasyonu değildir’ diyerek, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na göndermişti. Dosyayı inceleyen savcı Ayhan Bedirhan ise dosyayı yeniden özel yetkili savcılığa gönderdi. Kararın gerekçesinde şöyle denildi: “İddia edilen örgüt üyeliği yönünden herhangi bir kararın verildiğine dair dosyanın incelenmesinde bilgi bulunmadığı, bir kısım şüpheliler hakkında Ergenekon ve Susurluk terör örgü üyeliklerinden soruşturma açıldığının basına yansıması nedeniyle bilindiği, bununla birlikte iddia edilen eylemlerin suç tarihi itibari ile soruşturma yetkisinin DGM’ye ait olduğu da göz önüne alınarak şüpheliler hakkında mağdurlar yönünden örgüt tarafından öldürülme eylemine yönelik karar verilmesi gerektiği...”
Dosyanın avukatlarından Taylan Tanay, “Özel yetkili savcı yine görevsizlik verirse dosya Yargıtay’a gider. Bu da yıllarca soruşturma yürütülmemesine ve zamanaşımana yol açabilir. Efeoğlu’nun kaybedilmesine yönelik dosyanın 20 yıllık zamanaşımı dolmak üzere. İstanbul’un Genel Yetkili Savcılığı’nın verdiği görevsizlik kararı suç örgütünün açığa çıkarılıp cezalandırılması için şans” dedi.

18 Şubat 2012 Cumartesi

Kayıp yakını: 'Bir anne oğlunun kemikleri için adak adıyor'
ANF
12:33 / 18 Şubat 2012

İSTANBUL - Cumartesi anneleri, oturma eyleminin 360. haftasında Galatasaray'da bir araya geldi. Bu hafta eylemin gündeminde Dargeçit kayıpları ile Murat Yıldız vardı. Dargeçit kayıplarından Abdurrahman Coşkun'un yengesi, "Düşünebiliyor musunuz, bir anne, oğlunun kemiklerini bulabilmek için adak adıyor. Bu nasıl bir acıdır biliyor musunuz?" diye konuştu.

Cumartesi anneleri, oturma eyleminin 360. haftasında Galatasaray'da bir araya geldi. Cumartesi anneleri bu haftaki eylemlerinde Dargeçit kayıplarına dikkat çektiler.

DARGEÇİT'TE NE OLDU?

29 Ekim 1995 tarihinde Dargeçit'te çok sayıda eve baskın düzenleyen askerler, Davut Altınkaynak (13), Seyhan Doğan (14), Nedim Akyön (16), Abdurrahman Coşkun (21), Hikmet Kaya (24), Süleyman Seyhan (57) ve Hazni Doğan'ı (9) gözaltına alarak Dargeçit Tabur Komutanlığı'na götürdü. Hazni Doğan, serbest bırakılırken, Süleyman Seyhan'ın daha sonra cesedi bulundu. Diğerlerinden ise bir daha haber alınamadı.

Aileler dün gittikleri Dargeçit'te savcılık gözetiminde yapılan kazının ardından kendi olanakları ile arama yaptıkları kuyuda insana ait kemikler buldu.

'BU ACIYI ANLIYOR MUSUNUZ?

Bugünkü eyleme katılan Abdurrahman Coşkun'un yengesi Mukaddes Coşkun, kayıpların fotoğraflarını tek tek göstererek, "Bir anne, oğlunun kemiklerini bulmak için adak adıyor. Düşünebiliyor musunuz, bir anne kemikleri için adak adıyor. Bu nasıl acıdır, biliyor musunuz?" dedi. "Hiç mi vicdanınız yok" diye soran Coşkun, "Kimlerin kaybettiğini de söyledik, isimleri de tek tek verdik. Hiçbir şey yapılmadı, ancak belediye başkanı olarak ödüllendirildiler. Artık bir şey yapın, bize kemiklerimizi verin" dedi.

Hazni Doğan'ın yeğeni Evin Doğan Türkçe, akrabası Nevin Doğan da Kürtçe yaptıkları konuşmalarda mesajları aynıydı: Bize kemiklerimizi verin.

Davut Altınkaya'nın dayısı Mecit Kaya da Kürtçe yaptığı konuşmasında, "Kaybedilen insanlarımızın kemiklerini devlet artık bize versin" dedi.

'BANA ARTIK OĞLUMUN YERİNİ SÖYLEYİN?'

Eylemde 17 yıldır oğlunu arayan Murat Yıldız'ın annesi Hanife Yıldız söz aldı. Konuşmakta zorlanan anne Yıldız, "17 yıldır bana değil, kaybedenlere, savcılara, polislere inanıyorlar" dedi. Artık yaşlandığını söyleyen Hanife Yıldız, "Eğer oğlum, dedikleri gibi feribottan atlayıp kaçmışsa o zaman nerede? Neden beri aramadı? Ya da neden hiçbir yetkili bana oğlun nasıl diye sormadı? Bana artık oğlumun yerini söyleyin" dedi.

