31 Mayıs 2011 Salı

'Beni Bul Anne…' çığlığına annelerin gözyaşları düştü!

ANF
21:41 / 31 Mayıs 2011
İSTANBUL - Devletin güvenlik güçlerince gözaltına alındıktan sonra bir daha kendilerinden haber alınamayan kayıpların yakınları tarafından başlatılan fail ve adalet arama mücadelesi bugün 16. yılını geride bıraktı. Yıldönümü vesilesiyle Galatasaray’da düzenlenen anmada, annelerin gözyaşları hakimdi.

Ahmet Kaya’nın aynı isimli şarıksına atfen, ‘Beni Bul Anne’ sloganıyla organize edilen eylemde, bir mezar taşı bile olmayan kayıp yakınları, kardeşlerinin, eşlerinin, yakınlarının mezar taşı şeklinde hazırlanmış resimlerine sarılarak, bir kez daha adalet talebinde bulundu.

Taksim Tranvay Durağı’nda bir araya gelerek ‘Sizi aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz’ yazılı pankart açan kayıp yakınları, Galatasaray’a kadar alkışlarla yürüdü. Meydan’da Ahmet Kaya’nın söz konusu şarkısı sürekli çalarken, duygulu anlar yaşandı. Çok sayıda kurum üyesi ve vatandaşın da destek verdiği eylemde, gözyaşları sel oldu adeta. Hazırlanan ‘Beni Bul Anne’ yazılı tabelanın arkasına dizilen kayıp resimleri, mumlarla aydınlatılırken, her birine birer karanfil bırakıldı.

12 eylül darbesinin ardından başlayan ve Kürdistan’daki savaş yılları boyunca devam eden gözaltında kayıplar meselesi için tam 16 yıldır aynı yerde her cumartesi günü bir araya gelen aileler, o dönemin yetkililerini işaret ederek, gereğinin yapılmasını talep etti.

Yetkililere seslenen kayıp yakınları ise ‘artık yeter, failleri bulun ve yargılayın’ dedi. Tek tek söz alarak duygularını ifade eden kayıp yakınlarından Özgür Gündem gazetesi muhabiriyken gözaltına alınıp öldürülen Ferhat Tepe’nin annesi Zübeyde Tepe, “Benim oğlum gerçekleri yazıyordu. Benim oğlum gerçekleri yazdığı için öldürüldü. Onun sorumlusu Korkmaz Tahma’dır. Tansu Çiller, Mehmet Ağar, Doğan Güreş’tir. Şimdi o katil Zaman’da köşe yazıyor. Zaman gazetesi utanmıyor mu? Yaptığı işleri sormuyor mu kendisine. Biz 16 yıldır buradayız, failler bulunana kadar burada olacağız. Tayip Erdoğan çılgın projelerden bahsediyor. Önce Kürdistan’daki çılgınlıkları aydınlatın” diye konuştu.

Kayıp Yakını Mikail Kırbayır ise, “Adalet arayışımız 16. Yılına girdi. Artık yetmiyor mu bu meydanda çektiklerimiz. Bize yakınlarımızın yerini söyleyin. Faillerini yakalayıp yargılayın” diye haykırdı. Eylem sırasında fenalık geçiren Hanife Ana isimli kayıp yakını ise, “16 yıl önce Hasan Ocak’ın ailesinin burada oturmasıyla başladığımız oturma eylemimiz devam edecek. Her şeye rağmen devam edecek. Tek bir kaybın bile failleri yargı önüne çıkmaktan kurtulmayıncaya kadar oturacağız. Utanın be utanın, bari cenazelerini istedik vermediniz, kemiklerini istedik vermediniz. Yiyin be yiyin. Bari kemiklerimizi verin bize” diye konuştu.

Çok sayıda kayıp yakınının duygularını ifade ettiği eylemde, grup adına hazırlanan basın metnini ise, Hayrettin Eren’in ablası İkbal Eren okudu. Eren şunları söyledi: “Bu gördüğünüz resimlerdekileri bir gece vakti yataklarından aldılar, sokaktan aldılar, kucağımızdan aldılar. Gözaltına alınırken tanıkları vardı, sorgudayken tanıkları vardı. Gözaltına alanlar devletin sınırsız desteğiyle hareket eden güvenlik güçleriydi. Kayıp edilen yakınlarımızın akıbetinden sorumlu olanları adalet önüne çıkarmak için bütün yolları denedik, tüm yetkili mercilere başvuru yaptık. Sesimizi duyurmak için 16 yıldır bıkmadan usanmadan, kar kış demeden her hafta bu meydandan yönetenlere seslendik. Sesimizi bütün dünya duydu, ama yönetenler duymazlıktan, görmezlikten geldiler. Gözaltında kaybedilen evlatlarımıza, sevdiklerimize sesleniyoruz, sizi kaybedenler yargılanıncaya kadar, evrensel hukuka göre adalet yerini buluncaya kadar, bir daha kimse gözaltında kaybedilmeyinceye kadar, Galatasaray’da ve meydanlarda olmaya devam edeceğiz. Sizi aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz.”

Eylem açıklamanın ardından sessizce sona erdi.



ANF NEWS AGENCY
ICAD: Kayıpların tanığıyız
Foto: ICAD: Kayıpların tanığıyız
İSTANBUL (31.05.2011)- Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Komite (ICAD) Türkiye Seksiyonu, 17-31 Mayıs Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası'nı, kayıplar mücadelesinin simgesi Galatasaray Meydanı'nda yaptığı basın açıklaması ile tamamladı.
ICAD adına açıklamayı, gözaltında kayıplar mücadelesinin simge ismi olan Hasan Ocak'ın kardeşi Maside Ocak yaptı.
'Tanığız'
Ocak, "Yaşadığımız topraklara insanlar güvenlik güçlerince beyaz Toroslara bindirilerek gözaltına alındı" dedi.
Ocak, Seyhan Doğan'ın, Üzeyir Kurt'un, Fikri Özgen'in, 3 yaşındaki Dilek Serin'in eli telsizli kişilerce götürülüşlerine, Ali Efeoğlu'nun, Hüseyin Toraman'ın, Kenan Bilgin'in hangi işkence tezgahlarına yatırıldıklarına tanık olduklarını belirtti.
Maside Ocak, "Murat Yıldız'ı kendi elleriyle kolluk güçlerine teslim ettik. 12 Eylül darbecilerinin ve darbe politikalarını uygulayanların Nurettin Yedigöl, Cemil Kırbayır, Maksut Tepeli ve adını sayamadığımız yüzlerce insanımıza neler yapıldığını biliyoruz. Yıllarca biz almadık, bizde yok dedikleri insanlarımızı nasıl katlettiklerini 31 yıl sonra itiraf etmek zorunda kaldılar" dedi.
Cumartesi Anneleri'nin mücadelesinin 16. yılını doldurduğunu söyleyen Ocak, Cumartesi Anneleri'nin her hafta kaybedenlerin adreslerini tekrarladıklarını hatırlattı. Maside Ocak, ülkeyi yönetenlerin ise işkence emrini verenlerin, kaybedenlerin avukatlığını, korumalığını yaptığını, kendi sorumluluklarını örtbas ettiğini söyledi.
Maside Ocak, 1994 Nisan sonlarında İstanbul'da gözaltında kaybedilen Recep Güler için de tanıklara çağrı yaparak, bildiklerini anlatmalarını istedi.
Ocak, "Cumartesi Annelerinin inatla büyüttüğü çığlıkla sesleniyoruz. Adalet istiyoruz" dedi.(ETHA)
Kaybedenler kaybedecek
Foto: Kaybedenler kaybedecek
KÖLN/ ZÜRİH (29.05.2011)- Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Komite-ICAD Almanya Seksiyonu, gözaltında kayıplar için Köln Dom Kilisesi'nin önünde eylem düzenledi. İsviçre'nin Delemont kentinde de, bilgilendirme toplantısı yapıldı.
"Toplu Mezarlar Açılsın, Sorumlular Cezalandırılsın" yazılı Almanca pankartın açıldığı Köln'deki etkinlikte, kayıp fotoğrafları sergilendi. ICAD’ın kayıplar haftasıyla ilgili çıkardığı Almanca bildirinin dağıtıldığı etkinlik, insanların ilgisini çekti. Gözaltında kayıplarla ilgili sohbetler yapıldı. Bildirinin okunmasıyla etkinlik sonlandırıldı.
İsviçre’nin Delemont şehrinde de Jura Anadolu Kültür Dayanışma Derneği’nde “Kaybedenler kaybedecek” şiarıyla bilgilendirme toplantısı yapıldı. Etkinlikte, Aralık ayında Londra’da yapılan kurultayla ilgili sinevizyon gösterimi yapıldı. Sinevizyondan sonra ICAD’ın kısa tarihçesi, dünya çapında kayıplar ve kayıplara karşı mücadele deneyleri, 6. Kurultay, bu yılki kayıplar haftası etkinlikleri, yeni çıkan Kayıpların Sesi bülteni, İsviçre’deki ICAD çalışmaları hakkında bilgiler verildi.
http://www.atilim.org/haberler/2011/05/29/Kaybedenler_kaybedecek.html
Londra’da toplu mezarlar açılsın talebi yükseldi
Foto: Londra’da toplu mezarlar açılsın talebi yükseldi
 
LONDRA (30.05.2011)- 17-31 Mayıs Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Haftası kapsamında düzenlenen eylemlere devam eden ICAD İngiltere Seksiyonu, 28 Mayıs günü Londra’nın merkezinde bulunan Trafagar Meydanı’nda oturma eylemi yaptı.
Gözaltında kayıp resimlerinin sergilendiği eyleme, Baluch, Kolombiya, İtalya ve Tamilli emekçiler de katıldı. Uluslarararası dayanışmanın güzel bir örneği oluşturulan etkinlikte, dünyanın pek çok ülkesinde açığa çıkmış ya da hala çıkartılmayı bekleyen binlerce toplu mezarın açılması, sorumluların yargılanması talebi yükseldi.
Etkinlikte kitleye dönük olarak gözaltında kayıplar ve kitle mezarları üzerine konuşmalar yapıldı. Etkinlikte konuşan ICAD İngiltere Seksiyonu temsilcisi gözaltında kaybetmenin, emperyalist, gerici ve faşist devletlerin halklara ve onun örgütlü güçlerine uyguladıkları özel bir baskı yöntemi olduğunu belirtti. Gelişen toplumsal muhalefeti bastırmak için her türlü yöntemi kullanan bu devletlerin, muhalifleri kaçırıp öldürdüklerinin altını çizen temsilci, sömürgeci devletlerin de, gelişen ulusal hareketlere yönelik her türlü kirli savaş yöntemini kullandıklarını vurguladı.
Temsilci şöyle devam etti: “Gözaltında kayıp politikasının bir sonucu olan toplu mezarlar güncelliğini korumaktadır. Toplu mezarlar, dünyanın pek çok ülkesinde faşist darbelerin, soykırımların, ulusal özgürlük mücadelelerinin, emperyalist savaş ve işgallerin yaşandığı dönemlerde uygulanan insanlık dışı bir yöntemdir. İnsanları öldürmekle yetinmeyip onları toplu mezarlara gömmek, yok edileni değersizleştirmenin yanı sıra, yapılan katliamı ve katilleri de gizlemenin bir yöntemi olarak kullanılmaktadır... Son yıllarda dünyanın bir çok ülkesinde açığa çıkarılan toplu mezarlar, bu yöntemin ne kadar yaygınca kullanıldığını göstermektedir”.
Gözaltında kaybederek, toplu mezarlara gömmek büyük bir insanlık suçudur diyen temsilci, tüm toplu mezarların açılması ve sorumluların cezalandırılması için mücadelenin yükseltilmesi gerektiğini vurguladı.
Barcelona taraftarlarından destek
Bu arada UEFA kupa maçı için Londra’da bulunan Barcelona futbol takımı taraftarlarının aynı yerde maç öncesi gerçekleştirdiği gösteride bir grup taraftar ICAD etkinliğiyle dayanışmada bulundu. ICAD bildirilerini okuyarak, kendi aralarında yaygınlaştıran taraftarlar daha sonra alanda açtıkları “Katolanya İspanya değildir” pankartı ile ilgi çekti.
“Kayıplara Son”, “Toplu Mezarlar Açılsın”, “İnsan Hakları İhlallerine Son” sloganlarının atıldığı etkinlikte, ayrıca İspanyolca kısa bir konuşma yapıldı.