MURAT YILDIZ NEREDE?

Murat Yıldız, gözaltına alındığında 20 yaşındaydı. Sivil polislerin de bulunduğu bir kafetaryada çıkan tartışmada silahla havaya ateş açtı. Bu nedenle polis tarafından karakola çağrıldı. 23 Şubat 1995 tarihinde anne Hanife Yıldız, avukatıyla birlikte tek çocuğu Murat'ı kendi elleriyle İzmir Bornova Özkanlar Asayiş Şubesi'nde Komiser Ramazan Kaya ile polis Tahir Şerbetçi'ye teslim etti. Bu anne Yıldız'ın oğlunu son görüşü oldu. Polisler, Murat Yıldız'ı İstanbul'a götürülürken saat 22.00'de feribottan atlayıp yüzerek kaçtığını iddia etti.

Anne Hanife Yıldız tüm yasal yollara başvurdu. Ancak, oğlu Murat Yıldız'ı kaybeden polislere sadece 1 lira 18 kuruş ceza verildi.

'İKİ BELEDİYE BAŞKANINI GÖREVDEN ALACAK MISINIZ?'

Eylemde, İHD Kayıplar Komisyonu adına okunan açıklamada da, Dargeçit kayıpları ile ilgili olarak şu sorular yer aldı:

"Adalet Bakanı'na soruyoruz: Toplu mezarların, ölüm kuyularının açılması mesai saatleri ile mi sınırlı olmalı? Bu kadar bürokratik işlem mi gerektirmeli? Genelkurmay Başkanı'na soruyoruz: Savcının iddiaları karşısında ne söyleyeceksiniz? Komutanı olduğunuz ordu, 13-14 yaşındaki çocukları vahşi işkencelerle kaybederek mi vatanı koruyacak?

İçişleri Bakanı'na soruyoruz: Evlatlarımızın failleri belediye başkanı olmuşlar. İnsanlığa karşı suç işleyen Bodrum Gümüşlük Belediye Başkanı Emekli Albay Mehmet Tire ve Sivas Çepni Belediye Başkanı Emekli Albay Hurşit İmren'e görevden alacak mısınız? CHP Genel Başkanı'na soruyoruz: Partinizin Çepni Belediye Başkanı Emekli Albay Hurşit İmren gözaltında kaybedilen evlatlarımızın failidir. Kendisini partiden ihraç etmeyi düşünüyor musunuz? Doğru Yol Partisi Genel Başkanı'na soruyoruz: Partinizin Gümüşlük Belediye Başkanı Emekli Albay Mehmet Tire gözaltında kaybedilen evlatlarımızın failidir, kendisini partiden ihraç etmeyi düşünüyor musunuz?"

ANF NEWS AGENCY
Kayıp yakınları: Tecrit ve baskılar son bulsun
ANF
13:05 / 18 Şubat 2012

AMED - İHD ve Kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlediği oturma eyleminde konuşan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kabul edilemez bir boyuta ulaştığını belirterek, “Artık bu tecride bir son verilsin. Bakın başka çareleri kalmayan Kürt parlamenterler bedenlerini açlığa yatırdılar. Bu baskı ve keyfi uygulamalar artık son bulsun” dedi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganıyla düzenlediği oturma eylemi 158'inci haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde devam etti. İHD üye ve yöneticilerinin yanı sıra MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ile kayıp yakınlarının katıldığı eyleme bu hafta Sanatçı Nur Sürer de katılarak destek verdi. Yoğun kar yağışına rağmen bir araya gelmeyi ihmal etmeyen kayıp yakınları, faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitiren ve kaybedilenlerin fotoğraflarını taşıdı.

Eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, kayıpların bulunması için faili meçhul cinayetlerin faillerinin ortaya çıkarılması için mücadele ettiklerini ancak hükümetin ve yargının herhangi bir tutum değişikliği içerisine girmediğini belirterek, “Öyle olsaydı, şimdiye kadar bunların bulunması için bir çaba gösterilmiş olurdu. Ancak görüyoruz ki, bu hükümetin böyle bir derdi yok. Hükümet şunu iyi bilsin ki, bizler kayıp yakınları olarak kayıplarımızın peşini bırakmayacağız, bu mücadeleyi sürdürmeye davam edeceğiz” dedi.

‘ÖCALAN ÜZERİNDEKİ TECRİDE BİR AN ÖNCE SON VERİLSİN’

Türkiye’de yapılan keyfi uygulamalar, hukuksuzluklar nedeniyle birçok sorun ve sıkıntı yaşandığını belirten Bilici, “Bunların başında da cezaevleri geliyor. Cezaevleri hasta tutsaklarla doludur. Ayrıca cezaevleri Kürt siyasetçiler, insan hakları savunucuları, bu ülke için iyi şeyler yapmaya çalışan binlerce kişiyle doldurulmuştur. Bu da yetmiyormuş gibi, keyfi bir şekilde tecrit uygulaması yapılıyor. Biz buradan çağrı yapıyoruz; öncelikle Sayın Öcalan üzerindeki tecride bir an önce son verilmelidir. Tecride son verilip, koşulları düzeltilerek, diyalog ve müzakere kapıları açılmalıdır. Bu ülkenin ihtiyacı olan barışa katkı sunması için Öcalan’ın önünün açılmasını istiyoruz” diye konuştu.

‘KÜRT PARLAMENTERLER BEDENLERİNİ AÇLIĞA YATIRMIŞTIR’

Kürt siyasetçileri ve sivil toplum örgütlerine yönelik keyfi uygulamaların haddini aştığını vurgulayan Bilici, şunları söyledi: “Bu nedenle parlamenterler açlık grevi başlatmıştır. Gerçekten tahammülleri kalmamıştır. Artık çaresiz bir şekilde bedenlerini açlığa yatırmışlardır. Bunların taleplerinin karşılanması, bu siyasetçilerin özgürlüklerine kavuşması için hükümetin bir an önce adım atması gerekiyor. Gerekli yasal düzenlemeler yapılarak, bu sorunlar ortadan kaldırılmadır ve bu insanların açlık grevini sonlandırmaları sağlanmalıdır. Kürt milletvekillerin yeri cezaevi olmamalıdır. Onlar bu ülkenin önünü açmak için, demokrasi ve insan haklarının önünü açmak için mücadele verdikleri için oradalar. Onlar mücadelelerini sürdürebilmeleri için Meclis’te olmalıdır.”

SAÇAKLIDIR KARDEŞLERİN KAYBEDİLİŞ HİKAYESİ ANLATILDI

Bilici’nin konuşmasının ardından 16 Ağusüoz 1996 yılında Diyarbakır’ın Silvan İlçesi’nde kaybolan Hasan ve Hüseyin Saçaklıdır kardeşlerin kaybediliş hikayeleri kardeşleri Muhammet Saçaklıdır tarafından anlatıldı. Kardeşlerinin kaybedilişini anlatırken duygulu anlar yaşayan Saçaklıdır, konuşmasını tamamlayamayınca İHD Kayıp Komisyonu Üyesi Necibe Güneş Perinçek, İki kardeşin kaybedilişini anlattı.

Saçaklıdır kardeşlerin kendi araçlarıyla Silvan’dan Diyarbakır’a giderken, kaybolduklarını anlatan Perinçek, araçlarının Dicle Üniversitesi yakınlarında terk edilmiş halde bulunduğunu söyledi. Ailelerin devlet yetkilileri nezdinde yaptığı tüm müracaatların sonuçsuz kaldığını kaydeden Perinçek, o tarihten itibaren Saçaklıdır kardeşlerden bir daha haber alınamadığını sözlerine ekledi.

Yapılan konuşmaların ardından kayıp yakınları 5 dakika oturma eylemi yaparak eylemlerine son verdi.

ANF NEWS AGENCY

16 Şubat 2012 Perşembe

Nusaybin'de gözaltına alınan 4 genç kayıp!
ANF
11:34 / 16 Şubat 2012

Mardin - Nusaybin’de 3 gün önce rejim polislerince gözaltına alınan 4 kişinin nerde olduğu ve hangi koşullarda tutulduğu bilinmiyor.

Mardin’in Nusaybin ilçesinde 13 Şubat günü AKP rejimi polisleri tarafından eş zamanlı olarak birçok eve yapılan baskın yapıldı.

Nusaybin Emniyet Müdürlüğünde çalışan polislerin gerçekleştirdiği baskınlarda Lokman Doğan, Mesut Ayaz, Welat Ayaz ve Hurşit Elçioğlu gözaltına alındı. Evlerde yapılan baskınlarda bilgisayar hard disklerine el konuldu.

Gözaltına alınan gençlerin Nusaybin Emniyet Müdürlüğüne götürüldüğü belirtilmişti ancak Emniyet Müdürlüğü’ne başvuran Mesut Ayaz’ın ailesi “çocuklarının burada olmadıkları” cevabını aldılar.

Bunun üzerine Ayaz’ın annesi Gurbet Ayaz Nusaybin Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe ile başvuru yaptı.

Çocuklaırnın 3 gün önce polislerce gözaltına alındığını ancak şimdiye kadar çocuklarından herhangi bir haber alamadıklarını söyleyen aileler, endişe içinde bekliyorlar.

ANF NEWS AGENCY

12 Şubat 2012 Pazar

Mezarsız gittiler
Ruken Adalı -ANF
10:02 / 12 Şubat 2012

İstanbul - Asiye Doğan, Ramazan Doğan ve son olarak da Kemalettin Eren, kaybedilen çocuklarına ait bir mezar taşına sarılamamanın acısıyla hayata veda ettiler. İçlerindeki tek 'şanslı' Baba Ocak oldu; oğlu Hasan'a ait bir mezar taşına sarılabildi ölmeden önce.