http://www.atilim.org/haberler/2011/05/30/Londra_da_toplu_mezarlar_acilsin_talebi_yukseldi.html

29 Mayıs 2011 Pazar

The first meeting of the Saturday Mothers was 16 years ago

29 May 2011


The relatives of the disappeared people of Turkey met in Istanbul for the first time 16 years ago

S
ixteen years ago, on 28 May 1995, a group of mostly women from different age groups met in Galatasaray Square, in the central Taksim area of Istanbul and sat down in front of the Galatasaray School. They were holding pictures of mostly men, from different age groups. On the picture the name of the man and a word which was to become known also to foreigners, kayip, disappeared. The Saturday Mothers, as they then called themselves because of their meeting in Galatasaray (and later in many other squares) square every Saturday, started their weekly vigil 16 years ago. They have been harassed, attacked, injured, beaten, arrested. And yet they are in the squares every Saturday to claim justice for their disappeared relatives.

Last Saturday Maside Ocak, sister of Hasan Ocak (who disappeared in 1995) spoke of the silent cry the relatives of the disappeared have raised from the Saturday Squares for 16 years.

Ocak, remarking that they were 20 persons when they first went to the Saturday Square, said that: “We have not found our disappeared family members but we have made ourselves known, we have imposed our presence and existence to those not recognizing us. We continued our act against those who accused us, called us terrorists 16 years ago. We couldn’t take the offenders to court but we stopped disappearances under detention. Our struggle will continue until the responsible are brought to book. Three generations are looking for their disappeared relatives here. We will not desist from our struggle even if it continues along 10 generations.”

Hanife Yıldız, whose son disappeared under detention in 1996, began her speech by remembering her husband who lost his life searching for the murderers of his son. She said: "Those who give all kinds of promises at election meetings haven’t given our disappeared relatives to us. They spoke about an initiative policy but they introduced crazy projects. They didn’t find the disappeared. Those who disappeared our relatives know where they are now, not us.”

Referring to the attacks on students in Dolmabahce, Hanife Yıldız spoke as follows: “Will they attack us in the same way when we stage a sit-in-act there? I want nothing except from my son who was sacrificed to them. Do you know what it means for a family not to know the burial place of their child? I am calling on to the people with good conscience, not to the state authorities. Let’s move together and resist against this system.”

Hasan Ocak was a political activist.

He had participated in the rebellion in the district of Gazi (Istanbul) in 1995. It was after this uprising, on 21st of March, that Hasan was kidnapped by political police. Five days later, after being severely tortured, he was murdered by being strangled with a wire. He joined the list of people who went missing while in custody. As a result of a mighty struggle that was led by his friends, comrades and family and by the relatives of other people missing in custody, Hasan’s body was recovered on 19th of May 1995.



NUCAN CUDI - BERNA OZGENCIL - ANF / ISTANBUL

ANF NEWS AGENCY

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Kayıplar için Avrupa'da eylemler PDF Yazdır e-Posta
ULM/NÜRNBERG/ZÜRİH (28.05.2011)- 17-31 Mayıs Kayıplar Haftası nedeniyle Almanya ve İsviçre'nin çeşitli kentlerinde konuyla ilgili standlar açıldı.

Nürnberg’teki Lorenzkirche Meydanı'nda düzenlenen etkinlikte “Kayıplara son” yazılı pankartın açıldı.

Çeşitli ülkelerden kayıp fotoğraflarından oluşan serginin açıldığı etkinlikte ICAD Uluslararası Bürosu’nun Kayıplar Haftası dolayısıyla çıkardığı bülten dağıtıldı. Eyleme, ATİK üyeleri de katıldı.

ICAD Almanya Seksiyonu ise Ulm kentinde "Toplu mezarlar açılsın, sorumlular cezalandırılsın" başlığıyla, şehir merkezinde sokak standı açtı.