Artık üç kuşağı buluşturan Galatasaray'daki Cumartesi Meydanı, bir yandan çoğalırken, bir yandan da eksiliyor. İlk kuşaktan anne ve babaların, kaybettikleri oğullarına ait bir mezara kavuşabilme umutları tükenmese de ömürleri eksiliyor. Asiye Doğan, Ramazan Doğan ve son olarak da Kemalettin Eren, yıllardır aradıkları oğullarının akıbetlerini öğrenemeden hayata "mezarsız" veda ettiler.

ASİYE ANNE DE KAYBEDİLMEK İSTENDİ

Oğlu Seyhan Doğan'ı en son 29 Ekim 1995 gecesi evinden alınıp Dargeçit Tabur Komutanlığı'na götürülürken gören anne Asiye Doğan, 31 Ekim 2000 tarihinde yaşamını yitirdi. Savaşın Dargeçit'ten İstanbul'a sürüklediği Asiye annenin mezarı İstanbul'daki Kanarya Mahallesi Mezarlığı'nda.

Asiye anne, 13 yaşındaki Seyhan gözaltına alındığı andan itibaren onu bulma umudunu hiç kaybetmedi. Hemen ertesi gün tabura giderek, "Çocuklarım nerede?" diye sordu. "Merak etme, çocukların gelir" diye cevap verdiler. İkinci gün yeniden askeri tabura giden Asiye anneye, "Senin çocuklarını bıraktık, eve gittiler, bir daha gelme" dediler. Askerler birkaç gün sonra 9 yaşındaki Hazni'yi serbest bıraktı. Ağabeyi Seyhan'ın gördüğü işkencelere tanık olan Hazni, bütün gördüklerini ailesine anlattı.

Asiye Doğan vazgeçmedi. Her gün tabura giderek oğlunu sordu, savcılıklara dilekçeler verdi. Her başvurunun ardından da gözaltına alındı, sorgulandı, oğlunu aramaktan vazgeçmesi istendi. Sesini duyurabilmek için her yolu denedi ve bir gün MED TV'ye çıktı, "Ben devletten davacıyım, çocuğumu istiyorum" dedi. Anne Asiye Doğan, ertesi gün ortadan kayboldu, 11 gün sonra bulundu. Çok ağır işkencelerden geçirilen Asiye anne, oğlu gibi kaybedilmek istenmişti. Yaşadığı işkenceleri çok anlatmayan anne, İstanbul'a geldiğinde bu kez Cumartesi Annelerine katıldı. Hayata veda ettiği o güne kadar da Cumartesi Meydanı'nı boş bırakmadı.

'BEN OĞLUMUN KEMİKLERİNİ ARIYORUM'

Seyhan'ın babası Ramazan Doğan da, 25 Ağustos 2010 tarihinde geçirdiği kalp krizi ile yaşamını yitirdi.

Asiye annenin ölümünün ardından Seyhan'ı bulma mücadelesinin başına Baba Ramazan Doğan geçti. O da korucu olmayı reddettiği için gözaltına alınmış, gördüğü ağır işkenceler sonucu ellerini kullanamaz olmuştu. Baba Doğan, düzenli olarak Cumartesi eylemlerine oğlu Seyhan'ın fotoğrafı ile geldi.

Baba Doğan, kayıp yakınlarıyla ilgili olarak "Ne iş yaptıklarını bilmiyorum, Cumartesi Anneleri birileri tarafından kullanılıyor" diyen Başbakan Erdoğan'a şöyle seslenmişti:

"Ben Ramazan Doğan gözaltında kaybedilen Seyhan Doğan'ın babasıyım.

29 Ekim 1995'te, gece saat 03:00 sıralarında, Mardin Dargeçit'teki evimize askerler tarafından düzenlenen baskın esnasında 13 yaşındaki oğlum Seyhan Doğan, 9 yaşındaki kardeşi Hazni ile birlikte gözaltına alındı. Olayın hemen ardından eşim Asiye Doğan, Dargeçit'deki tabura giderek 'Çocuklarım nerde?' diye sordu. 'Merak etme, gelirler' diye cevap verdiler. Eşim ertesi gün tekrar tabura gitti, bu sefer 'Senin çocuklarını bıraktık, eve gittiler, bir daha gelme' dediler. Birkaç gün sonra 9 yaşındaki oğlum Hazni'yi serbest bıraktılar. Hazni bütün olanları bize anlattı. Çocuklara işkence yapmışlar, Filistin askısına asmışlar. Ama Seyhan'dan bir daha haber alamadık. Annesi her gün Seyhan'ı soruyor, dilekçeler veriyordu. Aramaktan vazgeçmeyince onu da gözaltına aldılar. 11 gün kendisinden haber alamadık. Gözaltındayken ağır işkence gördü ve sağlığı bozuldu. 'Seyhan' diye diye öldü. Eskiden Galatasaray'a o gelirdi. Şimdi onun yerine ben geliyorum.