İsviçre'nin Zürih kentindeki Stauffacher'de de standı açıldı. Kayıpların fotoğraflarından oluşan serginin açıldığı standa toplu mezarların açılması ve kayıpların sorumlularının yargılanması talep edildi.
http://www.aveg.org/index.php?option=com_content&view=article&id=761:kayplar-icin-avrupada-eylemler&catid=1:son-haberler&Itemid=46
17 yıldır başka kayıplar olmasın diye...
Foto: 17 yıldır başka kayıplar olmasın diye...
İSTANBUL (28.05.2011)- Kaybettikleri bir eşyaları değil, en kıymetlileri, sevdikleri. Bu sebeptendir hiç yorulmadılar aynı meydanda beklemekten, kayıplarının akıbetini sormaktan. 17 yılda hiç tükenmedi bekleme istekleri, mücadele azimleri, öfkeleri... Kayıp yakınları, 17. yıla giren bekleyişlerine vicdan sahibi herkesi çağırıyor.
Bir bekleyiş onlarınki... Üç kuşağın bekleyişi, arayışı, özlemi, mücadele azmi. Anneler, babalar çocuklarını ararken aramızdan ayrıldılar, çocuklar göremedikleri babalarının izini sürdüler, torunlar dedelerini o meydandaki fotoğraflardan tanıdılar. Ocak ailesinin 27 Mayıs 1995'de "Sağ aldınız sağ istiyoruz" diyerek Galatasaray Meydanı'nda buluşmasından bu yana, tam 17 yıldır sessiz bir çığlık dolanıyor o meydanda.
Kayıp yakınları bugün yine saat 12.00'da Galatasaray Meydanı'nda olacaklar. 1995'ten bu yana o meydanı kendine mesken eyleyenlere ilk eylemi ve kayıplar mücadelesini sorduk.
Ocak: Devlet suç üstü yakalanmıştı
Mücadelenin mimarlarından Ocak ailesinin bir bireyi olan Hüseyin Ocak, Cumartesi eylemlerinin serüvenini şöyle anlattı: "Hasan'ın mücadelesini yürütürken, 55 gün sonra Hasan'a ulaştık. Diğer kayıplardan daha farklı bir mücadele gelişti. Birçok çevre bunu sahiplendi. Özelikle Hasan'ın arkadaşları bizi yalnız bırakmadılar. Bu mücadele hem Türkiye'de hem de uluslararası kamuoyunda yankı uyandırdı. Devlet suç üstü yakalanmıştı. Bunu daha ileriye taşımak, hesap sormak gerekiyordu. Biz Hasan'ın mücadelesine başlarken 'Sağ aldınız sağ istiyoruz' dedik ama maalesef sağ alamadık. İşkence edilmiş, parçalanmış bedenini alabildik.
'Bu son olsun diye'
Başka aileler bu sonuca ulaşmasın diye bir mücadele gelişti ve Hasan'ın bulunmasından sonra İHD yöneticileri, Hasan'ın yoldaşları, aydınlar, sanatçılar yaklaşık 30 kişiden oluşan bir gurup 27 Mayıs 1995'de eyleme başladık. Sesimizi duyuralım, kayıplar olmasın, kaybedilenlerin akıbeti açıklansın ve sorumlular yargılansın talepleriyle oturmuştuk. O gerçekten ses getirdi. Rıdvan Karakoç'un da bulunmasıyla beraber daha büyük bir ivme kazandı.
Kayıplar durdu
Anneler çok büyük eziyetler çekti. 600'e yakın insan gözaltına alındı, anneler otobüslere bindirilip biber gazı sıkılıyordu, saçlarından tutup yerlerde sürükleniyorlardı. 30 hafta boyunca gözaltılar, küfürler, yerde sürüklemeler... Annelerimizin çoğu yaşlıydı, artık tahammül edilemeyecek duruma gelmişti. Bundan dolayı 200. haftada ara vermek durumunda kaldık. Ama Galatasaray eylemi Türkiye'de en uzun soluklu sivil itaatsizlik eylemiydi. 1995'de başladığımızda bir yılda 250 kişi kaybediliyordu, İHD'nin raporlarına göre. 1999 yılında bırakmak zorunda kaldığımızda bu sayı 9'a düşmüştü. Geldiğimiz noktada gözaltında kayıplar yok ama failleri yargılatamadık. Kaybolanların akıbetini bulamadık. Toplu mezarlar çıkmasına rağmen sorumluları hala hesap vermiyor. Mevcut yasalar geçmişle yüzleşme boyutunda değil."
'Mücadele bir taş olsun'
Genç yaşta kardeşini kaybeden Hüsniye Ocak ilk eylemdeki duygularını şöyle anlattı: "O anki duygu çok farklıydı çünkü gencecik bir bedenimizi toprağa vermiştik. İşkence edilmiş, tel ile boğularak, birçok kemiği kırıldıktan sonra öldürülmüş bir bedeni toprağa vermiştik. Bu son olsun diyorduk. İlk eylemi de bu bilinçle yaptık.
Aile olarak Hasan'ı belli bir aşamadan sonra bulamayınca şöyle bir yol izlemiştik; bu bir taş olsun bu mücadele. Hasan bir taş olsun, mücadele bunun üzerinden yükselsin. Bu konuda gerçekten Hasan'ın dostları, arkadaşları da bizi yalnız bırakmadılar."
Karakoç: Acı her şeyi göze almamızı sağladı
Kayıplar bakımından bir diğer simge isim olan Rıdvan Karakoç'un kardeşi Hasan Karakoç da 17 yıldır mücadeleyi sürdürüyor. Karakoç, "O dönem adeta yangın yeriydi" diye tanımladığı süreci şu sözlerle anlattı: "İnsanlar güpe gündüz gözaltına alınıyor, sivil, eli telsizli ya da silahlı kişiler tarafından apar topar alınarak götürülüyorlardı. Onlardan haber almak mümkün olmuyordu. O dönemde meydana çıkmak kaybolmaya eşdeğerdi. Her eyleme gittiğimizde geri dönememe korkumuz vardı. Ancak kararlıydık. Kaybedecek bir şeyimiz kalmamıştı, kardeşimizi, ailemizden bir parçayı kaybetmiştik. O duygularla çıkıyorduk meydanlara.
Gaz atılmalar, coplanmalar gözaltına alınmaların hepsini yaşıyorduk. Ama kararlıydık. Kendi kaybımız için yapacak bir şeyimiz yoktu ancak bizim yaşadığımız acıyı bir başkası yaşamasın diye bu etkinliğe çıktık. Acımız her şeyi göze almamızı sağladı."
Tosun: Hesap sorulması için...
16 yıl önce eşi kaybedilen Hanım Tosun, çocuklarını Cumartesi Meydanı'nda büyüttüğünü söylüyor: "Cumartesi Anneleri eylemlerine Mayıs ayında başlamıştı. Benim de eşim aynı yıl 19 Ekim'de gözaltına alındı. Kendisinden haber alamadık. Ben de diğer aileler gibi oraya gittim. Bu güne kadar İstanbul'da olduğum sürece karda, yağmurda, güneşte hiçbir şey demeden aralıksız katıldım. O zaman benim 4, 6 ve 9 yaşında çocuğum vardı. O çocukları da orada büyüttüm. Saldırılar oldu, meydana gözaltına alındık, çocuğumun orada tek başına kaldığı günler vardı."
"Orada oturup eşimi geri getiremeyeceğimi biliyordum fakat sessiz kalmayı tercih etmedim" diyen Tosun, evde oturup acısıyla baş başa kalmadığı için vicdanının rahat olduğunu dile getiriyor. Tosun, genç bir kadının kaybedilmesini nasıl önlediklerini şöyle anlatıyor: "Biz orada oturmasaydık onlarca, yüzlerce insan kaybolacaktı. Bir genç kadın gelip 'eğer ben hayattaysam bu annelerin sayesindedir' dedi. 'Polis beni gözaltına aldı ve bir polis de bırakın gitsin sonra annesi de o çılgın annelerin arasına katılacak, diyecek kayıptır. Kimsenin sesini duymak istemiyorum' dedi."
"Binlerce çocuk babasız kaldı, babalarının mezarlarının nerede olduğunu bilmiyor. Bundan daha acı bir şey olabilir mi? Binlerce kadın dul kaldı, binlerce ana çocuk hasreti çekiyor. Senin en sevdiğin, canından bir parça kayboluyor ve nerede olduğunu bilmiyorsun" diyen Tosun, Arjantin'deki anneler nasıl hesap sorduysa kendilerinin de aynı sonuca ulaşmak istediklerini söylüyor.
Yurdatapan: Barış olmazsa yeniden kötü günler yaşanır
Cumartesi eylemlerinde sadece kayıp yakınları değil, aydınlar sanatçılar da 17 yıldır hesap sorulmasını istiyor. Şanar Yurdatapan, ilk Cumartesi eylemlerine katılan bir sanatçı ve o günleri çok net hatırlıyor: "İlk günlerde çok ilginç şeylere tanık olduk. Bir defasında tam buluşulan yerde bir otobüs belirdi. Kayıplarınızı arıyorsanız biz yardımcı oluruz diye. Annelerin birkaçı gidip otobüse kayıt bile yaptırmaya başladılar. Bu tamamen bir devlet komplosuydu. Bu ve bunun gibi zamanlarda en hızlı düşünülen bu tür duygularla düşünen insanları kışkırtmak ve üzerlerine saldırtmak tehlikesiydi. Bir defasında bir adam elinde bir bayrak orada bekliyordu. Benim de hakkım yok mu burada oturmaya diyor. Öğrendik ki bir grup hazırlık yapmış o adam kalabalığı tahrik edince orada bir kavga çıkacak ve basında Cumartesi Anneleri denen şeyin bir provokasyon olduğu imajı verilecek. Onlarla uğraşa uğraşa ilerledik. Marşlar çalınıyordu. İnsanları gererek olay çıkartmaya çalışıyorlardı.
O gün onları inkar eden devlet bugün başka şeyleri inkar ediyor. Bugün yeni yalanlar söylenmeye devam ediliyor. Savaş durumu düşürülmedikçe kalıcı bir barışa evrilmedikçe bu süreç korkarım benzer kötü günler yaşayabiliriz."
Av. Yoleri: Hasan Ocak kampanyası mücadelenin ateşini yaktı
ICAD avukatlarından Gülseren Yoleri, Rıdvan Karakoç ve Hasan Ocak'ın mezarlarının bulunmasının kayıplar mücadelesinin ateşini yaktığı görüşünde: "Gözaltında kayıplara karşı mücadele Türkiye'de '90'lı yılların başında hız kazanmaya başladı. Daha önce de vardı tabi ki insanlar kayıplarını bulabilmek için çaba harcıyordu ama bu çok görünür ve sistemli bir mücadele biçiminde değildi. Bu yıllarda hatırladığım Hasan Gülünay ve Hüseyin Toraman'la ilgili kampanyalarla bilinir oldu gözaltında kayıplar olgusu. Arkasından Hasan Ocak'ın kaybedilmesi, mücadeleyi bugüne taşıyan ateşi yaktı. Rıdvan Karakoç ve Hasan Ocak'ın mezarlarının bulunması, diğer kayıp ailelerindeki umutsuzluğu kırdı, mücadele azmi yarattı ve bir araya getirdi. Zaten Cumartesi Anneleri'nin oturma eylemleri ondan sonra organize edildi. Aileler birken 2, 2 iken 5 oldu ve hikayeler çoğaldı. Bu yan yana geliş hukuksal girişimleri de teşvik etti."
Av. Yoleri, bugüne kadar kayıp olayında sorumluların açığa çıkarılmadığını belirterek, kaybedenlerin hala devlet tarafından korunduğunu söylüyor.(Dicle Müftüoğlu/ETHA)
10 kuşak geçse de mücadele devam edecek
Foto: 10 kuşak geçse de mücadele devam edecek
İSTANBUL (28.05.2011)- Cumartesi Anneleri'nin Galatasaray Meydanı'nda başlattıkları eylem 16 yılını doldurdu. Kayıpların bulunması, faillerin yargılanmasını isteyen kayıp yakınları, 16 yıl değil 100 yıl geçse de bu meydanda olacaklarını bir kez daha duyurdular.
Cumartesi Anneleri'ni ilk kez 27 Mayıs 1995'te ağırlayan Galatasaray Meydanı, bugün 17. yılında, bir kez daha "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" talebine ev sahipliği yaptı. Kayıp yakınlarını, 322. haftada İstanbul Milletvekili Adayı Sabahat Tuncel, oyuncu Nur Sürer, sanatçı Şanar Yurdatapan yalnız bırakmadı.
İlk eylemden bugüne...
Hasan Ocak'ın kardeşi Maside Ocak, 16 yıldır Cumartesi Meydanı'ndan yükselttikleri sessiz çığlığı anlattı.
Cumartesi Meydanı'na ilk olarak 20 kişiyle çıktıklarını belirten Ocak, şöyle konuştu: "16 yıl sonra belki kayıplarımızı bulamadık ama bizi tanımayanlara kendimizi tanıttık. 16 yıl önce bizi suçlayanlara, bize terörist diyenlere, bizi tanımayanlara karşı sürdürdük eylemimizi. Failleri yargılatamadık belki ama gözaltında kayıpları durdurduk. Mücadelemiz sorumlular cezalandırılana kadar sürecektir. Üç kuşak buruda kayıplarını arıyor. 10 kuşak geçse de mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz."
Baba Ocak anıldı
1996 yılında gözaltında kaybedilen Murat Yıldız'ın annesi Hanife Yıldız, oğlunun katillerini ararken hayatını kaybeden baba Ocak'ı anarak konuşmasına başladı.
Yıldız, "Seçim meydanlarında her türlü vaadi verenler, bizim kayıplarımızı bize vermedi. Açılım açılım dediler, ortaya çılgın projeler çıkardılar. Bizim kayıplarımızı bulamadılar. Biz nereden bilelim nerede olduklarını. Kayıplarımızın yerini kaybedenler biliyor" dedi.
Dolmabahçe'de öğrencilere yapılan saldırılara da değinen Hanife Yıldız, "Biz orada oturma eylemine gittiğimizde bize de öyle mi saldıracaklar" dedi. Kendi eliyle oğlunu karakola teslim ettiğini söyleyen Hanife Yıldız, "Ben hiçbir şey istemiyorum. Verdiğimi geri istiyorum. Tek oğlumu verdim. Bir insanın evladına ne olduğunu, mezarını bilememesinin ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Yıldız, devlet yetkililerine seslenmekten vazgeçtiğini söyledi, "Ben vicdan sahibi insanlara sesleniyorum. Gelin birlikte hareket edelim. Bu düzene karşı duralım" dedi.
Adalet sarayları varsa
Rıdvan Karakoç'un kardeşi Hasan Karakoç, yapılan adalet saraylarına değindi ve "Adalet varsa kayıpların sorumluları yargılansın, adalet varsa önce Tansu çiller, Mehmet Ağar, Hayri Kozakçıoğlu yargılasın" dedi.
Karakoç, şöyle devam etti: "Biz bu meydanda ekmek istemiyoruz, para istemiyoruz. Kayıplarımızı istiyoruz. Birkaç kayıptan söz etmiyoruz, 5 bin kayıp var."
'Ağabeyim üniversiteliydi, insandı'
Umut Bahçeci, "17-31 Mayıs Gözaltında kayıplar Haftası dolayısıyla Gayrettepe Emniyet Müdürlüğüne gittik. Burasının müze olmasını istedik. Bir değil iki değil, binlerce kayıp var. Tesadüf olabilir mi?" diye sordu.
Kayıpların suçlu olduğu imajı yaratılmak istendiğini söyleyen Bahçeci, "Ağabeyim üniversite öğrencisiydi, yazardı, çizerdi. Dev-Genç'liydi. Her şeyden önce insandı" dedi.
'Bağımsız komisyon şart'
Kadriye Ceylan, Meclis İnsan Haklarını Araştırma Komisyonu'nun oğlu Tolga Baykal Ceylan hakkında verdiği karara ilişkin konuşma yaptı. Komisyon Başkanı Zafer Üskül'ü ciddiyete davet eden Ceylan, kayıplar sorununun ancak bağımsız bir komisyon ile çözülebileceğini dile getirdi.
1995'ten bugüne
İHD İstanbul Şubesi Kayıplar Komisyonu adına açıklamayı okuyan Nimet Tanrıkulu, Cumartesi eylemlerinin 16 yıllık hikayesini anlattı.
Cumartesi eylemlerine ilk günlerden itibaren katılan Tanrıkulu, ilk oturma eyleminin 27 Mayıs 1995 Cumartesi günü saat 12.00'de "kayıpların akıbeti açıklansın, sorumluları yargılansın, bir daha hiç kimse gözaltında kaybedilmesin" şiarıyla yapıldığını hatırlattı.
Cumartesi Anneleri'nin kayıplarını ararken devlet güçleri tarafından baskılara uğradığını hatırlatan Tanrıkulu, şöyle konuştu: "Bedenlerine, acılarına, hatıralarına saldırıldı. Yılmadılar, vazgeçmediler, baş eğmediler. Amaçları başından sonuna kadar aynı kaldı. 'Kayıpların akıbeti açıklansın, sorumluları yargılansın'. İnsan Hakları Derneği olarak insan hakları ihlallerinin en ağır biçimi olan gözaltında kayıp olaylarının her an takipçisi olduk."
16 yıllık mücadelenin kazandırdıkları
Tanrıkulu, 16 yıllık mücadele sonucunda devlet katında tanındıklarını dile getirdi, diğer kazanımları sıraladı: "Toplu mezarlar, asit kuyuları uzun erimli bir mücadele sonucunda ortaya çıktı. Resmi ağızlardan gelen itiraflar bizi doğruladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sonunda Cumartesi Anneleriyle görüşmek zorunda kaldı. Mecliste kayıpları araştırmak için alt komisyon kuruldu. Devlet 31 yıldır 'firar etti' dediği Cemil Kırbayır'ı 'biz öldürdük' itirafını yaptı."
"Mücadelemizde önemli kazanımlar elde etsek de kayıpların akıbeti hala meçhul" diyen Tanrıkulu, hükümetler değişse de devlet politikasının değişmediğine dikkat çekti.
Beni bul anne
Eylemde, 31 Mayıs Salı Günü "Beni Bul Anne" etkinliği düzenleneceği de duyuruldu. Etkinlikte, Cumartesi Anneleri saat 18.00'da Taksim'de buluşarak Galatasaray Meydanı'na yürüyecek. Bu kez meydanda kayıp yakınları değil, kaybedilenlerin fotoğrafları olacak.
http://www.atilim.org/haberler/2011/05/28/10_kusak_gecse_de_mucadele_devam_edecek_.html

'Kayıp davaları zaman aşımına uğruyor'

ANF
15:01 / 28 Mayıs 2011
AMED - İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları tarafından her hafta düzenlenen oturma eyleminde konuşan İHD MYK Üyesi ve Diyarbakır Şube Yöneticisi Av. Serdar Çelebi, 120 haftadır devam eden oturma eylemlerinin hala devlet mekanizmaları tarafından görülmediğini belirterek, 1991 yılı öncesi gerçekleştirilen bütün faili meçhul cinayetler ve kayıp davalarının zaman aşımına uğrayacağını söyledi.

Diyarbakır'da İHD ve kayıp yakınlarının "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganıyla her hafta düzenlediği oturma eylemi, 120. haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi. Oturma eylemine, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Adayı Nursel Aydoğan ile İHD yönetici ve üyeleri, MEYADER, Barış Anneleri İnisiyatifi ve KESK'e bağlı sendikaların temsilcileri ve kayıp yakınları katıldı. Kayıplar Haftası'na denk gelen oturma eyleminde kayıp yakınları, kaybedilenlerin fotoğraflarıyla alandaki yerlerini aldı. Oturma eylemi öncesinde 1996 yılında Silopi'de kaybedilen Hacı Öztunç'un kaybediliş hikayesi okundu.

Oturma eylemi öncesinde, konuşan İHD MYK Üyesi ve Diyarbakır Şube Yöneticisi Av. Serdar Çelebi, 120 haftadır devam eden oturma eylemlerinin hala devlet mekanizmaları tarafından görülmediğini belirtti. 1991 yılı öncesinde gerçekleştirilen bütün faili meçhul ve kayıp davalarının zaman aşımına uğradığına dikkat çeken Çelebi, Vedat Aydın davasının bunun en bariz örneği olduğunu dile getirdi. Çelebi, "Burada şu anda bizleri görüntüye alan basın mensuplarının dışında, devlet ajanları da var. Burada devlet ajanları mevcut iken nasıl olurda devlet yıllardır yükselen sesi duymaz?" diye sordu.

Çelebi'nin ardından konuşan İHD Kayıp Komisyonu Üyesi Necibe Güneş Perinçek ise, "Yurtdışından bizlere, 'gelin bunlar için Paris'te oturma eylemi yapalım' diyorlar. Ancak özellikle bölgede yaşanan sorunlar için buradan çözüm çıkabilir ve buradan çözüm gücü geliştirilebilir" dedi. Korucubaşı Hacı Öztunç'un Güçlükonak Katliamı ile ilgili konuşmak istemesinden kaynaklı olarak kaybedildiğini vurgulayan Perinçek, Öztunç'un JİTEM elemanları tarafından sorgulandıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamadığını hatırlattı. Konuşmaların ardından kayıp yakınları 5 dakika oturma eylemi yaptı.