Bizim bilgimiz dışında nüfus kütüğümüze Seyhan'ın öldüğünü yazmışlar. Başbakan bizi suçlayacağına bu kaydı düşenleri araştırsın. Benim oğlum daha çocuktu; onu benim kucağımdan alıp götürdüler. Başbakan ne yaptığımı bilmiyorsa söyleyeyim, ben oğlumun kemiklerini arıyorum."

'ARTIK BİR MEZARIMIZ VAR'

Seyhan Doğan'ın babası Ramazan Doğan'ın ardından Hayrettin Eren'in babası Kemalettin Eren de, sarılacak bir mezar taşı bulamadan 24 Ocak 2012 tarihinde hayata veda etti.

Hayrettin Eren, 21 Kasım 1980'den beri kayıp. Eren, arkadaşı Ahmet Öztürk ile buluşmaya gittiği İstanbul Saraçhane'de gözaltına alınarak Karagümrük Karakolu'na götürüldü.

Anne Elmas Eren, haberi alır almaz karakola gitti ve gözaltı kayıt defterinde oğlunun adını gördü. Karakoldakiler, Hayrettin Eren'i Gayrettepe'deki Siyasi Şube'de gördüklerini söylediler. Şubeye giden annesi, oğlunun gözaltına alınırken kullandığı babasına ait otomobili şubenin bahçesinde gördü; ancak aldığı yanıt "gözaltında böyle biri yok" oldu.

Birlikte gözaltına alındığı arkadaşı Ahmet Öztürk, "Tanığım; onu hem karakolda hem de siyasi şubede gördüm" dedi ama hiçbir işe yaramadı. Çünkü savcı aileye, "Size inanıyorum ama bu davayı açarsam meslek hayatım biter" dedi.

31 yıldır oğlunun akıbetini öğrenmek için Cumartesi eylemlerine katılan Hayrettin Eren'in kızı İkbal Eren, son Cumartesi eyleminde yaşadıkları acıyı şöyle anlatmıştı: "31 yıldır bir mezarımızın olmadığını söylüyoruz. Babam da bir mezar için burada oturdu. Artık bir mezarımız var. Ancak o da babamın mezarı. Abimin mezarı hala yok. Başka ne diyebilirim ki!"

BABA OCAK 'ŞANS'LIYDI

Cumartesi insanları, yıllardır kaybettikleri yakınlarına dair bir mezar arıyorlar. Bayram günlerinde ziyaret edebilecekleri ya da sarılıp dertleşebilecekleri bir mezara sahip olmak bir 'şans' onlar için.

Bu 'şans'a sahip olanlardan biri de Hasan Ocak'ın babası Baba Ocak oldu.

Karayolları'ndan işçi emeklisi olan Baba Ocak, 69 yaşındaydı. Hayatının son altı yılını oğlu Hasan için yaşadı. Tartaklandı, kriz geçirdi, hastaneye kaldırdı, iyileşti, yine kalabalıklarla birlikteydi.

Oğlu Hasan Ocak, 20 Mart 1995'de gözaltında kaybedildiğinde, Baba Ocak; eşi Emine Ocak ve çocuklarıyla birlikte oğlu için yollara düştü. Hasan Ocak'ın kaybından 55 gün sonra, onu Kimsesizler Mezarlığı'nda buldu. Hasan'ın işkenceyle öldürülen bedeni, Beykoz ormanlarında bulunmuş, Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı'na gömülmüştü.

Baba Ocak ise oğlunun bulunmasından sonra yaptığı basın toplantısında, gazetecileri, "Sizi oğlumun düğününde ağırlamak isterdim" sözleriyle karşılamıştı. Oğlu Hasan'ı "düğün" dediği kitlesel bir cenaze töreniyle Gazi Mezarlığı'nda toprağa verdi.

Baba Ocak, oğlunun cansız bedenine kavuştuktan sonra da sokakları terk etmedi. Bu kez diğer kayıplar için mücadele etti, ta ki hayata veda ettiği 29 Haziran 2001 tarihine kadar...

ANF NEWS AGENCY

11 Şubat 2012 Cumartesi

Kayıp yakınları: Tüm hükümetlere yazıklar olsun
ANF
13:06 / 11 Şubat 2012

Amed - İHD ve kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlediği oturma eyleminde konuşan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, “Şimdiye kadar şimdiki hükümet dahil olmak üzere hiçbir hükümet, irade gösterip faillerin üzerine gitmedi. Mevcut olan hükümetin döneminde yapılan faili meçhul cinayetler de dahil olmak üzere hepsinin üstü örtülüyor. Biz bundan sonra sadece tüm bu hükümetlere yazıklar olsun diyoruz. Eğer siz bir sivilin katilini bulamıyorsanız yazıklar olsun size” diye konuştu.

İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganıyla düzenlediği oturma eylemi 157'inci haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde devam etti. İHD üye ve yöneticilerinin yanı sıra MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ile kayıp yakınlarının katıldığı eyleme bu hafta Diyarbakır Tabip Odası yöneticileri katılarak destek verdi. Faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitiren ve kaybedilenlerin fotoğrafları taşındığı eylemde ilk olarak konuşan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, son zamanlarda kayıp ve faili meçhul cinayetlere ilişkin gerçek dışı ve bilimsellikten uzak açıklamaların yapıldığına vurgu yaparak, “Son zamanlarda kayıpların failleri konusunda farklı yönlendirmeler yapılmak isteniyor. Biz bu açıklamaların hiçbirine itibar etmiyor ve bunların art niyetli olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca bu konularda açıklama yapanlardan bundan vazgeçmelerini bekliyoruz” dedi.

Yıllardır kayıpların bulunması için çaba içerisinde olduklarını vurgulayan Bilici, şunları söyledi: “Ama maalesef şimdiye kadar şimdiki hükümet dahil olmak üzere hiçbir hükümet, irade gösterip bunların üzerine gitmedi. Bugüne kadar hiçbir kaybın bulunması için çaba göstermedi. Mevcut olan hükümetin döneminde yapılan faili meçhul cinayetler de dahil olmak üzere hepsinin üstü örtülüyor. Üzerine giden insanlar hakkında da soruşturmalar açılıyor. Biz bundan sonra artık sadece bu hükümet de dahil olmak üzere tüm hükümetlere yazıklar olsun diyoruz. Eğer siz bir sivilin katilini bulamıyorsanız yazıklar olsun size. Artık sizler bu yaşananlara ortaksınız. Şimdiye kadar hiç kimsenin faili ortaya çıkarılmamıştır. Biz bazı kayıpları bulduk ancak, bunları kaybedenler hakkında herhangi bir işlem yapılmış değildir.”

Suriye’de yaşanan olaylara değinen bilici, Suriye hükümetinin gerçekleştirdiği katliamlardan vazgeçmesini istedi.

HAKİKATLERİ ARAŞATIRMA KOMİSYONU KURULSUN

Bilici’nin ardından eyleme katılarak destek veren Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Şemsettin Koç, kayıp yakınlarının mücadelelerini selamladığını ifade eden Koç, “Yakınlarını kaybeden analar, bacılar, çocuklar, birçok zorluğa rağmen kayıpların bulunması için yılmadan mücadelelerini sürdürmeye devam etti. Ama maalesef bugüne kadar bir ilerleme sağlanmadı. Bu kayıpların ortaya çıkması için Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nun kurulması gerekir” dedi.

Türkiye’de demokratik zeminin kurulması için, adaletin sağlanması gerektiğini ifade eden Koç, bu ülkede katliamların halen devam ettiğini, son olarak Roboski’de bunun açığa çıktığını dile getirdi. Koç, “Barış ortamını yakalamak istiyorsak, mutlaka geçmişle yüzleşmemiz gerekiyor. Sorunlarla yüzleşmeden hiçbir şeyi çözme şansımız olamayacaktır” diye konuştu.

Yapılan konuşmaların ardından Diyarbakır’ın Bağlar İlçesi’nde 27 Haziran 1994 yılında dükkanından çıktıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Nurettin Çur’un kaybediliş hikayesini ağabeyi Musa Çur, anlattı. Konuşması sırasında duygulu anlar yaşayan Çur, yaptıkları tüm girişimlere rağmen kardeşinden bir daha haber alınamadığını söyledi.

Kayıp yakınları daha sonra 5 dakikalık oturma eylemi yaparak eylemlerine son verdi.

ANF NEWS AGENCY

5 Şubat 2012 Pazar

Kayıp yakınları: AKP'li vekiller gerçeğin üstünü örtüyor
ANF
13:50 / 28 Ocak 2012

Amed - İHD ve Kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” eylemi Diyarbakır ve Batman'da devam etti. İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, 23 kişiye ait kemiğin çıktığı İçkale'deki JİTEM merkezinde yapılan kazılara getirilen gizlilik kararına ve AKP’li milletvekillerinin kemiklerin ait olduğu döneme ilişkin yaptıkları açıklamalara tepki gösterdi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganıyla düzenlediği oturma eylemi 155'incisi haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde devam etti. İHD üye ve yöneticilerinin yanı sıra MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ile kayıp yakınlarının katıldığı eylemde, faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitiren ve kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı.

Oturma eylemi öncesi bir konuşma yapan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, Şırnak ve Diyarbakır'da yapılan kazılara ve çıkan insan kemiklerine dikkat çekerek, o dönemlerde insanlık suçlunu işleyenlerin belli olmasına rağmen her hangi bir adımın atılmadığını söyledi. AKP hükümetinin faillerin bulunup yargılanması için samimi bir tutum içine girmediğini belirten Bilici, toplu mezarlara getirilen gizlilik kararına tepki gösterdi.