ANF NEWS AGENCY

Gözaltinda Kayiplar Bülteni ( KAYIPLARIN SESI ) Cikti !‏


İÇİNDEKİLER
6. Uluslararası
Gözaltında Kayıplar
Kurultayı Başarıyla
Gerçekleştirildi
6. Uluslararası
Gözaltında Kayıplar
Kurultayı Sonuç
Bildirgesi
Kurultaydan Kayıp
Öyküleri
Dünyada Toplu
Mezar Vahşeti
Sri Lanka’da Devlet
Vahşeti Devam
Ediyor
Meksika: Javier
Martinez Robles ve
Profesor Gerardo
Vera Orcino
Nerede?
Türkiye: Hasan
Ocak’ın Katilleri için
Suç Duyurusu
17-31 Mayıs
Kayıplar Haftasında
Mücadeleyi
Yükseltelim
Ortadoğu ve Kuzey Afrika Halkları
Yol Gösteriyor
Tek amaçları Libya’nın yeraltı
kaynaklarına ve coğrafik öneminden
dolayı ülkenin kontrolünü ellerine
geçirmek olan ABD, İngiltere, Fransa ve
İtalya gibi emperyalist ülkeler kuzu
postuna bürünmüş kurt misali daha yakın
zamana kadar Kaddafi rejimi ile yaptıkları
görüşme ve antlaşmaları inkar ediyor.
Daha düne kadar Avrupa’ya göçmen
akışını engellemek için AB’nin Libya’da
oluşturduğu ve yüzlerce göçmenin
gözaltında kaybedildiği göçmen
kamplarına jandarmalık yapan Kaddafi
diktatörü, bugün ikiyüzlü bir şekilde baş
düşman ilan ediliyor.
Ama nafile! Ok yaydan çıktı artık.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika halkları kendi
kaderlerini kendi ellerine almak istiyor
artık. Tüm bu kan ve barutun içerisinde
güzel günler bekliyor bölge halklarını.
Şimdi dünyanın geri kalan halklarına
düşen bölge halkının kendi despot
rejimlerine karşı geliştirdiği mücadeleyle
uluslararası dayanışmayı yükseltmek;
emperyalist müdahaleyi ve oyunları
açığa çıkartarak lanetlemek ve
durdurmak için sokağa çıkmak.
voice of the
April-May-June 2011 No: 1
Yaklaşık yarım yüzyıldır süren baskı ve
zulme; açlığa, her türlü insan hakları
ihlallerine, emperyalizm işbirlikçisi
despotik yönetimlere karşı Ortadoğu ve
Kuzey Afrika halkları başkaldırdı.
Tunus’ta bir işçinin kendisini yakmasıyla
başlayan ayaklanmalar, aynı ülkede Bin
Ali ve Mısır’da Mübarek rejimini alaşağı
ederken, Yemen, Suudi Arabistan, Katar,
Ürdün, Suriye, Libya ve Fas gibi
ülkelerde kitleşerek sürüyor.
Ayaklanmalar binlerce insanın gözaltına
alınmasına, tutuklanmasına, ağır
işkencelerden geçirilmesine,
yüzlercesinin katledilmesine ve
birçoklarının da gözaltında
kaybedilmesine rağmen yeni ve daha iyi
bir yaşamın muştulayıcısı olmaya devam
ediyor.
Tamamıyla emperyalistlerin satranç
oyununa dönüşmüş olan BM’nin sivilleri
korumak bahanesiyle almış olduğu karar
doğrultusunda Libya’ya askeri
müdahalede bulunan emperyalist güçler
ve bölgedeki işbirlikçileri,
gerçekleştirdikleri bombalamalarla sivil,
çoluk çocuk da dahil birçok insanı
katletmeye devam ediyor.
Quarterly Bulletin
KAYIPLARIN SESİ
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı
Başarıyla Gerçekleştirildi
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
2
ICAD’ın mücadelesi içinde özel bir öneme sahip
olan, kayıp yakınlarını, insan hakları
savunucularını ve bu soruna duyarlı kişi ve
kurumları bir araya getirerek, gözaltında kayıplar
sorunu ve bu soruna karşı mücadeleyi tartıştırmak
ve mücadele deneyimlerini paylaşmak amacıyla
gerçekleştirdiği uluslararası kurultaylardan 6.sı
Londra´ da başarıyla tamamlandı.
9-12 Aralık 2010 tarihlerinde “Savaşlar, Ulusal
Hareketler ve Kayıplar” başlıkları altında toplanan
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı’na
27 değişik ülke ve ulustan toplam 123 delege
katıldı. Katılımcı delegelerin birçoğu ilk defa
böylesi bir kurultayda yer aldı. Kurultaya katılmak
isteyen, ancak bir kısmı İngiliz devletinin vize
engeline takılan ve bir kısmı da maddi
olanaksızlıklardan dolayı katılamayan delegeler
de oldu.
Kurultay, ICAD’ın genel perspektifi ve pratiğinde
olduğu gibi, merkezinde gözaltında kayıplar olsa
da bir bütün olarak insan hakları ihlallerini ve
sorunlarını gündeme taşıdı, tartıştı. İnsan hakları
ihlallerine ve gözaltında kayıplara karşı farklı
ülkelerde yaşanan mücadele deneyimlerini
paylaştı.
3 gün boyunca süren kurultay, basın açıklaması,
miting, yürüyüş gibi sokak eylemleriyle, genel
oturumlar ve sorunların derinlemesine tartışıldığı
çalışma gruplarıyla, film gösterimleriyle iç içe ve
kurultay salonuna asılan kayıpların bakışları
altında yapıldı.
Kurultay, değişik ülkelerden bir araya gelen kayıp
yakınlarının doğrudan anlatımlarıyla, birçok
ülkede gözaltında kaybetme politikasının halen
devam ettiğini ve bu ülkelerde gözaltında
kayıpların durdurulması için uluslararası alanda
mücadelenin geliştirilmesinin aciliyetini ortaya
koyarken, gözaltında kaybetme saldırısının
nispeten geriletildiği ülkelerde ise, kayıpların
akıbetlerinin ortaya çıkarılması ve sorumlulardan
hesap sorulması görevimizin olduğunu tüm
katılımcılara bir kez daha hatırlattı.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı’nın
özgün bir yanı ise 10-17 Aralık İnsan Hakları
Haftasında gerçekleştirilmiş olması ve belirlediği
gündemler oldu. Her yıl insan hakları haftası
dolayısıyla dünyada insan hakları üzerine çokça
konuşulmaktadır. Özellikle egemen sınıfların
temsilcileri insan hakları, demokrasi, özgürlük
üzerine çokça konuşmaktalar. Ancak sadece bu
kurultayda ortaya konan insan hakları ihlallerinin
boyutu bile, burjuvazinin soruna yaklaşımdaki
ikiyüzlülüğünü ortaya koydu. Avrupa´dan
Amerika´ya, Afrika´dan Asya´ya kadar bütün
kıtalarda, dünyanın dört bir yanında insan
haklarının ayaklar altında, namluların ucunda
olduğu görüldü.
Kurultayın ele aldığı konular bakımından ise,
başta Irak´ta olmak üzere savaşların yaşandığı
bölgelerde gözaltında kaybedilen, yargısız bir
şekilde infaz edilen, işkence ile öldürülen
insanların sayısının ve yapılan vahşi
uygulamaların kamuoyuna yeterince yansımadığı
ortaya çıktı. Yine kendi kaderini tayin etmek
isteyen ulusların yürüttüğü ulusal mücadeleye
karşı sömürgeci, işgalci güçlerin emperyalist
devletlerin desteğiyle gerçekleştirdikleri katliamlar,
Tamillere olduğu gibi, ancak vahşetle ifade
edilebilecek boyutta. Yine Balucistan’da olduğu
gibi, dünyada fazla bilinmeyen birçok ülkede
binlerce insanı gözaltında kaybedildiğini gösterdi.
Duygusal yoğunlukların, acıların, öfkelerin de
doğal olarak yaşandığı, ama aynı zamanda
umutların ve mücadele kararlılıklarının tazelendiği
kurultayda sıkça vurgulanan ve kurultay sonuç
bildirgesine de geçen bir nokta ise, gözaltında
kayıplara karşı mücadele yürüten kayıp yakınları,
insan hakları örgütleri ve kurultay katılımcıları
arasında daha güçlü bir iletişim ve bağlantının
kurulması, gözaltında kayıplara karşı mücadelenin
ortaklaşarak büyütülmesinin önemi oldu.
ICAD, önemli oranda çeviri işini de kapsayan
kurultaya sunulan bilgi ve belgelerin derlenmesi
ve kamuoyuna yayınlanması görevini yakın
zamanda sonuçlandıracaktır.
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
3
9-12 Aralık 2010 tarihlerinde Londra’da
“Savaşlar, Ulusal Hareketler ve Kayıplar”
başlıkları altında toplanan 6. Uluslararası
Gözaltında Kayıplar Kurultayı’na Balucistan,
Tamil Ealam, Srilanka, Filipinler, Penjap,
Kaşmir, Nepal, Hindistan, Kuzey Kürdistan,
Türkiye, Meksika, Arjantin, Şili, Kolombiya,
ABD, Etiyopya, Fas, Bask, İsviçre, İtalya,
Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika, Norveç,
İngiltere ve İrlanda olmak üzere farklı
kıtalardan 27 değişik ülke ve ulustan
aralarında kayıp yakınlarının da bulunduğu
123 delege katıldı.
Katılımcılar kurultay boyunca, yaşadıkları
baskıları, saldırıları, kayıpları; toplamında
yaşadıkları acıları ve bunlara karşı mücadele
deneyimlerini paylaştı. Gelecek döneme ilişkin
gözaltında kayıplara ve insan hakları
ihlallerine karşı mücadeleyi ortaklaşa nasıl
geliştirebileceklerini tartıştılar.
Irak ve Afganistan gibi emperyalist savaş ve
işgale maruz kalmış ülkelerde yaşanan
kaybedilme ve insan hakları ihlallerinin
insanlık adına acı verici boyutlarını ortaya
koyan; yalnızlaştırılmış ulusal hareketlerin
sahiplenilmesinin, kendilerini ifade etmelerinin,
bir birini insan hakları ihlalleri ve kayıplar
üzerinden tanımalarının platformu olan ve
insan hakları ihlallerine ve kayıplara karşı
mücadelenin ortaklaşarak büyütülmesini
kararlaştıran 6. Uluslararası Gözaltında
Kayıplar Kurultayı şu sonuçlara ulaşmıştır:
Emperyalist devletlerin 1990’larda başlattıkları
ve “Yeni Dünya Düzeni“ olarak
isimlendirdikleri yeni sürecin ana yönelimi,
yeni serbestlik olarak ifade edilen sermayenin
serbest dolaşımının önündeki tüm engellerin
kaldırılırken, diğer yandan işçi ve emekçilere,
ezilen halkların haklarına ise saldırıların
artmasıydı.
Dünyanın en önemli stratejik alanlarının
yeniden paylaşılması, bu alanların emperyalist
sermayeye açılmasını da içeren bu süreçte,
emperyalistler 21. yüzyıla Afganistan ve Irak
işgalleri ile girdiler.
Savaş ve işgaller, açıktır ki başta yaşam hakkı
olmak üzere insan haklarının ihlal edilmesini
ve sayıları büyük rakamlara ulaşan kayıpları
beraberinde getirmektedir. Bugün tüm diğer
insan hakları ihlallerinin yanı sıra 100 binlerce
kişinin kayıp olduğu Irak ve Afganistan, bu
gerçeğin açık bir ifadesidir. 6. Uluslararası
Gözaltında Kayıplar Kurultayı bu nedenle,
Afganistan ve Irak işgalini kınar; işgallerin bir
an önce son bulmasını, bu işgaller sırasında
gerçekleştirilen insan hakları ihlallerinin ve
kayıpların hesabının verilmesini ister,
emperyalist işgal ve savaşlara karşı verilen
mücadelenin tarafı olduğunu ilan eder.
Sömürgecilik, başka ulusların/toplulukların en
temel ulusal/toplumsal haklarının ihlal
edilmesinin de adıdır. 21. yüzyılın ilk
çeyreğinde dünyanın pek çok yerinde hala
sömürgeci ilişkiler sürmekte, ulusların devlet
kurma dahil en temel hakları verilmemekte,
hak talepleri ise kanla bastırılmaktadır. Tamil,
Balucistan, Kürdistan, Batı Sahra, Filistin,
demokrasinin beşiği olarak bilinen Avrupa
ülkelerinde Kuzey İrlanda, Bask ülkesi, vb.
bunlar arasında sayılabilir.
Latin Amerika’nın pek çok ülkesinde yerli
halkların, Afrika’da Oromo ve Berberi
halklarının sorunlarını, karşı karşıya kaldıkları
baskı ve zulmü bu çerçevede ele almak
gerekir.
Emperyalistler, kendilerine karşı direnecek
hiçbir kuvvetin olmamasını amaçladıkları bir
sistemin adı olan “Yeni Dünya Düzeni“
saldırılarından en çok payı, ulusal kurtuluş
mücadelesi veren ezilen sömürge ulusların
halkları almaktadır. Kuzey Kürdistan’da,
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı
“Savaşlar Ulusal Hareketler ve Kayıplar”
SONUÇ BİLDİRGESİ
Baluchistan’da Tamil Ealam’da Batı Sahra’da,
Latin Amerika’da ve değişik yerlerde
katliamlar, sürgünler ve sayıları binlerle ifade
edilen gözaltında kayıplar devreye girmiştir. 6.
Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı;
2009 yılında Tamil halkına karşı
gerçekleştirilen katliamı kınar, Tamil halkının
acılarının ve mücadelesinin yanında olduğunu
ilan eder. Afganistan, İran ve Pakistan
tarafından işgal edilmiş Baluci halkının,
Kaşmir halkının, Penjap halkının, Kürt
halkının, Filistin, Bask, İrlanda, Latin Amerika
yerli halklarının haklı mücadelelerinin yanında
olduğunu ilan eder.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı,
ezilen ulusların sömürgeciliğe karşı direnmesi,
başta ayrı devlet kurma hakkı dahil, dil, kültür
gibi temel ulusal hakları için hangi yol ve
yöntemle olursa olsun verdiği mücadeleyi, o
ulusun kendi kaderini tayin hakkının bir ifadesi
olan meşru mücadele olarak görür. Başka
ulusları ezen devletlerin işçi ve emekçilerini,
dünya halklarını, demokratik kitle örgütlerini,
insan hakları örgütlerini, ezilen sömürge
ulusların verdiği bu meşru ulusal kurtuluş
mücadelelerini tanımaya ve sahiplenmeye
çağırır.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı,
emperyalist devletlerin direnen ulusal
hareketlerin örgütlerini “terör örgütü”
nitelemesi ile yasaklanmasını, sömürgeci
devletlere verilen açık destek olarak görür ve
“terör örgütleri listesi”, “kara liste” politikalarına
karşı verilen mücadeleyi destekler.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı;
demokrasinin beşiği diye tanımlanan
Avrupa’da, emperyalist savaş ve işgallerin,
ulusal kurtuluş mücadelesine yönelik
saldırıların sonucu olarak gelmiş mülteci ve
göçmenlerin demokratik hak ve özgürlüklerine
yönelik saldırıların artarak devam ettiği
günümüzde, göçmenlerin karakollarda
yakılmasını, sokaklarda katledilmesini, mülteci
kamplarında adeta esir tutulmasını kınar.
Konferans, Basklı militan Jon Anza'nın
kaybedilerek katledilmesini ve Bask ülkesinin
bağımsızlığına karşı devletlerin yeni kirli savaş
saldırılarını kınar; Jon Anza’nın
katledilmesinde sorumlu olanların hesap
vermelerini ve yargılanmalarını ister.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı;
sınıf mücadelesini ve ulusal kurtuluş
mücadelesi içinde cezaevlerine atılan tüm
devrimci politik tutsaklarla dayanışma içinde
olduğunu ifade eder.
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
4
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı;
insan hakları ihlallerinin ve gözaltında
kayıpların en fazla mağdurlarının kadınlar
olduğunu görür ve buradan olarak emperyalist
savaşlarda, ezilen ulusların halklarına karşı
saldırılarda uygulanan kadın bedenine yönelik
her türlü şiddete karşı mücadele içinde
olacağını ilan eder.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı;
gözaltında kayıp politikasının sonucu olan
toplu mezarların açığa çıkarılması için Kuzey
Kürdistan’da ve Kolombiya’da gündemleşen
mücadeleyi tüm gücüyle destekler. Diğer
kitlesel kayıpların olduğu yerlerde de bu
mücadelenin verilmesini önemser.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı;
gözaltında kayıplara karşı mücadele yürüten
kayıp yakınları, insan hakları örgütleri ve
kurultay katılımcıları arasında daha güçlü bir
iletişim ve bağlantının kurulmasını, gözaltında
kayıplara karşı mücadelenin ortaklaşarak
büyütülmesini kararlaştırır.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı;
insan hakları mağdurlarının ve kayıp
yakınlarının Arjantin örneğinde olduğu gibi her
türlü hak-adalet isteği ve arayışlarını saygıyla
karşılarken, insan hakları ihlallerine ve
gözaltında kayıplara karşı mücadelenin fiilimeşru
mücadele hattından başarıya
ulaşacağına inanır.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı,
17-31 Mayıs tarihleri arasındaki Gözaltında
Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele haftası
etkinliklerinin, gözaltına kayıplara karşı
mücadelenin bir kaldıracı olacak şekilde
örgütlenmesini önemser.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı;
insan hakları ihlallerine ve gözaltında
kayıplara karşı mücadelenin, rapor açıklayıcı
olmaktan ve protestoculuktan çıkarılarak,
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
5
sonuç almayı hedefleyen Arjantin’de Plaza de
Mayo Anneleri, Türkiye’de Cumartesi Anneleri
örneklerinin yaygınlaştırılmasını önemser. Tüm
insan hakları ihlallerinin ve gözaltında
kayıpların son bulması, sorumlularının hesap
vermesi için mücadelenin büyütülmesinin
gerekliliğine inanır ve herkesi bu mücadeleyi
büyütmeye çağırır.
Dilleri, renkleri ayrı ama acıları ve öfkeleri aynı
olan değişik uluslardan kayıp yakınlarının
duygu yüklü buluşmalarına vesile olan 6.
Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı,
insan hakları ihlallerinin ve gözaltında
kayıplara karşı mücadelenin asli unsurları
olarak mücadele yürüten dünyanın her
yerindeki insan hakları savunucularına ve
kayıp yakınlarına en içten sevgi ve selamlarını
iletir.
9-12 Aralık 2010, Londra
Kurultaydan Kayıp Öyküleri
John Anza’nın Kızarkadaşı:
John Anza’yla ilgili konuşmak istiyorum, Anza
kaybedildiğinde, 47 yaşındaydı. Yaşamının 21 yılını
ETA‘ya bağlılık içinde geçirdi. Tümörden dolayı sağlık
sorunu yaşıyordu. 18 Şubat 2009 günü ben tren
istasyonuna götürdüm, 15 Mayıs 2009‘da kaybolduğunu
öğrendik. 21 Mayıs 2009 da ETA‘nın bir bölümü Fransa
ve İspanya’yı onun kaybedilmesinden sorumlu tuttu. Polis
bana geldi ve bir ölü olduğunu bildirdiler. Onun cesedi
olabileceğini belirttiler. 10 ay dan fazla morgda
bekletilmişti.
Raman Alli:
Bütün ailemi kaybettim. Eşim Sri Lanka‘da yaşamını
yetirdi. Oğlum gözaltına alınmıştı ve kendisinden hala
haber alamadık. 12 yıldır İngiltere‘de yaşıyorum, Ailem ve
ben gözaltına alındık, bırakıldıktan sonra sağ
kurtulduğumuz için ülkemizde kaçmaya çalışıyorduk. Bu
süreçte eşim gözaltına alındı, iki oğlum ile birlikte.
2000 yılında gözaltında bırakıldığını öğrendim ve daha
sonra ölüme terk edildiğini öğrendim. Tüm bunları
İngiltere‘deki eşimin yoldaşlarından öğrendim.
Gazeteler bunun bir politik sorun olduğunu kabul etmediler. John Anza’ya işkence edildiğini
söylüyoruz. Avukatlarla birlikte gerçeği arıyoruz. Onun için gerçekleri bilmek istiyoruz.
Oğullarım ve eşim gözaltına alındı. Büyük oğlum, üstüne gaz dökülüp yakılarak kaybedildi. Daha
sonra da küçük oğlumun cezaevine atıldığını öğrendim. 2001 yılında, sadece bir kez haber aldım
kendilerinden. Iki oğlumdan da haber alamadım. ICAD‘dan oğlumun ve eşimin bulunması için
destek istiyorum.
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
6
Concepcion Empeno:
Filipin Üniversitesinde okuyan Karen Empeno’nın annesiyim.
Öğrenci mücadelesinde yer alıyordu ve kaybedildi.
Köylülerin sorunlarını inceliyordu. Bundan dolayı her yeri
dolaşıyordu. 15 üniformalı asker tarafından bir arkadaşıyla
birlikte zorla kaçırıldı. Başka bir köylü de öğrencilere yardım
için gitmesine rağmen o da onlarla kaçırıldı. Kızımı tanıyan
çiftçinin yakınları gördüklerini ve yaşananları paylaştılar.
Onları bağlamışlardı. Onlar ‘bizi götürmeyin’ diye
bağırmışlar. Köylüleri tehdit etmişler. Hiçbir şey
anlatmamalarını istemişler. Daha sonra onları 3 km
uzaklıktaki askeri kampa götürmüşler.
Ben haberi alır almaz hemen harekete geçtim. Her yere gittik. Hastane, morg, askeri bölgelere gittik.
Medyaya mülakatlar verdik. Kaçıranlar üzerinde baskı oluşturacağını düşündük, bırakırlar diye
düşündük. Mahkemeye başvurduk ama reddedildi. Ben bu süreçte aslında bilinçlendim. Basit bir
anne olarak bu mücadelede birçok şey öğrendim. Her yerde konuşmaya başladım. Büyük
yürüyüşlerde, mitinglerde konuştum. Başka mağdur için yürüdüm. Onun bıraktığı yerde devam ettik.
Kızımla gurur duyuyorum.
Nobat Marri:
ICAD’a teşekkür ediyorum. Burada ülkemdeki kayıplara
ilişkin ailem ve tüm diğer kayıplar adına konuşmak istiyorum.
Binlerce kaybolan ve ağlayan halkım için buradayım.
Pakistan Özel Servisinin gerçekleştirdiği operasyonlar
sürüyor. Kardeşim ve 2 Pakistanlı 2000 yılında kaybedildi.
Kayıplar Müşerref rejimi döneminde 4 bine yükseldi. 10 yıldır
kardeşimi görmedim. Neler yaşadıklarını bilmiyorum. Evim bir
kaç defa basıldı. 2 defa öldürülmeye çalışıldım. Bugün
yanınızda bulunuyorsam şanslıyım. Aksi takdirde işkence
altında öldürülecektim. Kardeşimin işkence altında ve kritik
durumda olduğunu belirten bir tanık vardı.
Onu kuzenim hastaneye kaldırdı, ancak daha sonra hastaneden yeniden Pakistan özel servisi
tarafından gözaltına alındı. Şuanda kendisinden haber alamıyoruz. Ölüm oruçlarına, protestolara
rağmen Baluç özgürlük savaşçıları hala serbest değiller. Maalesef uluslararası kamuoyu, BM ve
insan hakları kurumları gözaltında kayıpları göz ardı etmişler. Bunları sadece benim ailem değil
birçok Baluç ailesi yaşıyor. 8 bin Baluç kayıptır. İsimlerini sayamadığım binlercesi hala kayıp.
Özgürlüğü sevenlere bir kaç soru sormak istiyorum. Ailenizden biri kaybolduğunda ne hissederseniz?
Ne yapabilirsiniz? Dayanılmaz bir acıya nasıl katlanırsınız?
Şehriban Erdoğan Tepeli:
ICAD’a teşekkür ediyorum. Benden önce konuşanların
yaşamları gerçekten çok acı ve üzücü. Ben yalnız değilim,
bunu anladım. Maksut’u anlatmak istiyorum. Varto’da doğan
Maksut yoksul bir ailenin çocuğudur. Ben Maksutla devrimci
çalışma içinde tanıştım. Biz 1980’de evlendik, bir ay sonrada
yakalandık.15 gün sorgulandık. İşkence gördük. 4 ay hapiste
kaldıktan sonra serbest bırakıldık. Daha sonra İstanbul’da
faaliyete devam ettik. 12 Eylül 80 darbesi oldu ve biz yoğun
aranmaya başladık. Bu arada bir kızımız oldu. Zor koşullarda
bir yaşam sürdürdük. Öyle 1984 yılına kadar geldik.
Daha sonra Erzincan’dan başlayan operasyon Maksut’un İstanbul’da ev sahibin alınmasına uzandı.
Maksut eve geldiğinde polis tarafından alındı. Evde pusuyu fark eder etmez geri dönmek isterken
vurulmuş. Yaralı haldeyken evde başlayan işkence karakolda devam etmiş. Benim onu arama
şansım yoktu, zaten bende aranıyordum. Onu arayan bir abisi vardı ve o da bir yıl önce hapishanede
ölmüştü. O dönem her gün kardeşim Ahmet’ten haber bekliyordum. Her geldiğinde ‘Maksut’tan haber
yok’ diyordu. Bir gün ağlayarak geldi ve onun öldürüldüğünü öğrendim. Ancak ceset bulunmayınca
yas bitmiyor.
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