AKP Diyarbakır Milletvekilleri Oya Eronat ve Galip Ensarioğlu’nun kemiklerin çok eski döneme ait veya heyelan sonucu ölenlere ait olabileceği yönündeki açıklamalarına tepki gösteren Bilici, “JİTEM merkez üssünde ortaya çıkan kemikler için soruşturmaya gizlilik kararı verildi. Kemiklerin hangi döneme ait olduğuna dair herhangi bir bilgi verilmiyor. Ancak AKP’li milletvekilleri çıkıp heyelan sonucu veya İstiklal Mahkemeleri döneminde asılanlara ait olduğunu beyan ediyorlar. Siz nereden biliyorsunuz bunları? Siz bu konuda uzman mısınız? Sizler kalkıp bu tarz açıklamalar yapacağınıza, hükümetinize bu kayıpları bulması yönünde baskı yapın, bu kayıpların faillerinin yakalanması konusunda çalışın” dedi.

AKP'li milletvekillerinin söz konusu açıklamalarını, "gerçeğin üstünü örtme" çabası olarak değerlendiren Bilici, AKP'nin samimiyetten yoksun olduğunu söyledi.

Bilici’nin ardından eyleme katılarak destek veren Belediye İş Sendikası Diyarbakır Şube Başkanı Vezir Perişan, bir konuşma yaptı. Sendika olarak her zaman kayıp yakınlarının yanında olduklarını belirten Perişan, devletin kayıpların akıbetini açıklaması gerektiğini söyledi.

GÜÇLÜKONAK’TAKİ TOPLU MEZARIN HİKAYESİ

Konuşmaların ardından İHD Kayıp Komisyonu Üyesi Necibe Güneş Perinçek, 1993 yılında Şırnak'ın Güçlükonak İlçesi'nde gözaltına alınarak kaybedilen ve geçtiğimiz günlerde Yağızoymak Köyü'nde yapılan kazı sonucunda toplu mezarlarına ulaşılan Ömer Çetin, Beşir Başkak, Abdulllah Güler'in gözaltı, infaz ve yargı süreçlerini anlattı.

Yapılan konuşmaların ardından kayıp yakınları 5 dakikalık oturma eylemi yaparak eylemlerine son verdi.

BATMAN

Batman'da ise, "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" eylemi Gülistan Caddesi'nde yapıldı. Eyleme İHD yöneticileri ve kayıp yakınlarının yanı sıra çok sayıda kişi katıldı. Açıklama yapan İHD Batman Şube Yöneticisi Nihat Ekinci, "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" eylemini failler bulunup yargılanana kadar sürdüreceklerini söyledi. Bölgede, 90'lı yıllarında bir vahşetin yaşatıldığını belirten Ekinci, "90'lı yıllarda insanlar ölüm kuyularına atıldı. Şimdi ise o kuyulardan çıkartılıyorlar. Ama bu yaşananlar Türkiye'nin gerçekliğinden başka bir şey değil" diyerek işlenen cinayetlerin bir an önce ortaya çıkarılmasını istedi.

Açıklamanın ardından 5 dakikalık oturma eylemi yapıldı.

ANF NEWS AGENCY
Kayıp yakınları: Hakikat kabusunuz olacak
ANF
13:05 / 04 Şubat 2012

Amed - İHD ve Kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlediği oturma eyleminde konuşan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, AKP’nin sürekli geçmişle yüzleşmekten bahsettiğini belirterek, “Eğer samimiyseniz, gelin Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nu kuralım. O komisyon yapılan tüm katliamları, vahşeti ortaya çıkarsın” dedi. CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ise, hükümetin kayıplar konusunda yapması gereken 4 temel görevinin olduğunu belirterek, “Buradan tekrar söylüyorum; hakikat bir gün kabus olarak onların yüzüne geri dönecektir” diye konuştu.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganıyla düzenlediği oturma eylemi 156'ıncı haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde devam etti. İHD üye ve yöneticilerinin yanı sıra MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ile kayıp yakınlarının katıldığı eyleme bu hafta CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu ile İHD’nin bölge illerinde bulunan şube başkanları katıldı. Faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitiren ve kaybedilenlerin fotoğrafları taşındığı eylemde ayrıca Alman ZDF kanalı da bir özel bir program yapmak amacıyla çekimler ve kayıp yakınlarıyla röportajlar gerçekleştirdi.

Oturma eylemi öncesi bir konuşma yapan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, 156 haftadır kayıpların bulunması ve faillerinin yargılanması amacıyla oturma eylemi gerçekleştirdiklerini belirterek, tüm çabalarına rağmen hükümetin bu konuda bir adım atmadığını dile getirdi. AKP hükümetin yapması gerekenleri yapmadığını ifade eden Bilici, “Biz buradan tekrar çağrıda bulunmak istiyoruz; bu coğrafyada kaybedilenlerin bulunması için, faillerin yargılanması için hakikatleri araştırma komisyonu kurulmalıdır. Bu komisyon kurulmadan, hakikatler açığa çıkmaz, kayıplar bulunamaz. Tıpkı bizim ülkemiz gibi, başka ülkeler de bu süreci yaşamıştır. Kayıpların olduğu ülkelerde, hükümetler irade göstermiştir, yapılan insanlık dışı uygulamaları kabul etmişlerdir ve bunların ortaya çıkarılması için çaba içerisinde olmuştur. Bağımsız bilimsel çalışan komisyonlar oluşturmuşlardır. Biz de bu ülkede böylesi bir çaba ve çalışmayla tüm hakikatlerin ortaya çıkabileceğine inanıyoruz” dedi.