7
Toplu mezarlar, dünyanın pek çok ülkesinde darbelerin, savaşların ve iç çatışmaların yaşandığı
dönemlerde sistem muhaliflerine ya da savaşan taraflardan diğerine karşı uygulanan insanlık dışı bir
yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanları öldürmekle yetinmeyip onları toplu mezarlara
gömmek yok edileni değersizleştirmenin, yok etmenin yanında katilin suçunu gizlemenin bir yöntemi
olarak uygulanmaktadır. Her toplu mezar hikâyesinde olduğu gibi, öldürülenler yargısal süreçlerde
suçlulukları tespit edilmemiş kişilerdir. Ve onları öldürenler kendi hukuklarına göre dahi suç
işlemektedirler, her biri bir katil ya da suç ortağı durumundadır. Bu nedenle bu suçlarının ortaya
çıkmasını önlemek amacı ile insanları resmi kayıtlara geçirmeksizin toplu mezarlara gömmek ve
kurtulmak istemektedirler. Bu uygulama aynı zamanda toplumda korku yaratarak taleplerinden
vazgeçmeleri için de bir araç olarak kullanılmaktadır.
İnsanlığa karşı işlenen suçlar içinde sayılan toplu mezarlar ile buralara gömülenler kadar aileleri de
cezalandırılmaktadır. Özellikle geride kalan yakınları onları on yıllarda geçse aramaya devam
etmektedirler. Hiç değilse kemiklerine ulaşarak onlarla vedalaşmak ve ziyaret edebilecekleri bir
mezar vermek ve tabii ki katillerin cezalandırılmasını ve adalet talep etmektedirler.
Dünyada hâkim sistemin bir anlayış olarak ayrımcılık ve şiddetten vazgeçmemiş olması nedeni ile
ancak uzun soluklu, kararlı mücadeleler sonucu toplu mezarlar ortaya çıkarılıyor. Gelinen nokta
henüz çok yetersiz de olsa, dünyanın birçok yerinde katiller suçları ile yüzleşmeye zorlanmaktadır.
Toplu mezarlar halen pek çok yerde faili meçhul cinayetlerle, gözaltında kaybedilenlerin son durağı
durumunda. Gözaltında kaybetme uygulamasına karşı gelişen tepkiler üzerine BM tarafından çeşitli
çalışmalar başlatılmıştır. BM Genel Kurulu 1992 yılında "Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin
Korunmasına Dair Bildiri" yi yayınlandı. Bu bildiri çerçevesinde yürütülen çalışmalar sonrasında 20
Aralık 2006 da "Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeye Karşı Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme"
BM Genel Kurulunda kabul edildi. 6 Şubat 2007'de imzaya açılan Sözleşmeye 91 ülke imza attı. 23'ü
onayladı. Onaylayan ülkeler arasında, askeri darbe ve diktatörlük döneminden geçmiş, cunta
yönetimleri altında kayıplar da dâhil ağır hak ihlalleri görmüş Arjantin, Şili, Bolivya, Paraguay ve
Fransa, Almanya, Japonya gibi ülkeler var. Ancak Türkiye ne imzaladı ne de onayladı bu
sözleşmeyi.
Sözleşme; ‘‘hiçbir devlet zorla kayıp edilmeyi uygulayamaz, izin veremez ya da hoş göremez" diyor
ve "İnsanlık suçu" olarak tanımladığı zorla kaybetmelere karşı devletlerin uluslararası mahkemelerin
denetimine açık olmasını istiyor. Sözleşmede uluslararası hukukun ve İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi'nin zorla kaybetmeyi "suç" olarak tanımladığına dikkat çekiliyor ve ülkelere şu çağrı
yapılıyor: "Hiçbir devlet zorla kayıp edilmeyi uygulayamaz, izin veremez ya da hoş göremez.
Devletler zorla kayıp edilmeleri önlemek ve ortadan kaldırmak için gerekli tüm araçları ulusal ve
uluslararası düzeyde BM ile işbirliği halinde kullanırlar. Her devlet kendi egemenliği altında bulunan
topraklarda zorla kayıp edilmeleri önleyecek ve ortadan kaldıracak etkin, yasal, idari, adli ve diğer
tedbirleri alacaktır." "Hiçbir durum, savaş tehdidi, savaş ilanı, iç siyasi istikrarsızlık ya da diğer
olağanüstü haller zorla kayıp edilmeleri haklı çıkarmaz" denilen sözleşmede, "Hiçbir kamu
makamının, sivil, askeri ya da diğer talimat ya da emirleri zorla kayıp edilmeleri haklı çıkarmaz.
Böylesi bir emir ya da talimat alan buna uymama hakkına sahiptir. Her devlet zorla kayıp edilmeye
yetki veren ya da teşvik eden emir ve talimatları yasaklamakla yükümlüdür" diye belirtiliyor.
DÜNYADA TOPLU MEZAR VAHŞETİ
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
8
Toplu mezarların sadece yer olarak tespiti değil, çıkarılacak delillerin bilimsel olarak
değerlendirilebilecek değerde olması da gerçeklerin ortaya çıkarılması için hayati önem taşıyor. Bu
nedenle yeri tespit edilen toplu mezarların açılması belli koşullara bağlanmış durumda. Ancak bir çok
yerde ve Türkiye’de de devletin bu suçlara ve bu suçları işleyenlere koruyucu tavrı devam ettiğinden
bu koşulları gösteren Minnesota Otopsi Protokolü hiçe sayılarak mezarlar açılmaktadır. Adli Tıp
uzmanlarının açıklamalarına göre ise iş makineleri ve uzmanlar bulundurulmadan yapılan mezar
kazılarında birçok delilin değerlendirilemeyecek derecede bozulduğunu söylemektedirler. Bosna’da
15 yıldır devam eden çalışmalar Türkiye’de yeni başlamaktadır.
Bu kısa nottan sonra Dünyanın çeşitli ülkelerinde insanlığa karşı işlenmiş toplu kayıp ve toplu
mezarlara ilişkin kısa örnekler aktaralım.
Bosna-Hersek’te 1992-1995 yılları arasındaki savaşta öldürülüp toplu mezarlara atılan Boşnakların
cesetlerinin büyük bir kısmına, Toplu Mezarları Araştırma Komisyonunun 14 yıldır sürdürdüğü
çalışmalarla ulaşıldı. Daha önce esir tutulduğu düşünülenlerin kayıp statüsüne geçirilmesiyle kurulan
komisyonun başına getirilen Maşoviç, 27 bin 374 kişinin kayıp olduğunu tespit ettiklerini açıkladı.
Bulunan insanların 18 bininin kimliği belli oldu. 2 bininin ise kimliği çeşitli nedenlerden tespit
edilemedi. Bu da katillerin kurbanlarını yakmaları, üzerlerine asit dökmeleri ve mezar yerlerini üç kez
değiştirmelerinden kaynaklanıyor. Şu ana kadar Bosna- Hersek de 407 toplu mezar bulundu. Tek tek
bulunan mezarlarla, ülke genelinde toplam 6 binden fazla mezar tespit edilmiş durumda.
Japonya’ da Iwo Jima'da 1945 yılında bir ay süren çatışmalarda Amerikan ordusu adayı savunan 22
bin Japon askeriyle savaşmıştı. Çatışmalarda 22 bin Japon askerinin tamamına yakını ölmüştü.
Japon yetkililer, Kyodo haber ajansına yaptıkları açıklamada, İkinci Dünya Savaşı'nda kanlı
çatışmaların olduğu Iwo Jima adasındaki toplu mezarlarda binlerce Japon askerinin kalıntılarının
olduğunu tahmin ettiklerini söyledi. Yetkililer, Japon araştırma ekiplerinin Amerikan ordusu tarafından
bildirilen iki alanda şimdiye kadar 51 kişinin kalıntılarının bulduğunu, mezarların birinde yaklaşık 2 bin
ceset olabileceğini ifade etti.
Meksika'da, Devlet Başkanı Felipe Calderon, dört yıl önce uyuşturucu kartellerine karşı başlattığı
savaşta 40 bin askeri devreye soktu. Uyuşturucu kartellerinin savaşı, 4 yılda 35 bin kişinin hayatına
mal oldu. Bu uyuşturucu kartelleri savaşında öldürülen on binlerce insanın ailelerine teslim yerine
toplu olarak çukurlara atıldığı sık sık ifade ediliyor. Meksika'nın bir köyünde, içinde 17 cesedin
bulunduğu bir toplu mezarın ortaya çıkarıldığı bildirildi.
Avusturya’nın güneyindeki Graz şehrinde bulunan orduya ait bir spor tesisindeki futbol sahasının
altında toplu mezarın bulunduğu iddiası güncelliğini koruyor. Yetkililer, mezarlarda SS’ler tarafından
öldürülen 70 kurbana ait kalıntıların bulunduğunu belirtti.
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
9
Hırvatistan’da ikinci dünya savaşından kalma toplu mezarlar bulundu. Medya haberlerine göre,
mezarlar Zagreb’in 20 km kadar batısındaki Zapresic bölgesinde ortaya çıkarıldı. Mezarda savaş
sonlarında öldürülen 4500 kişinin kemiklerinin bulunduğu tahmin ediliyor. Mezarlardaki kemiklerin,
Nazilerle işbirliği yapan Ustaşa rejiminin askerleriyle yaklaşık 500 Nazi subayına ait olduğu
sanılıyor. Helsinki insan hakları komitesinin Hırvatistan şubesinden bir yetkili, "kurbanların Alman
subaylarının komutasındaki Hırvat askerlerinden oluşan 39. tümen mensupları" olabileceğini söyledi.
İngiltere’de bir erkek çocuk yurdunun altında toplu mezar olduğu iddia edildi. Toplu mezarda doğal
yollardan ölen 40 çocuğun cesedinin bulunduğu tahmin ediliyor.
Irak'ın Kerkük kentinde peşmergeler tarafından yeni bir toplu mezar bulunduğu belirtildi. Bulunan
mezarla ilgili bir açıklama yapan Peşmerge Bakan Vekili Enur Haci Osman, bir peşmergenin
bölgede bir çukur bulması üzerine yapılan kazıda yaklaşık 3 bin kişiye ait toplu mezara
rastladıklarını söyledi. Adı açıklanmayan bir polis yetkilisi, Sünni direnişlerin eski bir kalesi olan
Bağdat'ın 25 kilometre kuzeyindeki el Midaan köyünde ortaya çıkarılan toplu mezarda parçalanmış
halde 40 ceset bulunduğu basına yansıdı.
Kolombiya‘nın Başkenti Bogota’ya 200 kilometre uzaklıktaki La Macarena bölgesinde, 2000’den
fazla cesetten oluşan bir toplu mezar bulundu. Bu, Latin Amerika tarihinde görülmüş en büyük toplu
mezardı. Latin Amerika ülkelerinde ’68 lerden sonra ardarda yönetime el koyan diktatörler
döneminde gözaltında kaybetme uygulana gelen bir yöntemdir. Şili’de ve Arjantin’de 30.000 kişi
Okyanusa atılarak topluca kaybedildi
Kıbrıs’ta 2004 yılında 1963 yılındaki çatışmalar ve 1974’teki Barış Harekatı döneminde kaybolan
Rum ve Türklerin bulunması amacıyla tespit edilen mezarların açılmasına karar verildi. Rum
Kesiminde 22, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde dört mezar yeri bulunduğu bildirildi. Bin 400 Rum
ve 500 Türkün kayıp olduğu iddiası var.
Rum ve Türk toplumundan yetkililerin ortak katılımıyla oluşturulan ve BM gözetiminde çalışan Kayıp
Şahıslar Komitesi (KŞK) adlı karma komite 1963-1974 arasında adada kaybolan bin 842 kişi
olduğunu açıkladı. Komite 2009 yılına kadar 500 civarında kişinin mezarlardan çıkarıldığını belirtiyor.
Kazılar halen devam ediyor.
Türkiye ve Kürt coğrafyasında daha çok Ermenilere, Kürtlere, Alevilere, Sosyalistlere, muhalif
aydınlara ve kanaat önderlerine yönelik saldırılar, gözaltında kaybetme ve toplu mezarlara gömme
uygulamaları söz konusu oldu. İlk toplu mezar 2003 te ortaya çıkarılan, Diyarbakır Kulp’ta 11 kişinin
bulunduğu mezardır. Sonrasında; Kasaplar Deresinde 33 kişi, Mutki‘de 28 kişi, Dersim
Çemişkezek’te ve hatta Türkiye’nin en batısı Tekirdağ’da 169 kişilik toplu mezarlar ortaya çıkarıldı.
Sason’da bulunan toplu mezarlar ise açılmayı beklemekte.
Türkiye ve Kürt coğrafyasında faillerin ve tanıkların itirafları ile 300 civarında toplu mezarın olduğu
biliniyor. 1984 den itibaren Kürt hareketinin güçlenmesiyle birlikte devlet tarafından uygulanan kirli
savaş da, Meclis tutanaklarında geçen 17.500 kişiden faili meçhul cinayet kurbanı ve kayıp olarak