KULAKLARINIZI TIKAMAYIN

Hükümetin ve yakın çevresinin 90’lı yıllarda yaşanan bazı olayları PKK’nin üstüne yıkmaya çalıştıklarını kaydeden Bilici, “Basın yayın organlarında zaman zaman bu yönlü çeşitli iddialar ortaya atılıyor. Bizler buradan çağrıda bulunuyoruz; eğer samimiyseniz, eğer dürüstseniz, buyurun Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nu kuralım ve kim ne yapmış ortaya çıkaralım. O zaman devlet mi yapmış, örgüt mü yapmış ortaya çıkacaktır. Eğer kendinize güveniyorsanız, bu önerilere kulaklarınızı tıkamayın” diye konuştu.

KATLİAMLARIN SORUMLUSU SİZSİNİZ

Hükümetin bu talepleri karşılamak yerine siyasi ve askeri operasyonları aralıksız sürdürdüğüne işaret eden Bilici, şunları söyledi: “Biz kayıplarımızın bulunmasını, faillerinin yargılanmasını isterken, hükümet bunu yapacağına siyasi ve askeri operasyonlarına devam etmektedir. Katliamları yapmakta ısrar etmektedir. Bu sorunun çözümü bu değildir. Çözüm, hakikatlerin açığa çıkarılmasındadır, bu sorunun demokratik, barışçıl bir şekilde çözülmesidir. İzlediğiniz yol ve yöntem doğru yöntem değildir, bunlar denenmiştir. Bunların sonucu acı olmuştur, gözyaşı olmuştur, ölüm olmuştur. Defalarca denenmiş yöntemleri denemeye devam etmeyin, bundan vazgeçin artık. Bunu yapmazsanız, katliamların sorumlusu sizsiniz.”

HÜKÜMETİN YAPMASI GEREKENLER

Bilici’nin ardından konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, kayıpların bulunması ve hakikatlerin ortaya çıkması için hükümetin yapması gereken 4 şey olduğunu belirterek, “Öncelikle 2006 yılında imzaya açılan BM Uluslar arası Kayıplar Sözleşmesi’ni hükümetin parlamentoya getirip, kabul etmesi, imzalaması lazım. Bugüne kadar 91 ülke imza attı. Türkiye’nin imzalamaması için hiçbir engel yok. Onun için bir an önce Meclis’e getirmesi lazım” dedi.

Tanrıkulu şöyle devam etti: İkinci olarak, defalarca dile getirdik ve getirmeye devam edeceğiz. Bu hükümet kayıplarla yüzleşmeden, insanlığa karşı işlenmiş suçlarla yüzleşmeden, Türkiye’de barışı sağlayamayız, adaleti, demokrasiyi sağlayamayız. Bu nedenle hükümetin yapacağı ikinci iş, daimi, özel yasayla kurulmuş, uluslar arası standartlara uygun bir komisyon kurmak olmalıdır. Bu irade, muhalefet partilerinde var ve toplumun büyük kesiminde bu istek var. Artık hükümet bu isteklere kulaklarını tıkamamalıdır. Üçüncü olarak, faili meçhul cinayetler ve kayıplar insanlığa karşı işlenmiş suçlar olduğundan, ceza yasasındaki bu davalarda zaman aşımı süreleri kaldırılmalıdır. Bunun için Meclis’te adım atılmalıdır. Bu konuda verilen önergelere hükümet destek vermelidir. Bu konuda yeni yasal düzenleme yapılmalıdır. Failler bu sürenin dolmasını beklemektedir. Failler bilmeli ki, onlar ölene kadar bizim nefesimiz onların ensesinde olacak. Gelip hesap vermeliler. Dördüncü olarak yapmamız gereken iş, İHD ve TİHV öncülüğünde bir veri bankası kurulmalıdır. Bugüne kadar yaşanan tüm kayıp vakaları ve faili meçhuller bu veri bankasında toplanmalıdır. DNA örnekleri bu veri bankasında olmalıdır. Hükümet de buna destek olmalıdır. Ancak buna destek olunacağına, İHD basılarak bu verilerin içinde olduğu bilgisayarlarına el konulmuştur. Yani veriler yok edilmek istenmiştir. Buradan tekrar söylüyorum; hakikat bir gün kabus olarak onların yüzüne geri dönecektir.

Tanrıkulu’nun ardından 12 Eylül askeri darbesi sonrası gözaltına alınarak, kaybedilen Recep Yenisoy’un hikayesi ablası Ayşan Yenisoy tarafından anlatıldı.

Yapılan konuşmaların ardından kayıp yakınları 5 dakikalık oturma eylemi yaparak eylemlerine son verdi.

ANF NEWS AGENCY