söz ediliyor. İnsan Hakları örgütlerinde toplam 1250 kişinin kayıp olduğu başvurusu bulunmaktadır.
Türkiye ve Kürt coğrafyasında sürdürülen kararlı mücadele, Cumartesi Anneleri’nin eylemleri 16 yıl
sonra Hükümetin bu konuya ilgisini çekmeyi başardı. Ancak bu ilgi hükümet nezdinde henüz
gerçeklerle yüzleşme noktasından oldukça uzak. TBMM‘de kurulan alt komisyonun etkili çalışma
yapmasının olanakları yok. Minnesota Otopsi Protokolüne aykırı kazılar nedeni ile mezarlardan elde
edilen kemikler, giysiler ve diğer deliller değerlendirilemeyecek kadar bozulmuş olarak gidiyor Adli
Tıp merkezlerine. Ve halen birçok yerde resmi kurumlar tarafından kaçak kazılar yapılarak deliller
yok ediliyor. Türkiye Devletinin hukuki ve insani sorumluluklarını uygulamamakta direniyor olması
nedeni ile daha kararlı ve güçlü bir mücadeleye olan ihtiyaç devam ediyor.
Javier Martinez Robles ve Profesor Gerardo
Vera Orcino Nerede?
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
10
Sri Lanka ordusunun Tamil Kaplanlarına dönük 2009’da gerçekleştirdiği imha
saldırısı esnasında binlerce kişi katledilip yüzlerce kişi de gözaltında kaybedilirken,
Tamil halkı da bir bütün olarak Nazi Almanya’sını aratmayan toplama kamplarına
alınmıştı. Devlet yetkilileri bu toplama kamplarında bütün halkı fişlerken, aynı
zamanda Tamil Kaplanı olduğuna inanılan kişileri de diğer halktan ayırdı. Şuana
kadar edinilen bilgilere göre 11,600 LTTE kadrosu hala cezaevinde tutulmakta.
Gözaltında yada rehabilitasyon merkezlerinde tutulan kişilerin bir kısmı aile üyeleri
tarafından tespit edilirken, bir çok kişi ise hala kayıp.
Savaş sonrası koşullarda herhangi bir iyileşme gözlemlenmezken Sri Lanka
hükümeti hala uluslararası gözlemcilerin, gazetecilerin, demokratik kurumların
ülkeye girişine izin vermiyor. Yine çatışmaların gerçek nedeni olan Tamil halkının
yaşadığı acılara dair herhangi bir siyasi adım atılmış değil. Sri Lanka devleti tek ulus
anlayışında ısrar ederek, Tamil halkının ulusal demokratik haklarını inkar etmeye
devam ediyor.
Yeni Kayıplar
Kayıp yakınları ve tanıklarla yeni dönemde yapılan görüşmeler sonrası 16 ve 18
Mayıs 2009 tarihleri arasında Sri Lanka ordu güçleri ve Tamil Kaplanları arasında
son çatışmanın yaşandığı Vadduvaakal bölgesinde gözaltına alınan 20 kişinin de
hala kayıp olanlar arasında bulunduğu ortaya çıktı. Bölge o tarihlerde Sri Lanka
ordusunun 56. Tümeni tarafından kontrol ediliyordu.
Sri Lanka’da Devlet Vahşeti Devam Ediyor
Kayıp yakınlarından biri olan Aananthi yatığı açıklamada Mayıs 2009’dan bu yana kocasından haber
alamadığını belirtti. Aananthi açıklamasında “Bütün kampları aradım. Savunma Bakanlığına gittim. Ocak
2010’da polise şikayet başvurusunda bulundum. Ancak kocam hakkında hiçbir bilgi almadım. Polis sadece
bana onu bulmalarının zor olacağını, çünkü bölgenin ordu kontrolü altında olduğunu söyledi. Ben
hükümetten kocama ne olduğunu bana söylemesini istiyorum. Öldü mü yoksa yaşıyor mu, bir yanıt
istiyorum” dedi.
Yine aynı tarihlerde gözaltına alınan ve aralarında bir papazın da bulunduğu bir otobüs dolusu Tamilliden
haber alınamıyor. Gözaltında kaybolan bu kişiler arasında LTTE önderlerinden olan Komutan Ramesh’de
bulunmakta. Görgü tanıkları yaptıkları açıklamalarda 2 eski LTTE üyesinin Sri Lanka askerlerine Komutan
Ramesh’in kimliği hakkında yardımcı oldukları ve yanında 3 kişiyle birlikte küçük bir kulübeye
götürüldüklerini belirttiler. Aralık 2010’da bazı medya kuruluşlarının yayınladıkları görüntülerde Ramesh’in de
olmasına rağmen Sri Lanka yetkilileri Ramesh’in çatışmalar esnasında öldüğü açıklaması ve televizyon
görüntülerini de sahte olarak nitelemekte ısrar etmekte.
Son kayıp örneklerinin de gösterdiği gibi Sri Lanka devletinin gerçekleştirdiği katliamlar, keyfi gözaltılar,
gözaltında kayıplar, her türlü insan hakkı ihlali ve bu ihlalleri uygulayanların dokunulmazlığı, adada yaşayan
Tamil halkının bir ulus olarak varlığını devam ettirmesini engellemeyi hedeflemektedir.
MEKSİKA
Meksika hükümeti milyonlarca insanın daha iyi yaşam
koşulları ve haklar için yürüttüğü mücadelede yaşamını feda
ettiği Meksika devriminin 200. yıldönümü kutlamaları için
milyarlarca Peso para harcarken, Meksikalı devrimci ve
ilericilere, yerli halkların hakları için mücadele yürütenlere
karşı uyguladığı baskı, işkence ve gözaltında kayıp
uygulamalarına da devam ediyor.
Temmuz 2009’da Michoacan bölgesinde Santa Maria
Ostula’ya bağlı Nahuatl köylüleri kendilerine ait olan 1300
hektarlık toprağı yeniden ele geçirme kararı almış ve böylece
ICAD Quarterly Bulletin Voice of the Disappeared
11
Hasan Ocak’ın katilleri için suç duyurusu
21 Mart 1995 günü gözaltına alınarak kaybedilen ve ailesinin ve arkadaşlarının
yoğun çabaları sonucunda 17 Mayıs 1995 günü işkence edilerek öldürüldüğü ve
kimsesizler mezarlığına gömüldüğü ortaya çıkarılan Hasan Ocak’ın katillerini
bulmak için çabalar devam ediyor.
Olayın peşini bırakmayan Ocak ailesi ve avukatları Gülseren Yoleri 23 Şubat
tarihinde İstanbul Cumhuriyet Savcılığından yeni bir suç duyurusunda bulundu. Bu kez Ergenekon
davasında ortaya çıkan bazı bilgiler ışığında, olayda sorumluluğu bulunduğuna inanılan asker ve
polislerden Veli Küçük, Hanefi Avcı, Korkut Eken, Osman Yıldırım, Osman Gürbüz ve olayla ilgili
emniyet görevlilerinin yargılanmaları istendi. Gelişmeler bekleniyor.
TÜRKİYE
Maksut Tepeli ve 12 Eylül darbe dönemi gözaltında kayıpları için
suç duyurusunda bulunuldu.
12 Eylül 1980 askeri darbe döneminde işlenen birçok suç hakkında yargılama
yapılmasına engel olan Anayasa maddesinin kaldırılmasının ardından, birçok
suç duyurusunda bulunuldu. Bu suç duyurularının suçluların yargılanmasını
sağlayıp sağlamayacağı henüz net olmamakla birlikte açılan bu yoldan adalet
arayışları devam ediyor.
Bu dönemde göz altında kaybedilenlerden aileleri ile irtibata geçilen Maksut Tepeli,Cemil Kırbayır,
Nurettin Yedigöl, Zeki Altunbaş,Hayrettin eren, Veysel güney, Hüseyin Morsümbül, Nurettin Öztürk,
M.Zeki Yıldız, Mahmut Kaya, Gürkan Mungan, Ömer Aydar hakkında avukatları aracılığı ile İstanbul
Cumhuriyet Savcılığından 2 Mart tarihinde suç duyurusunda bulunuldu.
Dilekçede göz altında kayıp olaylarında sorumluluğu bulunan 12 Eylül darbesini yapan paşalar,
dönemin Sıkıyönetim Komutanları, Emniyet Müdürleri, MİT yetkilileri, Terörle Mücadele Ekipleri’nin
işledikleri insanlığa karşı suçlar nedeni ile yargılanmaları istendi.
devam ediyor. Geçtiğimiz on yıl içerisinde
aralarında Hermenegildo Galeana Kurtuluş
Cephesi üyesi Victor Ayala Tapia, Devrimci
Halk Ordusu üyeleri Gabriel Alberto Cruz
Danchez ve Edmundo Reyes Maya, Diego
Lucero Vakfı’ndan Francisco Paredes Ruiz ve
Truqui Birlik ve Mücadele Hareketi’nden
Daniela ve Virginia Ortiz Ramirez’in de
bulunduğu yüzlerce devrimci ve ilerici
gözaltında kaybedildi.
ICAD olarak Meksika hükümetinin yerli
halklara, ülkedeki devrimci, ilerici,
demokratik güçlere karşı gerçekleştirdiği
başta gözaltında kayıplar olmak üzere, her
türlü baskı ve sindirme politikasını kınıyor,
gözaltında kaybedilenlerin akıbetinin
açıklanmasını ve sorumluların
cezalandırılmasını istiyoruz.
eyaletteki özerklik sürecini daha da ilerletmeyi
hedeflemişti. Yerli halkların bu cesur girişimine
karşılık olarak Meksika devleti, paramiliter
güçleri de devreye sokarak baskı politikasına
hız verdi.
23 Şubat 2010 tarihinde Santa Maria Ostula
halkından olan, Kızılderili Ulusal Kongresi
üyesi ve Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun
Selva Lacandona 6. Deklarosyonu’na bağlı
Javier Martinez Robles ve Profesor Gerardo
Vera Orcino bölgede bulunan paramiliter
güçler tarafından gözaltına alınarak kaybedildi.
Yine aynı yılın 20 Nisan ve 29 Haziran
tarihlerinde Michoacan bölgesinde bulunan
Nahua Ostula yerli halkları üyesi Francisco de
Asis Manuel ve Maximo Magno Valladares’de
gözaltında kaybedilerek, yerli halklara korku
salınmaya çalışıldı.
Gözaltında kayıplar gerek ordu güçleri ve
gerekse de paramiliter güçler tarafından
Meksika’da yaygın bir şekilde uygulanmaya
International
Committee
Against
Disappearances
17-31 MAYIS KAYIPLAR HAFTASINDA
MÜCADELEYİ YÜKSELTELİM!
17-19 Mayıs 1996’da İstanbul’da gerçekleştirilen 1. Uluslararası Gözaltında
Kayıplar Kurultayı, 17-31 Mayıs tarihlerini “Kayıplara Karşı Uluslararası
Mücadele Haftası” ilan etmiştir.
ICAD Seksiyonları, her yıl 17-31 Mayıs tarihlerinde gözaltında kaybetme
saldırısına karşı yoğunlaştırılmış bir mücadele yürütmektedirler. ICAD,
Kayıplar Haftası’nda bütün dünyada gözaltında kaybetme saldırısının sona
ermesini, kayıpların akıbetlerinin ortaya çıkarılmasını ve sorumlularından
hesap sorulmasını talep etmektedir. Bu talepleri dile getirmek için yürüyüşler,
mitingler, toplantılar yapmakta, film gösterimleri, resim sergileri vb. etkinlikler
gerçekleştirmektedir.
Gözaltında kaybetme saldırısının dünyanın birçok yerinde devam ettiği, birçok
ülkede kayıpların akıbetlerinin ortaya çıkarılması için tespit edilen toplu
mezarların açılması çabasının sürdüğü, kaybetme saldırısının sorumlularının
hala ortalıkta dolaştığı bir süreçte bu mücadeleyi sahiplenmek, her duyarlı
insanın görevidir.
ICAD, bütün demokrat, ilerici kurum ve kişileri, insan hakları savunucularını
17-31 Mayıs Kayıplar Haftası etkinliklerine aktif olarak katılmaya, kayıp
yakınlarının sesine ses katmaya çağırmaktadır.
İnsanlığın özgürce ve kardeşçe yaşayabileceği bir dünya için yürüttükleri
mücadele için egemen sınıfların saldırılarına uğrayarak katledilen,
kaybedilenleri sahiplenmek, kendi geleceğimizi sahiplenmektir.
Unutmayalım ki, kaybetme saldırısına karşı susmak, seyirci kalmak
onaylamaktır.
ICAD’a üye olmak, çalışmalarına katılmak, her hangi bir toplantıya ICAD
temsilcisi davet etmek, ICAD bültenine abone olmak ya da başka bir biçimde
ICAD’a destekte bulunmak istiyorsanız aşağıda yazılı olan mail adreslerinden
bağlı bulunduğunuz ülke seksiyonu ile irtibata geçebilirsiniz.
ICAD Uluslararası Ofis
icadint@hotmail.com
ICAD Türkiye Seksiyonu
icadturkey@hotmail.com
ICAD Almanya Seksiyonu
icadde@hotmail.de
ICAD Fransa Seksiyonu
icadfrance@hotmail.com
NASIL YARDIMCI OLABİLİRSİNİZ?
ICAD Britanya Seksiyonu
icadgb@icad-int.org
ICAD İsviçre Seksiyonu
icadch@icad-int.org
ICAD Hollanda Seksiyonu
icadnl@hotmail.com
ICAD Belçika Seksiyonu
icadbelgium@gmail.com